Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (August 2009) > Türkiye Ekonomi > Faizler nasıl düşer?
Türkiye Ekonomi
Faizler nasıl düşer?
İbrahim Öztürk
ÜL­KE­MİZ­DE “yük­sek re­el fa­iz” şi­ka­ye­ti bit­mek bil­mi­yor. Hak­lı­yız da. Zi­ra 2001-2007 yıl­la­rı­nı kap­sa­yan dö­nem­de büt­çe­den fa­iz har­ca­ma­la­rı­na ay­rı­lan kay­nak tam 350 mil­yar YTL. Baş­ka bir ifa­dey­le, yıl ba­şı­na dü­şen kay­nak is­ra­fı 50 mil­yar YTL ve bu pa­ra sa­yı­ca çok az in­sa­nın ce­bi­ne gi­ri­yor. Bu bo­yut­ta bir sö­mü­rü­yü iş­gal­ci­ler bi­le bir hal­ka re­va gör­me­ye uta­nır. Şark kur­naz­lı­ğı­na ve fır­sat­çı­lı­ğa kaç­ma­dan bu önem­li ko­nu­yu an­la­ma­ya ça­lı­şa­lım.
An­cak ön­ce bir çif­te stan­dar­da işa­ret ede­lim. Son za­man­lar­da “kut­sal ki­tap­lar­da ha­ram ka­bul edi­len ‘fa­iz’in AK Par­ti dö­ne­min­de çok yük­sek oran­lar­da kal­dı­ğı” şek­lin­de­ki id­dia­yı sık­ça du­yu­yo­ruz. Din­dar par­ti­yi ka­mu­oyu­nun önün­de zor du­rum­da bı­ra­ka­ca­ğız ya... Her yol mu­bah. Ta­mam, İs­lam di­ni fai­zi (ri­ba) ya­sak­lar. An­cak bil­di­ğim ka­da­rıy­la çağ­daş ik­ti­sat te­ori­si fai­zi bir ne­den de­ğil, so­nuç ola­rak gö­rür. Se­bep­ler var­ken, fai­zi yok et­mek müm­kün de­ğil. Tıp­kı mik­ro­bu öl­dür­me­den ate­şi ka­lı­cı ola­rak dü­şür­me­nin müm­kün ol­ma­dı­ğı gi­bi. Ör­ne­ğin Ja­pon­ya ka­pi­ta­list bir eko­no­mi. An­cak yıl­lar­dan be­ri fa­iz sı­fır dü­ze­yin­de idi (Ger­çi bu da ka­pi­ta­liz­min ken­di için­de­ki baş­ka bir çe­liş­ki­si­nin, dur­gun­lu­ğun so­nu­cu). Tür­ki­ye’de­ki fai­zin ne­de­ni, ku­ru­lan vah­şi ka­pi­ta­lizm, ya­ni iç sö­mür­ge­ci­lik­tir. Baş­ka bir ana­li­zi ge­rek­ti­ren bu bo­yu­tu bir ke­na­ra bı­ra­ka­lım ve bu ya­zı­da­ki esas ko­nu­ya dö­ne­lim.
İlk so­ru şu: Fa­iz­ler ha­len gö­re­ce­li ola­rak yük­sek; an­cak fa­iz sö­mü­rü­sü kri­z­den be­ri iyi­ye mi, kö­tü­ye mi gi­di­yor? Ce­vap: İyi­ye gi­di­yor. Tab­lo­da 2001-2007 ara­sın­da fa­iz har­ca­ma­la­rı­nın top­lam büt­çe ge­lir ve har­ca­ma­la­rı ile GSMH için­de­ki yüz­de pay­la­rı ve­ri­li­yor. Fai­zin ge­li­şi­mi­ni ben­ce en sağ­lık­lı ola­rak ölç­mek bu üç oran­sal ana­liz sa­ye­sin­de müm­kün. Bu­ra­da fai­zin eko­no­mi üze­rin­de­ki yü­kü­nün na­sıl hız­la azal­dı­ğı açık­ça gö­rü­lü­yor. Fa­iz­le­rin top­lam büt­çe ge­li­rin­den alıp gö­tür­dü­ğü pay %80 eşi­ğin­den bu­gün %27’le­re, top­lam har­ca­ma­la­rın için­de­ki pa­yı da %50’den %25’le­re ge­ri­le­miş. He­le GSMH için­de teş­kil et­ti­ği %23’le­re va­ran utanç ve­ri­ci pay, 2006 so­nun­da %8’le­re ka­dar ge­ri çe­kil­miş. Bu­ra­da açık bir ba­şa­rı hi­ka­ye­si gö­ze çar­pı­yor.   
Pe­ki re­el fa­iz­le­rin (borç­lan­ma ma­li­yet­le­ri­nin) mev­cut dü­ze­yi hak­kın­da ne de­me­li­yiz? Bu so­ru­nun ce­va­bı­nı Tür­ki­ye’nin ken­di için­de­ki ge­liş­me­le­re gö­re ve di­ğer ben­zer ül­ke­ler­le mu­ka­ye­se ya­pa­rak iki aşa­ma­lı ola­rak ver­mek müm­kün­dür. Ön­ce Tür­ki­ye’nin ken­di için­de­ki ge­liş­me­le­re gö­re ba­ka­lım. 2003-2006 ara­sın­da hem no­mi­nal hem de re­el fa­iz oran­la­rın­da­ki dü­şü­şün ne ka­dar çar­pı­cı ol­du­ğu gra­fik­te açık­ça gö­rü­lü­yor. Kri­zin ba­şın­da re­el fa­iz­ler %34, no­mi­nal fa­iz­ler ise %96’lar ci­va­rın­da idi. 2006 so­nun­da re­el fa­iz­ler %8, no­mi­nal fa­iz­ler ise %18 ban­dı­na ka­dar ge­ri çe­kil­miş ol­du. De­mek ki, ken­di içi­miz­de geç­miş­le mu­ka­ye­se edil­di­ğin­de, fa­iz­de­ki dü­şüş ol­duk­ça çar­pı­cı. An­cak 2003 yı­lın­dan son­ra hem re­el hem de no­mi­nal fa­iz­ler­de­ki dü­şüş eği­li­mi­nin hız kes­ti­ği ve fa­iz­le­rin da­ha faz­la dü­şü­şe di­renç gös­ter­me­ye baş­la­dı­ğı da dik­kat çe­ki­yor. Bu­nun iki te­mel ne­de­nin­den il­ki, ya­pı­sal ka­tı­lık­lar ne­de­niy­le enf­las­yo­nun di­ren­me­si; di­ğe­ri de uy­gu­lan­mak­ta olan IMF prog­ra­mı­nın kat­kı­sı aza­lır­ken, yan et­ki­le­ri­nin ar­tan “risk pri­mi ola­rak” fa­iz­le­re yan­sı­ma­sı­dır. Ye­ni ku­ru­la­cak hü­kü­me­tin bu ko­nu­da na­sıl bir “ez­ber boz­ma” ope­ras­yo­nu ya­pa­ca­ğı ya­kın­da an­la­şı­la­cak.
Di­ğer ül­ke­ler­le mu­ka­ye­se­ye geç­me­den ön­ce bir so­ru da­ha: Fai­zin bu ka­dar düş­me­si ye­ter­li mi? Bu­nun ce­va­bı­nı ve­re­cek bir oto­ri­te şim­di­lik yok! An­cak mil­let ola­rak bi­zim, ge­nel­de pi­ya­sa kav­ra­mıy­la, özel ola­rak da pa­ra eko­no­mi­si (ölç­me ve de­ğer­len­dir­me, büt­çe­le­me vs.) ile so­run­la­rı­mız var. Bu yüz­den, bu önem­li so­ru­nun ce­va­bı­nı or­ta­ya ko­yar­ken ön­ce çok ba­si­te in­dir­gen­miş ya­lın bir fa­iz ana­li­zi su­na­lım.
Fai­ze pi­ya­sa, ya­ni arz ve ta­lep ka­rar ve­rir. Gü­cü­nü ka­nun­lar­dan alan iti­ba­rî pa­ra, as­lın­da re­el eko­no­mi­de kar­şı­lı­ğı ol­du­ğu sü­re­ce an­lam ifa­de eder. Bu bağ­lam­da pa­ra da as­lın­da alı­cı­sı ve sa­tı­cı­sı olan bir ‘mal’ gi­bi dü­şü­nül­me­li­dir. Bu­nun, çağ­daş ik­ti­sat dok­tri­nin­de ‘fa­iz’ de­di­ği­miz bir fi­ya­tı var­dır. Pa­ra­nın ar­zı­na, 2001 yı­lın­da iyi­ce oto­nom ha­le ge­len Mer­kez Ban­ka­sı (MB), çe­şit­li tek­nik gös­ter­ge­le­re gö­re ba­ğım­sız­ca ka­rar ve­rir. MB’nin ki­lit gö­re­vi fi­yat is­tik­ra­rı­nı sağ­la­mak ol­du­ğu­na gö­re, bü­tün dik­ka­ti­ni bu­na ver­me­si ge­re­kir. El­bet­te bi­zim gi­bi ge­liş­mek­te olan ül­ke­ler­de MB’nin sa­de­ce enf­las­yo­na odak­la­nıp, bü­yü­me ve is­tih­dam ih­ti­yaç­la­rı­nı tü­müy­le göz ar­dı et­me­si dü­şü­nü­le­mez. An­cak MB za­ten enf­las­yon he­de­fi­ni hü­kü­met­le be­ra­ber be­lir­le­di­ğin­den, zım­ni ola­rak is­tih­dam ve bü­yü­me he­def­le­ri­nin de he­sa­ba ka­tıl­dı­ğı­nı ka­bul et­me­li­yiz. Do­la­yı­sıy­la bir de­fa enf­las­yon he­de­fi be­lir­len­dik­ten ve açık­lan­dık­tan son­ra kim­se çı­kıp da MB’ye “Ne­den bu he­de­fe ki­lit­len­din?” di­ye sor­ma­ma­lı­dır.
Öte yan­dan pa­ra­ya olan ta­le­bi de ge­lir, fi­yat­lar ge­nel dü­ze­yi ve fa­iz­le­ri de içer­mek üze­re al­ter­na­tif ka­zanç im­kan­la­rı be­lir­li­yor. Ge­lir ve enf­las­yon art­tı­ğın­da alış-ve­riş sai­kıy­la eli­miz­de da­ha çok li­ki­di­te tut­mak is­te­riz. An­cak fa­iz­ler ar­tın­ca pa­ra, ge­nel eği­lim ola­rak cep­te tu­tul­maz; al­ter­na­tif ka­zanç araç­la­rı­na ya­tı­rı­lır.
İş­te böy­le­ce pa­ra ar­zı ve ta­le­bi ara­sın­da pa­ra pi­ya­sa­sı den­ge­si olu­şur. El­bet­te ki, arz ve ta­lep­te­ki de­ği­şim­ler pi­ya­sa fa­iz ora­nı­nı et­ki­ler. An­cak bu­ra­da et­ki­le­nen sa­de­ce no­mi­nal fa­iz­ler­dir. Re­el fa­iz­ler­de olu­şan et­ki, ge­çi­ci kal­ma­ya mah­kum­dur. Eko­no­mi­de “no­mi­nal (pa­ra­sal) de­ğiş­ken­ler ara­cı­lı­ğı ile re­el de­ğiş­ken­ler (is­tih­dam, üre­tim, re­fah, alım gü­cü) ka­lı­cı ola­rak et­ki­le­ne­mez” şek­lin­de, kla­sik ik­ti­sat­çı­la­rın sı­kı sı­kı­ya sa­rıl­dı­ğı bir pren­sip var­dır. Tür­ki­ye uy­gu­la­ma­sı bu­nu doğ­ru­lar ni­te­lik­te­dir. Do­la­yı­sıy­la “bas pa­ra­yı, çöz so­run­la­rı” kül­tü­rü­nün faz­la­ca kir­let­ti­ği ül­ke­miz­de bu pren­si­bin dik­kat­le kav­ran­ma­sı ge­re­kir. Pa­ra ba­sa­rak ak­tör­ler üze­rin­de oluş­tu­ru­lan il­lüz­yon ve bun­dan mer­ke­zî ida­re­nin el­de ede­ce­ği ka­zanç­lar, uzun va­de­li Phi­llips Eğ­ri­si ana­li­zin­de de gös­te­ril­di­ği üze­re, son de­re­ce ge­çi­ci ol­mak­la kal­maz; da­ha bü­yük bir yı­kım ola­rak ge­ri­ye dö­ner.
So­nuç ola­rak, uzun va­de­de pi­ya­sa­da­ki re­el fa­iz­le­rin dü­ze­yi­ni ulu­sal ta­sar­ruf­lar ile bu ta­sar­ruf­la­ra olan ta­lep be­lir­ler. O hal­de, mev­cut re­el fai­zin dü­ze­yi­ni kav­ra­mak ve baş­ka ül­ke­ler­le kı­yas­la­mak için Tür­ki­ye’de­ki risk­le­ri, enf­las­yon di­re­ni­şi­ni ve bek­len­ti­le­ri, ta­sar­ruf-ya­tı­rım ara­sın­da­ki ma­ka­sı ve mev­cut borç sto­ku­nu dik­ka­te al­mak ge­re­ki­yor. Ben­zer ül­ke­ler­le mu­ka­ye­se ya­pıl­dı­ğın­da ise Tür­ki­ye’nin re­el fa­izi­nin yük­sek kal­dı­ğı­nı söy­le­mek müm­kün. Bu­nun ana­li­zi­ni ise bir baş­ka ya­zı­ya bı­ra­ka­lım.

Paylaş Tavsiye Et