Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2009) > Asılıyorum > İsimler ve kurumlar 2
Asılıyorum
İsimler ve kurumlar 2
Ali Cengiz Tuğrul
İlginize sonsuz teşekkürler.
İsimlerin kurumlarla ilişkileri üzerine yazdığım yazıya binlerce mail geldi.
Israrla konuya devam etmemi isteyenleri kıramayacağım.
Gelen maillerin çoğu siyaset kurumunun neden ihmal edildiğini merak ediyor.
Bazı dikkatli okuyucularım da atladığım hususlara dikkat çekmişler.
Mesela Korkut Eken isminin MİT gibi bir kuruma çok uygun düştüğünü hatırlatanlar var.
T harfini çıkartırsanız Korku Eken adını elde edersiniz ki, ‘ilişik olduğu kuruma bu kadar yakışan isim az bulunur’ diyor bir okurum.
‘Bu ilginç ismi neden atladınız, yoksa korktunuz mu?’ diye de bir sitemde bulunmuş.
Bence hiçbir harf çıkartmadan da yeteri kadar ikaz edici bir isim sayın yarbayın ismi.
Bir de Haluk Kırcı’ya harf eklemeyi tavsiye eden okurlarım oldu.
O zaman Haluk Kırıcı olurmuş.
Çakıcı, çatlatıcı, kırıcı, kıyıcı, korkutucu isimler diyebilirmişim.
Yazımın konseptine de çok uygun düşermiş.
Hele Mahir Kaynak’ı nasıl atladın diyen okuyucuma en derin şükranlarımı sunuyorum.
Hem Kaynak, hem Mahir.
‘Her kurumda böyle bir mahir kaynak olsa harika olmaz mıydı?’ diyor okurum.
Hakikaten ilginç fikirler.
 
ŞAHSİYET VE GURUR
Böyle dikkatli ve ilgili okurlarım olduğu için doğrusu gururlanıyorum.
Ali Cengiz Tuğrul olarak zaten kendisi ile barışık bir yazarım.
Dikkatli okurlarım içlerinden, ‘ona kendisi ile barışık değil kendisine aşık derler’ diyeceklerdir.
‘Kendini beğenmiş’ diyenler de çıkacaktır içlerinden.
Desinler.
Çok değerli sanatçımız Gönül Yazar Hanımefendi de, ‘aman canım bana kız desinler de isterlerse telekız desinler’ demişti bir söyleşi sırasında.
Benle ilgili her yargı benim izlendiğime bir işarettir.
Okunmak, izlenmek, takip edilmek de güzel şey.
Şahsiyet bazen kendini kaybetmektir.
Bazen de kendini beğenmek.
Şahsiyet bazen koca bir köşede köşe yazarı olabilmektir.
Bazen de memlekete yön gösterebilmek.
Şahsiyet bazen ipe sapa gelmez şeyler yazabilmektir.
Bazen de bu yazdıklarınla gururlanabilmek.
Şahsiyet bazen çoluk çocuğunu sevmektir.
Bazen de hayvanlar kadar özgürce çiftleşebilmek.
Bu satırlar biraz reklam spotu gibi oldu.
Farkındayım.
Ama doğru söze ne denir?
Cemaat gurur ve şuuru içinde kendi bireyliklerini keşfedememiş olanlarla, kolektiflikten kendilerini kurtaramamış olanlara bu satırların hiçbir şey ifade etmeyeceğini çok iyi biliyorum.
‘Komşularım açken ben nasıl tok yatarım’ klişesine saplanıp kalmış köylü zihniyeti ile bu memleketin varacağı hiçbir yer olmadığını da görüyorum.
Ben bal gibi de tok yatıyorum.
Üstüne bir şişe de Petrus’u götürüyorum.
Petrus da neymiş diye hâlâ soranlardan memleketim adına utanıyorum.
Bu yüzden on yazımdan birini Petrus’a ayırmazsam, ne yalan söyleyeyim, rahat da edemiyorum.
Zina nasıl laikliğin simgelerinden biri ise Petrus da bireyliğin, zenginliğin, hürriyetin simgelerinden biridir.
Öyledir.
 
POLİTİK ŞAHSİYETLER
Nitekim kendilerini sürüden birisi olarak değil de, sürünün güdücüleri olarak görenler vurmuşlardır mühürlerini siyaset sahnesine.
Süleyman’ın mühründen başlayabiliriz.
‘Mühür kimdeyse Süleyman odur’ demişler eskiler.
Köylü olduğu için ‘Süleyman kimse mühür onundur’ diye anlamış Sn. Demirel.
İsmi sayesinde bir sıfır önde başlamış siyasete.
Sn. Ecevit’le Sn. Demirel arasındaki mücadelenin aslı yine isimlerinden gelir.
‘Binaenaleyh ecdadımız mühür kimdeyse Bülent odur diye bir kelam etmemişlerdir.
Yönetme yetkisi ismim dolayısı ile bendedir’ diye diretebilmiştir Sn. Demirel.
‘Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı, kalmaz’ nakaratını da duymazdan gelmeye çalışmıştır.
Cumhurbaşkanlığını uzatma çabası işbu sözü kaale almadığını kamuya gösterme çabasıydı, ama olmadı.
Dünya Sultan Süleyman’dan sonra ona da kalmadı.
Sn. Ecevit’in yıldızının parladığı yıllarda bir şanssızlık eseri Bülent Ersoy’un da yıldızı parlamaya başlamıştı.
Bu handikapı aşmak için parti yetkili organları Karaoğlan efsanesine sarıldılar.
Sn. Alpaslan Türkeş’e gelince.
Kendi partisine en çok yaraşan isim rahmetliye aittir.
Ufuk Uras adı ÖDP’ye, Besim Tibuk’un adı LDP’ye ne kadar yakışıyorsa, Alpaslan Türkeş’in adı da MHP’ye o kadar yakışıyordu.
Sn. Türkeş’in babası, kendisine o adı daha koyduğu an MHP kurulmuş addedilebilirdi ki zaten öyle oldu.
Ben bu yüzden Tuğrul Türkeş’i partinin selefi olarak daha şanslı buluyordum.
Kısmet Devlet Bahçeli’nin imiş.
Sn. Bahçeli’nin adından yana bir handikapı yok.
‘Devletin başına Devlet geçecek’ sloganı bu yüzden çok başarılı.
Ama soyadı biraz naif kaçıyor.
Çil çil altınlar deyince aklınıza kim geliyor peki?
Bir küçücük çıkıncığı içi dolu altıncık yapabilme becerisini gösteren sarışın güzel kadın tabii ki; Tansu Çiller.
Partisinin kurumsal kimliği ile değilse de, kendi şahsiyeti ile bu kadar örtüşen isim de az bulunur.
Parti Süleyman’ın zenginliğinden Çiller zenginliğine kaydı, kaydı, kaydı.
Bakalım Sn. Mehmet Ağar kıratın yüzünü ağartabilecek mi?
Gördünüz mü?
Burada da bir soyadı koskoca partinin geleceği ile alakalı.
Bekleyip göreceğiz.
Sn. Turgut Özal ise AP’nin özünü alıp oradan bir ANAP çıkarma becerisini gösterebilmişti.
Sn. Mesut Yılmaz da o ANAP’ı aldı, ama ondan bir şey çıkaramadı.
‘Ölüsü bile yüzde onu aşar’ dediği partisini barajın üstüne bile çıkaramadı.
Çünkü ismi ile en örtüşmeyen çehre bana göre Mesut beyindi.
Bu mesutsuzlukta en büyük pay sahibinin ise Sn. Çiller olduğunu cümle alem biliyor.
CHP neden muhalefet yapamıyor sorusunun muhatabı da Deniz Baykal değildir.
Bu sorunun muhatabı Deniz beyin soyadıdır.
Geçen sayı da değinmiştim ama hatırlatmakta fayda var.
Size de bir ömür boyu Sn. Baykal, Sn. Baykal, Sn. Baykal diye hitap etselerdi ne yapabilirdiniz?
Ben söyleyeyim; kalakalırdınız.
Ne bir adım ileri gidebilirdiniz. Ne bir adım geri atabilirdiniz.
Bu gerçeği ifade edebilen yürekli biri çıktı.
Değerli bilim adamı, mümtaz şahsiyet, çıplak uyarıcı, yepyeni bir siyaset insanı Sn. Yaşar Nuri Öztürk.
Sn. Baykal bu yeteneği de harcamaktan başka bir şey yapamadı.
Hoca da HYHP’yi kurmak zorunda kaldı.
Korkum odur ki hiçbir değerin kadrini, kıymetini bilmeyen bu nankör millet koskoca HYHP’yi de umursamayabilir.
‘Harcayalım Yaşar Hocanın partisini de’ tarzında bir davranış biçimi geliştirebilir.
O zaman Yaşar Hoca da Yaşar ne yaşar, ne yaşamaz moduna girebilir.
Sn. Erbakan’ın ise mutlaka ve mutlaka başbakan olacağına dair gazetedeki arkadaşlarla bir şişe Petrus’una bahse bile girmiştim.
Siyasetten, evet pek çok siyasetçinin anlamadığı kadar anlıyorum.
Ama engin siyaset bilgim yüzünden girmedim bahse.
Sadece Sn. Erbakan’ın ismi yüzünden girmiştim.
Bizim cenahta aydın geçinen pek çok kalemşör Necmettin isminin dinin yıldızı anlamına geldiğini bilmez.
Sn. Erbakan da ismi kulağına okunduğu an Türkiye’nin İslamcı partisinin lideri olmaya yazgılanacaktı.
Sn. Erbakan’ın hepimizi şaşırtan irrasyonalitesi bu kaderi taşıdığını hepimizden fazla hissetmesidir.
Gelmiş geçmiş hiçbir siyasi partinin genel başkanının ismi başbakanlığa Erbakan’ın ismi kadar yakışmamıştır.
‘Başbakan Erbakan partisinin gurup toplantısında yapmış olduğu konuşmada vs. vs…’.
Kendisinden hoşlanmıyor olabilirsiniz, ama Başbakan Erbakan ifadesinin şiirselliğini inkar edebileceğinizi sanmıyorum.
Şiir deyince istemesem bile aklıma gelen ismi de zikretmek zorundayım.
O da Sn. Erdoğan.
Erbakan’dan hiç hazzetmeyenler ‘güven veren birini bulup çevik bir hareketle bu iktidardan kurtulalım’ dediler.
 
MAHŞERİN DÖRT ATLISI
Buyurun size yine bir kurum ve yine ilginç isimler...
Postmodern darbenin güven verici paşası olarak Güven Erkaya ortaya çıktı.
Harekatın önde görünen diğer bir ismi de Çevik Bir Paşa idi.
Paşanın isminin gerçek olup olmadığını hep merak etmişimdir.
Ama gerçekten çevikti.
Hangi kanalı zaplasak kendileri ile müşerref oluyorduk altı yedi sene önce.
Atlıyor, zıplıyor, konuşuyor, balans ayarı yapıyordu.
Tam ismi ile müsemma bir Paşa idi.
‘Bunların hiçbirini iktidarda koman’ diyen Paşa ise Teoman Koman’dı.
MİT’in başına geçmesi söz konusu oldu sonradan.
Ama onu da oraya komadılar.
Hatta yönetim kurulu üyeliğinde bile komadılar.
‘İlerle!’ diye haykıran aktolgalı beylerbeyi de Doğu Aktulga Paşa değil miydi?
Şimdiye kadar bence sadece küçük dilinizi değil büyük dilinizi de yutmuş olmanız lazım.
Bu ne kadar yaman, ne kadar derin oyun kurucu ki oyuncuların isimlerini bile rollerine göre belirliyor.
İstediği iktidarı götürüyor, istediği iktidarı getiriyor.
 
KADERİN BİR OYUNU MU BU?
Sonra ne oldu?
Başbakan Erbakan gitti, yerine Başbakan Erdoğan geldi.
İki isim arasındaki şu benzerliğe, şu kafiye uyumuna bakar mısınız!
‘Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmada vs. vs….’
Şaka gibi. Ama şaka değil.
‘Hiç ibret alınsa tekerrür mü ederdi?’ denilen tarih de bu olsa gerek.
‘Yoksa kaderin bir oyunu mu bu bana?’ güftesi ise bildiğim kadarı ile daha eski tarihlere dayanır.
Bütün bu olan bitene yürek mi dayanır?
Geçenlerde Sn. Çevik Bir ‘bence bir daha darbe olmaz’ diye buyurmuş.
Hakkı Devrim köşesinde ne demiş bu sözler üstüne;
‘Aferin!’ demiş. Bu bir.
Milletin temel değerlerinden başörtüsü yasak.
Laikliğin temel değerlerinden zina serbest. Bu iki.
Bundan iyisi, Şam’da Amerikan füzesi!
AB’ye giriyor muyuz ne!
 
SON SÖZ
Kaderle oyun oynanmaz!

Paylaş Tavsiye Et