Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (July 2009) > Söyleşiyorum > Şinasi GÜNDÜZ: “Örtünme Allah’ın emridir, O’na saygıya dayanır”
Söyleşiyorum
Şinasi GÜNDÜZ: “Örtünme Allah’ın emridir, O’na saygıya dayanır”
Söyleşi: Z. Tuba KOR
Son dönemde Anayasa değişikliği tartışmalarıyla başörtüsü konusu tekrar gündeme oturdu. Daha önce “Türban siyasi bir simgedir” söylemi hâkimdi; ancak son dönemde tartışmalar dinî boyuta da taşındı. Başta ana muhalefet olmak üzere çeşitli kesimler “İslam’da türban diye bir şey yok, nereden çıktı? Yeni bir din mi geldi?” şeklinde yorumlar yaptılar. Keza “İslam’da başörtüsü yoktur; Yahudi veya Arap geleneğinden gelmiştir” gibi yorumlara da şahit olduk. Bu tartışmalardan yola çıkarak, örtünme anlayışının tarih boyunca başta Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam olmak üzere çeşitli dinlerde izlediği seyri, metafizik olarak örtünmenin temel dayanaklarını, modernleşme ve sekülerleşmeyle birlikte Batı’da örtünme anlayışında yaşanan kırılmayı ve bunun üç büyük din bağlamında örtünme pratiklerine yansımasını, Türkiye’deki başörtüsü-türban ayrımı başta olmak üzere son dönemde yapılan tartışmaları ve yorumları İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz’le konuştuk.
Pek çok uluslararası yayın ve etkinlikte yer alan, bugüne kadar 40 makalesi ve 35 tebliği yayımlanan Gündüz’ün bazı önemli eserleri şunlar: Sâbiîler Son Gnostikler; Dinlerde Yükseliş Motifleri; Din ve İnanç Sözlüğü; Mitoloji ile İnanç Arasında: Ortadoğu Dinsel Gelenekleri Üzerine Yazılar; Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı; Misyonerlik: Hıristiyan Misyonerler, Yöntemleri ve Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri; Küresel Sorunlar ve Din; Anadolu’da Paganizm: Antik Dönemde Harran ve Urfa.
 
Ta­rih bo­yun­ca fark­lı din­ler­de­ki ör­tün­me an­la­yış­la­rı hak­kın­da bil­gi ve­re­bi­lir mi­si­niz? Ge­rek ka­dın­lar ge­rek­se er­kek­ler için ör­tün­me­nin özel­lik­le me­ta­fi­zik ola­rak te­mel da­ya­nak­la­rı ne­ler­dir?
Ön­ce­lik­le İs­lam’la ay­nı coğ­raf­ya­da do­ğan ve ge­li­şen Ya­hu­di­lik ve Hı­ris­ti­yan­lık­la baş­la­ya­lım. Her iki din­de de, tıp­kı İs­lam’da ol­du­ğu gi­bi, ör­tün­me biz­zat kut­sal me­tin­ler­de yer alır. Bu çer­çe­ve­de geç­miş­ten gü­nü­mü­ze bu di­nî ge­le­nek­ler­de, en azın­dan Or­to­doks yo­rum­la­rın­da, ör­tü­ye önem ve­ril­di­ği­ni gö­rü­yo­ruz. Me­se­la Ya­hu­di­lik­te er­kek­le­rin baş­la­rı­nı ört­me­le­ri, se­çil­miş ol­ma inan­cı­nın, İs­ra­ilo­ğul­la­rı­na yö­ne­lik Tan­rı’nın ila­hî ah­di­nin bir ge­re­ği ola­rak dü­şü­nü­lür. Er­kek­ler baş­la­rı­nı en azın­dan “ki­pa” de­ni­len kü­çük tak­ke­ye ben­ze­yen şey­le mut­la­ka ör­ter­ler. “Ki­pa”nın dı­şın­da “tal­lit” de­ni­len baş­tan aşa­ğı­ya doğ­ru atı­lan bir du­a şa­lı özel­lik­le iba­det­ler es­na­sın­da bü­tün Ya­hu­di er­kek­ler ta­ra­fın­dan kul­la­nı­lır. Ka­dın­la­rın ör­tü­sü­ne ge­lin­ce, Ya­hu­di­lik­te ka­dın­la­rın baş­la­rı­nı ört­me­le­ri di­nî bir emir­dir, yü­küm­lü­lük­tür. Gü­nü­müz­de özel­lik­le Or­to­doks Ya­hu­di­ler içe­ri­sin­de­ki ba­zı grup­lar, bü­tün ha­nım­la­rın baş­la­rı­nın ör­tü­lü ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni sa­vu­nur­lar. Bun­dan do­la­yı Ba­tı Av­ru­pa ül­ke­le­rin­de ya­şa­yan din­dar Ya­hu­di ha­nım­lar, bi­raz­da ora­da­ki kül­tür ve ge­le­ne­ğin et­ki­siy­le ba­şör­tü­sü ye­ri­ne pe­ruk kul­la­nır­lar. Ama Or­ta­do­ğu’da, özel­lik­le de İs­ra­il’de ya­şa­yan Ya­hu­di ha­nım­lar, baş­la­rı­nı bi­zim an­la­dı­ğı­mız şe­kil­de bir ba­şör­tü­süy­le ör­ter­ler. Kı­sa­ca Ya­hu­di­lik­te ba­şı ört­me Tan­rı’ya ve­ri­len ah­de say­gı­nın bir ifa­de­si­dir.
Ya­hu­di­li­ğin kül­tü­rel ve ta­rih­sel mi­ra­sı üze­ri­ne ge­li­şen bir di­nî ge­le­nek olan Hı­ris­ti­yan­lı­ğa ge­lir­sek, Hı­ris­ti­yan­lı­ğın kut­sal ki­ta­bı olan Ye­ni Ahit me­tin­le­ri ara­sın­da bu­lu­nan Pav­lus’un mek­tup­la­rın­da açık­ça ha­nım­la­rın baş­la­rı­nı ört­me­le­ri ko­nu­su yer alır. Öy­le ki bir de­yi­şin­de Pav­lus, “Ha­nım­lar iba­det es­na­sın­da baş­la­rı­nı ört­sün­ler, saç­la­rı­nı ka­pat­sın­lar; çün­kü bir ka­dı­nın saç­la­rı­nı ka­zıt­mış bir şe­kil­de iba­det et­me­si saç­la­rı­nı gös­te­re­rek ba­şı açık­ken iba­det et­me­sin­den da­ha iyi­dir” der. Pav­lus’un bu de­yi­şin­den ha­re­ket­le ta­rih bo­yu Hı­ris­ti­yan­lar ba­şör­tü­sü­ne özel bir önem ve­rir­ler. An­cak Rö­ne­sans, Re­form ve ar­dın­dan li­be­ral an­la­yı­şın yay­gın­laş­tı­ğı Ay­dın­lan­ma dö­ne­min­de bir­çok ko­nu­da ol­du­ğu gi­bi ba­şör­tü­sü ko­nu­sun­da da ba­zı Hı­ris­ti­yan mez­hep­ler ara­sın­da bir­ta­kım fark­lı yo­rum­lar or­ta­ya çı­kar. Gü­nü­müz­de ise özel­lik­le Or­to­doks Hı­ris­ti­yan­lık de­di­ği­miz Do­ğu Hı­ris­ti­yan­lı­ğı ba­şör­tü­sü­ne önem ve­ri­yor. Sa­de­ce ra­hi­be­le­rin de­ğil, di­ğer bü­tün ina­nan ha­nım­la­rın da baş­la­rı­nı ört­me­si ge­rek­ti­ği üze­rin­de du­ru­yor. Hat­ta kı­sa sü­re ön­ce Mos­ko­va Pat­rik­ha­ne­si ya­ni Rus Or­to­doks Ki­li­se­si yet­ki­li­si, Müs­lü­man­la­rı da ör­nek gös­te­re­rek, “Hı­ris­ti­yan ha­nım­lar da baş­la­rı­nı ört­sün­ler” şek­lin­de bir de­meç ver­di.
 
Pe­ki, Hı­ris­ti­yan­lık­ta­ki ör­tün­me­nin ga­ye­si ne­dir?
Hı­ris­ti­yan­lık­ta­ki ör­tün­me­nin ga­ye­si, as­lın­da Tan­rı’nın hu­zu­run­da in­sa­nın kul­lu­ğu­nu ha­tır­la­ma­sı­dır; O’na du­yu­lan say­gı­nın bir ifa­de­si­dir. Bun­dan do­la­yı me­se­la Tan­rı’nın önün­de iba­det eder­ken in­san­la­rın baş­la­rı­nı ka­pat­ma­la­rı, hat­ta baş­la­rı­nı ka­pat­mı­yor­lar­sa saç­la­rı­nı ka­zıt­ma­la­rı ge­rek­ti­ği üze­rin­de du­ru­lur. Hı­ris­ti­yan­lık­ta­ki ör­tün­me ge­le­ne­ği gü­nü­müz­de ise, da­ha zi­ya­de din adam­la­rı ola­rak bi­li­nen Ruh­ban sı­nı­fı­na yö­ne­lik bir uy­gu­la­ma ola­rak yay­gın­laş­mış­tır.
 
Çe­şit­li kay­nak­lar­da, özel­lik­le de Hı­ris­ti­yan­lık­ta baş ört­me­nin ka­dı­nın ikin­cil­li­ği­nin bir ge­re­ği ol­du­ğu yö­nün­de bil­gi­le­re rast­lı­yo­ruz. Hat­ta Hı­ris­ti­yan­lık­ta ka­dı­nın ba­şı­nı ört­me­si, ya­ra­tı­lış hi­ka­ye­si­ne, Hz. Hav­va’nın bu­ra­da oy­na­dı­ğı ro­le da­yan­dı­rı­lı­yor.
Ta­bii Ya­hu­di ve Hı­ris­ti­yan ge­le­ne­ğin­de ka­dı­nın ikin­cil­li­ği ile il­gi­li bir­çok de­lil var. Ka­dı­nın er­ke­ğin ka­bur­ga ke­mi­ğin­den ya­ra­tıl­ma­sı, gü­na­ha ve ayar­tıl­ma­ya da­ha yat­kın ol­ma­sı, hat­ta er­ke­ğin Cen­net’ten atıl­ma­sın­da ka­dı­nın önem­li bir ro­lü­nün ol­du­ğu gi­bi bir­çok hu­sus bu nok­ta­da zik­re­di­li­yor. Ama ba­şı ört­me­yi doğ­ru­dan ka­dı­nın ikin­cil­li­ğin­den kay­nak­la­nan bir hu­su­sa in­dir­ge­me­mek ge­re­kir. Çün­kü ba­şı ört­me, sa­de­ce ka­dın için de­ğil, er­kek için de ge­rek­li gö­rü­len bir şey. Bu­ra­da­ki te­mel amaç, as­lın­da ki­şi­nin Tan­rı’nın önün­de kul­lu­ğu­nu ha­tır­la­ma­sı ve O’na say­gı duy­ma­sı. Ama ta­bii ka­dın­lar­la er­kek­le­rin baş­la­rı­nı ört­me­le­ri şe­kil açı­sın­dan ay­nı de­ğil. Er­ke­ğin ba­şı­nın sa­de­ce üst kıs­mı­nı “kipa” ben­ze­ri bir tak­key­le ört­me­si ye­ter­li gö­rü­lür­ken, ka­dın­la­rın ge­nel­lik­le baş­la­rı­nı, saç­la­rı­nı ta­ma­men ka­pa­ta­cak şe­kil­de ört­me­le­ri ön­gö­rü­lür.
 
Di­ğer din­ler ve ge­le­nek­ler­de­ki ör­tün­me an­la­yı­şı hak­kın­da da bil­gi ve­re­bi­lir mi­si­niz?
Ta­bii İs­lam, Hı­ris­ti­yan­lık ve Ya­hu­di­lik dı­şın­da­ki din­ler­de de şüp­he­siz ör­tü var. Me­se­la Hin­du­izm, Sih di­ni, Sâ­bi­îlik, Me­cu­si­lik ve di­ğer ge­le­nek­ler­de de ör­tün­me­yi gö­rü­yo­ruz. Bu din­ler­de de ba­şı ört­mek te­mel­de yi­ne Tan­rı’nın em­ri­ne ve O’na du­yu­lan say­gı­ya da­ya­nır. Bu­nun ya­nı sı­ra ba­zı Or­ta­do­ğu din­le­rin­de ör­tün­me, top­lum­da­ki hür-kö­le ay­rı­mı­nın bir gös­ter­ge­si sa­yı­lır. Ba­şı ka­pat­mak, hür ka­dı­nı hür ol­ma­yan ka­dın­dan ayı­ran bir üs­tün­lük gös­ter­ge­si ola­rak dü­şü­nü­lür. Ba­zı top­lum­lar­da, me­se­la Sü­mer­ler­de, ba­şın be­lir­li şe­kil­ler­de ör­tül­me­si, özel­lik­le ki­şi­le­rin sos­yal ve mes­le­ki ko­num­la­rı­nı ifa­de eder. Hin­du­izm­de de ba­şı ört­me­nin da­ha zi­ya­de iba­det es­na­sın­da tan­rı­la­ra say­gı­dan kay­nak­la­nan bir tu­tum ola­rak or­ta­ya çık­tı­ğı söy­le­ne­bi­lir. Yi­ne Hin­dis­tan’da do­ğan Sih di­nin­de sa­çı uzat­mak, ya­ni hiç­bir za­man sa­ça bı­çak vur­ma­mak di­nî bir emir ola­rak gö­rü­lür. Uza­tı­lan sa­çın ör­tül­me­si için hem er­kek­ler hem de ka­dın­lar bu çer­çe­ve­de baş­la­rı­nı ka­pa­tır­lar.
 
An­cak me­se­la Bu­dizm gi­bi ba­zı din­ler­de ör­tün­me an­la­yı­şı­nı gör­mü­yo­ruz. Bu­nun se­be­bi ne­dir?
Ta­bii bü­tün dün­ya din­le­rin­de baş ört­me yok. Bu­dizm’de da­ha zi­ya­de ba­şı ka­zıt­mak ve­ya ba­zı Bu­dist mez­hep­ler­de ba­şın önem­li bir kıs­mı­nı ka­zıt­mak­la bir­lik­te bel­li bir nok­ta­da saç­la­rı uza­ta­rak ör­mek gi­bi ge­le­nek­ler var. Bu da­ha zi­ya­de o din­le­rin özel­lik­le as­ke­tik ya­şan­tı­sıy­la ya­kın­dan il­gi­li. Mün­ze­vi ya­şan­tı­nın bir par­ça­sı. Ba­şör­tü­sü ki­şi­yi dün­ya­ya bağ­la­yan bir un­sur ola­rak gö­rül­dü­ğü için ba­şı ört­mek ye­ri­ne aç­mak, hat­ta müm­kün­se ya­lın ayak gez­mek, tek par­ça el­bi­se giy­mek gi­bi bir­ta­kım ge­le­nek­ler Bu­dizm’de öne çı­kı­yor.
 
Bu­ra­dan İs­lam’da­ki ör­tün­me an­la­yı­şı­na ge­çe­lim. İs­lam’da ör­tün­me­nin ga­ye­si ne­dir? Di­ğer din­ler­le kar­şı­laş­tı­ra­bi­lir mi­si­niz?
İs­lam’da da ba­şı ört­me Al­lah’a say­gı­dan, O’na ita­at et­me­den kay­nak­la­nır. Na­sıl ki bir Müs­lü­man’ın na­maz kı­lar­ken ön­ce­lik­li ama­cı Al­lah’ın bir em­ri­ne ria­yet et­mek­se, ba­şı­nı ka­pa­tır­ken de bir Müs­lü­man ha­nım Al­lah’ın em­ri­ne ria­yet et­me­yi ön­ce­ler. Bu yö­nüy­le bü­tün di­ğer din­ler­le bir ben­zer­li­ği var. Yi­ne Al­lah’a ve­ri­len sö­zün ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si İs­lam’da da söz ko­nu­su. Ama bu­nun öte­sin­de İs­lam’da ba­şör­tü­sü Müs­lü­man ha­nı­mın kim­li­ği­nin bir ifa­de­si­dir de. Bun­dan do­la­yı za­ten Kur’ân-ı Ke­rim’de Müs­lü­man ha­nım­la­ra yö­ne­lik ola­rak “Baş­la­rı­nı ört­sün­ler, ba­şör­tü­le­ri­ni ya­ka­la­rı­nın üze­ri­ne ka­dar sal­sın­lar” ifa­de­si ge­çi­yor. Bu­nun ya­nı sı­ra ta­bii ba­şör­tü­sü sa­de­ce ba­şı ka­pat­mak de­ğil; ge­nel an­lam­da te­set­tü­rün bir par­ça­sı. İs­lam’da­ki te­set­tür an­la­yı­şı, as­lın­da in­sa­nın dış gö­rün­tü­sü ve ah­la­ki ya­pı­sıy­la Al­lah’ın “Hu­du­dul­lah” de­di­ği te­mel ku­ral­la­rı­na, had­le­ri­ne bağ­lı kal­ma­sı ve bu çer­çe­ve­de ken­di­si­ni bir fit­ne ve­si­le­si ola­rak ve­ya yan­lış bir­ta­kım tu­tum ve dav­ra­nış­la­ra bir araç ola­rak kul­lan­dır­ma­ma­sı­na da­ya­nır. Bu yö­nüy­le te­set­tür, sa­de­ce Müs­lü­man ha­nım­lar için de­ğil er­kek­ler için de ge­çer­li, on­lar için de te­set­tür ka­ide­le­ri söz ko­nu­su.
 
Son gün­ler­de İs­lam’da, Kur’ân-ı Ke­rim’de ba­şör­tü­sü­nün ol­ma­dı­ğı yö­nün­de­ki id­di­ala­rı sık­lık­la du­yar ol­duk. İs­lam kay­nak­la­rın­da ör­tün­me em­ri muğ­lak mı ve­ya bu­nu muğ­lak­mış gi­bi or­ta­ya ko­yan yo­rum­lar ne­re­den kay­nak­la­nı­yor?
İs­lam’da ba­şör­tü­nün muğ­lak­lı­ğı ko­nu­sun­da her­han­gi bir tar­tış­ma­ya ma­hal ve­re­cek ya da ko­nu­yu tar­tış­ma­ya aça­cak hiç­bir du­rum söz ko­nu­su de­ğil. Kur’ân-ı Ke­rim’de açık­ça Müs­lü­man ha­nım­la­rın baş­la­rı­nı ört­me­le­ri ve hat­ta ba­şör­tü­le­ri­ni gö­ğüs­le­ri­nin üze­ri­ne sal­ma­la­rı ko­nu­sun­da bir emir var ki bu­ra­da kul­la­nı­lan te­rim “hu­mur” te­ri­mi. “Hu­mur” ba­şör­tü­sü an­la­mın­da kul­la­nı­lır. Kur’ân’ın ya­nı sı­ra yi­ne Hz. Pey­gam­ber dö­ne­min­den iti­ba­ren 1400 kü­sur yıl­lık İs­lam ta­ri­hin­de bü­tün Müs­lü­man din adam­la­rı­nın, âlim­le­ri­nin sa­yı­sız eser­le­rin­de vur­gu­la­dık­la­rı gi­bi ve Müs­lü­man­la­rın da bu­nu biz­zat ya­şat­tık­la­rı gi­bi ba­şör­tü­sü ar­tık ta­ri­he mal ol­muş bir uy­gu­la­ma. Do­la­yı­sıy­la bu ko­nu­da bir tar­tış­ma söz ko­nu­su de­ğil.
 
Mo­dern­leş­me ve se­kü­ler­leş­mey­le bir­lik­te Ba­tı’da ör­tün­me an­la­yı­şın­da bü­yük bir de­ği­şim, hat­ta bir kı­rıl­ma ya­şan­dı. So­nuç­la­rı İs­lam dün­ya­sı­na da yan­sı­yan bu de­ği­şi­min, kı­rıl­ma­nın se­bep­le­ri ne­ler­dir?
Kı­rıl­ma çok doğ­ru bir te­rim. Ger­çek­ten Ba­tı’da Ay­dın­lan­ma’yla bir­lik­te ya­şa­nan kı­rıl­ma, önem­li öl­çü­de bü­tün di­nî ya­şan­tı­yı, inanç­la­rı, iba­det tarz­la­rı­nı, dı­şa yan­sı­yan sem­bol­le­ri et­ki­le­di. Bu an­lam­da ör­tün­me an­la­yı­şı da et­ki­len­di. Ay­dın­lan­ma ha­re­ke­ti di­ni, ar­tık mo­da­sı geç­miş hat­ta ta­bi­ri ca­iz­se bi­lim­dı­şı olan, mo­dern in­sa­nın ya­şa­mın­da ar­tık yön­len­di­ri­ci­li­ği ol­ma­yan bir fe­no­men ola­rak yo­rum­la­dı. Di­nin ye­ri­ne po­zi­ti­vist bir ba­kış açı­sı­nı ge­tir­di. Hat­ta bu­ra­da Au­gust Com­te’un “ar­tık po­zi­ti­viz­min in­san­lı­ğın ye­ga­ne di­ni ol­du­ğu” yö­nün­de­ki tez­le­ri­ni ha­tır­la­ya­cak olur­sak, bir ba­kı­ma ge­le­nek­sel din­le­rin ye­ri­ne sa­de­ce salt akıl ile tec­rü­be­yi esas alan po­zi­ti­viz­min ge­çi­ril­di­ği­ni gör­dük. Bu çer­çe­ve­de di­nî sim­ge­ler ve sem­bol­ler -ki bun­la­rın içe­ri­sin­de ba­şör­tü­sü de var- bir şe­kil­de mo­dern in­sa­nın ya­şan­tı­sın­dan dış­lan­ma­ya ça­lı­şıl­dı. Ba­şör­tü­sü­ne ve ör­tün­me­ye yö­ne­lik bu tu­tu­mun, ge­nel an­lam­da di­ne yö­ne­lik tu­tu­mun bir uzan­tı­sı ol­du­ğu­nu söy­le­mek müm­kün. Çün­kü bu ye­ni dö­nem­de­ki an­la­yış, di­nin ki­şi­nin sa­de­ce iç ya­şan­tı­sı­na ya­ni gü­nü­mü­zün mo­da de­yi­miy­le sa­de­ce vic­da­nı­na hi­tap eden bir fe­no­men ol­du­ğu, in­sa­nın bi­rey­sel dış gö­rün­tü­sü de dâ­hil ol­mak üze­re sos­yal ya­şan­tı­sı­na ege­men ol­ma­ma­sı ge­rek­ti­ği yö­nün­de. Bu çer­çe­ve­de se­kü­le­rizm, ya­ni ki­şi­nin ala­bil­di­ği­ne dün­ye­vi­leş­me­si ya da pro­fan­laş­ma­sı ge­le­ne­ği ye­ni bir ide­olo­ji ola­rak ka­bul edil­di. Di­nî kim­li­ği­ni ifa­de eden sim­ge­le­ri ve­ya sem­bol­le­ri kul­la­nan in­san­lar da bu ye­ni pa­ra­dig­ma çer­çe­ve­sin­de di­ni si­ya­sal­laş­tır­mak­la ve­ya gös­te­riş yap­mak­la suç­lan­dı. Bu­nun özün­de ise as­lın­da di­nin ken­di­si­ne kar­şı bir baş­kal­dı­rı, di­ne kar­şı çık­ma tav­rı ya­tı­yor.
 
Mo­dern­leş­me ve se­kü­ler­leş­me üç bü­yük din bağ­la­mın­da ör­tün­me pra­tik­le­ri­ne ne şe­kil­de yan­sı­dı?
Mo­der­ni­te ön­ce­si ya da ka­ba­ca Ay­dın­lan­ma dö­ne­mi ön­ce­sin­de Hı­ris­ti­yan top­lum­la­rın­da ör­tün­me­nin çok da­ha yay­gın ol­du­ğu­nu söy­le­ye­bi­li­riz. 1800’lü yıl­la­ra ka­dar bü­tün Hı­ris­ti­yan top­lum­la­rın­da ör­tü­ye gün­de­lik ya­şan­tı­da da­ha faz­la yer ve­ri­li­yor­du. An­cak özel­lik­le Hı­ris­ti­yan­lı­ğın dış­tan ge­len da­ha güç­lü dal­ga­lar kar­şı­sın­da di­re­ne­me­me­si ve bu çer­çe­ve­de ken­di içe­ri­sin­de ye­ni ye­ni tü­rev­ler üret­me­ye uy­gun bir din ol­ma­sı gi­bi bi­za­ti­hi ya­pı­sın­dan kay­nak­la­nan se­bep­ler­le ba­şör­tü­sü ge­le­ne­ği, mo­dern dö­nem­de Pro­tes­tan ve Ka­to­lik ge­le­nek­le­rin ege­men ol­du­ğu ül­ke­ler­de önem­li öl­çü­de kı­rıl­dı. Ka­to­lik­ler­de din ada­mı sı­nı­fıy­la sı­nır­lı kal­dı bu ge­le­nek. Bu­gün dün­ya­nın ne­re­si­ne gi­der­se­niz gi­din bü­tün Ka­to­lik ra­hi­be­ler mut­la­ka ör­tü­lü­dür; ra­hip­ler de iba­det­ler es­na­sın­da di­nî gö­rev­le­ri­ni ic­ra eder­ler­ken baş­la­rı­nı kıs­men ya da ta­ma­men ör­ter­ler. Ama ör­tün­me­nin Or­to­doks ca­mia­da, Do­ğu Hı­ris­ti­yan­lı­ğın­da Ka­to­lik ve Pro­tes­tan­la­ra na­za­ran da­ha di­renç­le de­vam et­ti­ği­ni söy­le­ye­bi­li­riz; özel­lik­le de Ana­do­lu’da, Slav halk­la­rın ya­şa­dı­ğı böl­ge­ler­de.
Ya­hu­di­lik­te ise Has­ka­la de­ni­len Ya­hu­di Ay­dın­lan­ma­sı ha­re­ke­tin­den son­ra or­ta­ya çı­kan Re­for­mist, Ye­ni­den Ya­pı­lan­ma­cı, Li­be­ral Ya­hu­di­lik gi­bi akım­lar­da ör­tü ge­le­ne­ği bir ta­ra­fa bı­ra­kıl­dı. Çün­kü bu akım­lar sa­de­ce ör­tü­ye de­ğil, Ya­hu­di­li­ğin ne­re­dey­se bü­tün dog­ma­tik inanç­la­rı­na kar­şı bir baş­kal­dı­rı içe­ri­si­ne gir­di­ler. Arz-ı Mev’ud’u, İs­ra­i­lo­ğul­la­rı­nın se­çil­miş­li­ği­ni vs. sor­gu­la­dı­lar ve bu çer­çe­ve­de ba­şör­tü­sü­nü terk et­ti­ler. Or­to­doks Ya­hu­di­ler ise ör­tün­me ge­le­ne­ği­ni geç­miş­te ol­du­ğu gi­bi bu­gün de de­vam et­ti­ri­yor­lar.
İs­lam söz ko­nu­su ol­du­ğun­da, İs­lam’ın geç­miş­ten gü­nü­mü­ze ta­ri­hin her dö­ne­min­de ör­tü ge­le­ne­ği­ne ıs­rar­la top­lum­sal ya­pı­da bağ­lı kal­dı­ğı­nı, bu ko­nu­da ta­viz ver­mez bir an­la­yı­şa sa­hip ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Hiç kuş­ku­suz bu­nun en önem­li se­be­bi Kur’ân-ı Ke­rim’in biz­zat ken­di­si. Al­lah’ın tar­tı­şıl­maz vah­yi ve me­sa­jı­nı içe­ren Kur’ân’da iki yer­de ba­şör­tü­süy­le il­gi­li çok açık, yo­ru­ma bi­le ma­hal ver­me­ye­cek hük­mün ol­ma­sı, bü­tün dün­ya Müs­lü­man­la­rı­nın -ya­şam­la­rın­da ba­şör­tü­sü­ne yer ver­sin­ler ve­ya ver­me­sin­ler- bu­nun di­nin bir ge­re­ği, bir em­ri ol­du­ğu­nu ka­bul et­me­le­ri­ni sağ­la­dı. Bu çer­çe­ve­de Tu­nus gi­bi ba­zı ör­nek­ler ha­ri­cin­de ge­nel­lik­le ba­şör­tü­sü­nün Müs­lü­man ka­dın­lar ta­ra­fın­dan ye­ri­ne ge­ti­ril­di­ği­ni söy­le­ye­bi­li­riz.
 
Ge­rek İs­lam dün­ya­sın­da ge­rek­se Tür­ki­ye’de son iki asır­lık mo­dern­leş­me tec­rü­be­si­ne ba­ka­cak olur­sak, Ba­tı kar­şı­sın­da his­se­di­len ge­ri kal­mış­lı­ğın, ezik­li­ğin en faz­la ör­tün­me ala­nın­da dil­len­di­ril­di­ği­ni gö­rü­yo­ruz. Bu bağ­lam­da uy­gu­la­nan ya­sak­la­ra ve aleyh­te pro­pa­gan­da­la­ra rağ­men ba­şör­tü­sü ha­len ço­ğun­luk ta­ra­fın­dan kul­la­nı­lı­yor. Ama Ya­hu­di­ler ve Hı­ris­ti­yan­lar ara­sın­da ör­tün­me çok da­ha ça­buk terk edil­di. İs­lam’da­ki bu di­ren­cin se­be­bi siz­ce ne­dir?
Mo­der­ni­te­nin bi­ze yö­ne­lik uzan­tı­sı as­lın­da üç te­mel ayak üze­ri­ne otu­ru­yor­du ma­lum; bun­lar­dan bi­ri Ba­tı­lı­laş­ma, bir di­ğe­ri ulus­laş­ma ve­ya ulu­sal­cı­lık dü­şün­ce­si, üçün­cü­sü ise po­zi­ti­vizm. Ge­rek Ba­tı­cı­lık ge­rek­se po­zi­ti­vist ge­le­nek, her iki­si de bir şe­kil­de di­nin özel­lik­le dı­şa ak­se­den gö­rün­tü­sü­nü el­den gel­di­ğin­ce bas­tır­ma­ya ça­lış­tı. Bu bağ­lam­da ba­şör­tü­sü he­def ola­rak se­çil­di. Ama şu­nu da söy­le­mem ge­re­ki­yor. Cum­hu­ri­yet’in Ba­tı­lı­laş­ma po­li­ti­ka­la­rı­nın en yo­ğun uy­gu­lan­dı­ğı ilk dö­nem­le­rin­de bi­le Müs­lü­man ha­nım­la­rın ör­tü­sü­ne yö­ne­lik her­han­gi bir dü­zen­le­me ya­pıl­ma­dı. Bu dü­zen­le­me da­ha zi­ya­de son­ra­ki dö­nem­le­rin, tek par­ti dö­ne­mi­nin ve son­ra­sı­nın bir ürü­nü ola­rak or­ta­ya çık­tı.
Ba­tı’da ba­şör­tü­sü­nün mo­dern­leş­mey­le bir­lik­te top­lum ha­ya­tın­dan hız­la uzak­laş­ma­sı as­lın­da bu din­le­rin ge­nel ya­pı­sın­dan kay­nak­la­nan bir du­rum. İn­san­la­rın ya­şan­tı­sın­dan çı­kan sa­de­ce ba­şör­tü­sü de de­ğil­di. Di­nin ah­lak an­la­yı­şı, ai­le an­la­yı­şı, bi­rey­sel din­dar­lı­ğın he­men her sos­yal fe­no­me­ni... Bun­la­rın ye­ri­ne ala­bil­di­ği­ne bir se­kü­ler­leş­me or­ta­ya çık­tı. İs­lam dün­ya­sı­na bak­tı­ğı­mız­da ise, İs­lam’ın bi­za­ti­hi ken­di­sin­den kay­nak­la­nan bir özel­lik ola­rak, her za­man po­zi­ti­viz­me ve Ba­tı­lı­laş­ma­nın özel­lik­le asi­mi­le edi­ci yön­le­ri­ne kar­şı bir di­renç ge­liş­ti­ril­di. Bu di­renç çe­şit­li şe­kil­ler­de or­ta­ya çık­sa da özel­lik­le Müs­lü­man ha­nı­mın ör­tü­sü ko­nu­sun­da ya­şan­dı. Bu da biz­zat İs­lam’ın te­mel hü­küm­le­rin­den, ku­ral­la­rın­dan kay­nak­la­nır. Bu se­bep­le ba­şör­tü­sü­nün İs­lam dün­ya­sı­nı ge­ri bı­rak­tı­ğı, ge­ri­ci­li­ğin ve­ya­hut ge­ri kal­mış­lı­ğın bir sem­bo­lü ol­du­ğu yö­nün­de­ki söy­lem­ler ide­olo­jik bir­ta­kım id­dia­lar ol­mak­tan öte­ye git­me­di. Za­ten bu ide­olo­jik söy­lem halk ara­sın­da ke­sin­lik­le prim yap­ma­dı.
 
Ör­tün­me­nin din­den de­ğil kül­tür­den kay­nak­lan­dı­ğı yo­rum­la­rı­na ne der­si­niz? Zi­ra mo­dern­leş­mey­le bir­lik­te, Hı­ris­ti­yan­lık ve Ya­hu­di­li­ğe ör­tün­me­nin Grek kül­tü­rü gi­bi ya­ban­cı kül­tür­ler­den gir­di­ği ve­ya Tür­ki­ye öze­lin­de Ana­do­lu kül­tü­rün­de ör­tün­me ol­ma­dı­ğı, bu­nun Arap kül­tü­rün­den kay­nak­lan­dı­ğı yö­nün­de çe­şit­li söy­lem­ler or­ta­ya çık­tı.
Bü­tün top­lum­lar­da kül­tür­le din iç içe geç­miş­tir, bir­bi­rin­den ko­lay­lık­la ayırt edi­le­mez. Esa­sen din, tıp­kı dil gi­bi, za­ten kül­tü­rün içe­ri­sin­de bir kav­ram. Fa­kat ba­zı halk­lar za­man­la di­nî emir­le­ri ge­le­nek­sel bir çer­çe­ve­de ifa­de et­me­ye baş­la­dı­lar. Me­se­la Hin­dis­tan’a, Pa­kis­tan’a git­ti­ği­niz za­man Müs­lü­man ha­nım­la­rın baş­la­rı­nı ört­tük­le­ri­ni ama çok il­ginç­tir gö­bek­le­ri­ni aç­tık­la­rı­nı gö­rür­sü­nüz. Bu çe­liş­ki kül­tür­den kay­nak­la­nır. Ve­ya ba­zı Müs­lü­man Af­ri­ka ül­ke­le­rin­de ha­nım­la­rın baş­la­rı­na bir ör­tü ör­ter­ken ba­cak­la­rı­nı, kol­la­rı­nı aça­rak gez­dik­le­ri­ni gö­rür­sü­nüz. Bun­lar kuş­ku­suz ge­le­nek­sel ör­tün­mey­le ya­kın­dan iliş­ki­li. Av­ru­pa’da, özel­lik­le Hı­ris­ti­yan Ba­tı ül­ke­le­rin­de ise din önem­li öl­çü­de Ki­li­se içe­ri­si­ne hap­se­dil­di­ği, top­lum­sal ya­şam ala­bil­di­ği­ne se­kü­ler­leş­ti­ği için ör­tün­me bi­çim­le­ri de yal­nız­ca ge­le­nek­sel ka­bul­ler­le ifa­de edi­lir ha­le gel­di. Bun­dan do­la­yı da baş ört­me­nin di­nî de­ğil ge­le­nek­sel bir şey ol­du­ğu söy­le­ni­yor; ama din­dar çev­re­ler ör­tü­nün kay­na­ğı ola­rak kut­sal me­tin­le­ri gös­te­ri­yor­lar.
 
Bu­ra­dan Tür­ki­ye’de­ki tar­tış­ma­la­ra ge­çe­lim. Ba­zı çev­re­ler ba­şör­tü­sü-tür­ban ay­rı­mı ya­pı­yor. Siz bu ay­rı­mı an­lam­lı bu­lu­yor mu­su­nuz? Yi­ne bu ay­rım­dan yo­la çı­ka­rak es­ki­den bu ka­dar ba­şı­nı ör­ten ol­ma­dı­ğı, do­la­yı­sıy­la böy­le bir me­se­le de ol­ma­dı­ğı dil­len­di­ri­li­yor. Bu id­di­ala­rın ger­çek­li­ği var mı?
Ana­do­lu’nun dört bir ta­ra­fı­na ba­ka­cak olur­sak, çok fark­lı ba­şör­tü­sü bi­çim­le­ri­nin ol­du­ğu­nu gö­rü­rüz. Ba­şör­tü­sü­ne ve­ri­len isim­ler bi­le fark­lı­dır; ki­mi yö­re­ler­de yaz­ma, ki­mi yö­re­ler­de tül­bent, ki­mi yö­re­ler­de ba­şör­tü­sü de­ni­lir. Ama ba­şör­tü­sü, ba­şı ör­ten bir ör­tü ola­rak bun­la­rın hep­si­ni kap­sı­yor. Fa­kat son dö­nem­ler­de ger­çek­ten ba­şör­tü­sünün si­ya­sal­laş­tı­rıl­ma­sı söz ko­nu­su. Tür­ban kav­ra­mı son­ra­dan tü­re­di bir kav­ram. Bu kav­ram, Fran­sa ge­le­ne­ğin­den ha­re­ket­le özel­lik­le 80’li yıl­lar­dan iti­ba­ren li­te­ra­tü­rü­mü­ze gir­di. Esa­sen Fran­sa’da ve hat­ta İn­gil­te­re’de tür­ban, Sih­le­rin er­kek­ler için ön­gör­dük­le­ri, sa­de­ce saç­la­rı ka­pa­tan ka­vu­ğa ben­zer ge­le­nek­sel giy­si için kul­la­nı­lır. Bu giy­si 80’li yıl­la­rın baş­la­rın­da za­ma­nın ba­zı yö­ne­ti­ci­le­ri ve ba­zı si­ya­si­ler ta­ra­fın­dan Ana­do­lu’da­ki ba­şör­tü­sü­ne bir al­ter­na­tif ola­rak su­nul­du. Bu doğ­ru­su ba­şör­tü­sü­nün fark­lı bir­ta­kım amaç­lar­la si­ya­sal bir mec­ra­ya ta­şın­ma­sı ha­re­ke­ti­dir; ama tür­ban kav­ra­mı Ana­do­lu’da hiç­bir za­man tut­ma­dı.
“Tür­ki­ye’de es­ki­den ba­şör­tü­sü so­ru­nu yok­tu, ye­ni or­ta­ya çık­tı” söy­le­mi doğ­ru de­ğil. Ana­do­lu’da bun­dan 50 yıl ön­ce de, 20 yıl ön­ce de ka­dın­la­rın ka­hir ek­se­ri­ye­ti ba­şı­nı ör­tü­yor­du. Ama bel­ki doğ­ru olan şey şu: Bu­gü­nü ve­ya 10 yıl ön­ce­si­ni me­se­la 1950’ler­le, 1960’lar­la kı­yas­la­dı­ğı­mız za­man, Ana­do­lu’da­ki or­ta sı­nıf ve­ya ge­lir se­vi­ye­si açı­sın­dan da­ha alt­lar­da bu­lu­nan sı­nıf bu­gün sos­yal ve si­ya­sal alan­da da­ha ak­tif. Bir dö­nem Tür­ki­ye’de me­se­la ser­ma­ye, elit bir­ta­kım ai­le­le­rin, grup­la­rın ve­ya çev­re­le­rin elin­dey­di. Ama ar­tık Ana­do­lu ser­ma­ye­si or­ta­ya çık­tı; Ana­do­lu’nun dört bir ta­ra­fın­da iş­ve­ren ku­ru­luş­la­rı, sa­na­yi ku­ru­luş­la­rı var. Kül­tü­rel an­lam­da da 1950’ler­de, 60’lar­da ge­nel an­lam­da ba­sın-ya­yın be­lir­li çev­re­ler ta­ra­fın­dan kul­la­nı­lır­ken bu­gün top­lu­mun he­men her ke­si­min­den in­sa­nı bu alan­da gö­re­bi­li­yo­ruz. Ya­ni as­lın­da in­san­lar de­mok­ra­tik­leş­me­ye, eko­no­mik iyi­leş­me­ye ve ifa­de ve inanç öz­gür­lü­ğün­de­ki iyi­leş­me­ye pa­ra­lel ola­rak ken­di­si­ni da­ha faz­la top­lum­sal alan­da his­set­ti­ri­yor­lar. Ba­şı­nı ör­ten ka­dın­lar sos­yal alan­da da­ha faz­la gö­rü­nür ha­le gel­di. Ha­di­se bun­dan iba­ret.
 
Ya­ni ör­tün­me üze­rin­den ko­pa­rı­lan fır­tı­na­la­rı, as­lın­da la­ik­lik has­sa­si­ye­tin­den zi­ya­de sı­nıf ça­tış­ma­sı­na bağ­lı­yor­su­nuz.
As­lın­da me­se­le ba­şör­tü­sü me­se­le­si de­ğil. Öte­den be­ri be­lir­li alan­la­rı, be­lir­li böl­ge­le­ri sa­de­ce ken­di in­hi­sar­la­rın­da gö­ren elit­ler, ar­tık o böl­ge­ler­de hal­kın di­ğer ke­sim­le­rin­den de in­san­la­rın çı­kıp ken­di­le­ri­ni ifa­de edi­yor ol­ma­la­rı­nı ka­bul­le­ne­me­me­ye baş­la­dı­lar. Ya­ni so­ru­nun te­me­li, da­ha zi­ya­de sı­nıf ça­tış­ma­sı.
 
Mo­dern­leş­me ku­ram­cı­la­rı ba­şör­tü­sü­nün il­kel ya­şa­ma ko­şul­la­rı­nın ve ata­er­kil dü­ze­nin bir so­nu­cu ol­du­ğu­nu id­di­a edi­yor. Fe­mi­nist te­ori­yi be­nim­se­yen­ler ise ör­tün­me­nin er­kek­le­rin ka­dın­lar üze­rin­de­ki ta­hak­kü­mü­nün bir so­nu­cu ol­du­ğu­nu sa­vu­nu­yor. Siz din­ler ta­ri­hi pers­pek­ti­fiy­le bak­tı­ğı­nız­da bu id­dia­lar ko­nu­sun­da ne dü­şü­nü­yor­su­nuz?     
Bun­lar ke­sin­lik­le doğ­ru id­dia­lar de­ğil; ta­ma­men ide­olo­jik yak­la­şım­lar. Biz­zat di­ni ve di­nî tu­tum ve dav­ra­nış­la­rı tah­lil eden, ta­nım­la­mak­tan zi­ya­de an­la­ma­ya ça­lı­şan bir ba­kış açı­sı bu­nun ke­sin­lik­le böy­le ol­ma­dı­ğı­nı bi­lir. Ama po­zi­ti­vist yak­la­şı­mın te­mel tav­rı, bu za­ma­na ka­dar hep ta­nım­la­mak ol­du; ken­di­sin­den ha­re­ket­le öte­ki­leş­tir­di­ği ke­sim­le­ri ta­nım­la­ma­ya ça­lış­tı ve bu ta­nım­la­ma­yı da­yat­tı. Bah­set­ti­ği­niz ta­nım­la­ma­lar da bir da­yat­ma­dan iba­ret. Ba­şör­tü­sü­nün er­kek ta­hak­kü­mün­den kay­nak­lan­dı­ğı, Ana­do­lu’da ba­şı­nı ka­pa­tan­la­rın abi­si­nin, ba­ba­sı­nın, çev­re­si­nin bas­kı­sıy­la ka­pat­tık­la­rı sav­la­rı ger­çe­ği yan­sıt­mı­yor. Za­ten Tür­ki­ye’de tar­tı­şı­lan şey oku­ma­yan, sos­yal alan­da ça­lış­ma­yan, yö­ne­ti­ci­lik yap­ma­yan sı­ra­dan bir ha­nı­mın ba­şı­nı ka­pat­ma­sı de­ğil. Top­lum­sal ha­yat­ta, eği­tim-öğ­re­tim ha­ya­tın­da “Ben de va­rım” di­yen, hak ta­le­bin­de bu­lu­nan, mo­dern ha­ya­tın içe­ri­sin­de olan ha­nım­la­rın ba­şör­tü­sü­dür tar­tı­şı­lan. Hu­ku­ki an­lam­da her tür­lü so­rum­lu­lu­ğa ha­iz olan, ken­di ka­ra­rı­nı ve­re­bi­len, oy kul­la­na­bi­len bi­ri­si­nin hâ­lâ bas­kı yo­luy­la ba­şı­nı ka­pat­tı­ğı­nı söy­le­mek ben­ce ger­çe­ği gör­me­mek­tir.
 
Pe­ki, son dö­nem­de ya­pı­lan özel­lik­le si­ya­si sem­bol tar­tış­ma­la­rı­nı na­sıl de­ğer­len­di­ri­yor­su­nuz?
Son ya­pı­lan tar­tış­ma­lar­da müt­hiş bir ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı, bir bi­linç tu­tul­ma­sı var. Özel­lik­le di­nî tu­tum­lar açı­sın­dan ola­yı ger­çek­ten an­la­ya­rak, tah­lil ede­rek me­se­le­ye yak­laş­mak ye­ri­ne ide­olo­jik mev­zi­ler­den ha­re­ket­le ha­di­se­yi ta­nım­la­mak ve it­ham et­mek tar­zı yak­la­şım­lar gö­rü­yo­rum. Ama bun­lar da bir yer­de ya­rar­lı tar­tış­ma­lar. Çün­kü 20. yüz­yıl bo­yun­ca Tür­ki­ye’de di­nî tu­tum­lar baş­ta ol­mak üze­re bir­çok ko­nu­da­ki tar­tış­ma­da ben­zer bir tu­tu­mun, tav­rın ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Bu tarz tar­tış­ma­lar ve ya­pı­lan bir­ta­kım dü­zen­le­me­ler, he­men her alan­da ol­du­ğu gi­bi bu alan­da da nor­mal­leş­me­yi sağ­la­ya­cak, her şe­yi yer­li ye­ri­ne koy­ma­ya ka­pı ara­la­ya­cak di­ye dü­şü­nü­yo­rum.

Paylaş Tavsiye Et