Sizleri bilmem ama benim yaz aylarında parmaklarımı kıpırdatacak halim olmaz sevgili okurlarım.
Şezlonguma uzandığımda, karşımda deniz olmasa gözlerimi bile açmak istemem.
Gözkapaklarını kaldıracaksın da işin yoksa karşıya bakacaksın.
“Bakan, görür” demişler.
Hem zor iş.
Hem tehlikeli iş.
Ne lüzumu var.
Hem bakıp neyi göreceğim?
Ben çocuklarımın doğumlarını görmek istememişim.
Ergenekon davasının fare doğurmasını mı seyredeceğim!
İster fındık faresi, ister tarla faresi, ister kanalizasyon sıçanı olsun fark etmez, hiçbirinden hoşlanmam.
“Farenin dağ doğurmasını gör o zaman” derseniz, “Fasa fiso işlerle uğraşmayın” derim.
Evet, bir zamanlar Susurluk kazasına “fasa fiso” diyenlerin üstüne en demokratik, medyatik, tetik reflekslerimizle yüklenmiştik.
O zaman öyle yapın dediler, öyle yaptık.
Kabak, hiç suçu olmayan sivil siyasetçilerin kafasında patladı.
Şimdi böyle yapın diyorlar, böyle yapıyoruz.
Yine kabak, sivil siyasetçilerin kafasında patlasın diye.
Yok çete varmış, yok birtakım suikastler planlamış, yok Danıştay baskınını da onlar yapmış, yok Cumhuriyet gazetesine bombayı onlar atmış.
Bunlar üstatların da dedikleri gibi “iğrenç komplo teorileri.”
Düşünün gazete “Tehlikenin farkında mısınız?” diye kampanya yapacak.
Sonra kendi kendisine millet tehlikenin farkında olsun diye bomba mı attıracak!
Bu mantıksızlığı hiçbir makul çoğunluk üyesi kabul edemez.
Neden?
Azgın azınlıklar, makul çoğunluk mucitlerine “Kabul etmeyyoz” diye çığırın diye emrettikleri için.
Üstatlarımdan öyle gördüm ki en iyi savunma, taarruzdur.
Gelin sizleri bu yaz sıcağından serin bahar aylarına götüreyim.
Madem geriye gitmişken bir-iki sene daha geriye gidelim.
Kafadan kaç sene kazanacağımızı Tarafgir Gökhan Özgün’e sorarsınız artık.
Hem ben bu yaz sıcağında parmaklarımı kıpırdatmamış olurum.
Hem siz okuduklarınız karşısında donakalmış olursunuz.
11 Eylül’müş
18 Mayıs 2006
BU yazıyı yazdığım sırada bu menfur cinayetin tüm gerçekleri aydınlanmış değildi. Önümüzdeki bilgiler bir fanatiğin türban kararını protesto için bu cinayeti işlediğini gösteriyordu.
Ama hükümete yakın kaynaklar, bu işin altından “ulusalcı” bir komplonun çıkabileceği yorumunu yapıyordu.
Hatta katilin Sedat Peker ve Veli Küçük’le ilişkisinin bulunduğu istihbaratı veriliyordu.
…İçinde vicdan olan insanlar, şu ölümcül çetelenin farkında.
Bugüne kadar...
Evet, bugüne kadar bu ülkede kimse “dinci” olduğu için öldürülmedi.
Ama “dinsiz” diye öldürülen veya kendine “dinci” diyen insanlar tarafından katledilen çok insanımız var…
…Bu ülkede hiçbir insan “Müslüman din adamı” olduğu için öldürülmedi.
Ama “Hıristiyan” bir din adamı hem de mabedinin içinde katledildi.
Evet, önümüzde böyle bir bilanço var.
Ve bu fanatizm çetelesinin son maddesi de dün yazıldı.
Bugüne kadar hiçbir hâkim veya savcı, dindarların lehine karar verdi diye cinayete kurban gitmedi.
Ama Danıştay’ın türbanla ilgili kararını veren beş üyesi, toptan katliam saldırısına uğradı.
…30 yıl önce başımıza musallat olan “Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” musibetini, bugün “inanç” versiyonu ile tedavüle sokmamamız gerekir.
Çünkü onlar da cinayet işlerler.
Hem de sizi böyle tekzip edercesine işlerler.
Türk yargısı dün çok ağır, o kadar da tehlikeli bir saldırıya uğramıştır.
Adını da bütün açıklığı ile koymamız lazım.
Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin “11 Eylül”üdür.
Rejimin temel direklerinden biri olan yargı tam kalbinden vurulmuştur.
Bu hepimize karşı yapılmış bir saldırıdır.
Hepimizin bundan çıkarması gereken dersler var…
… “Dini semboller üzerinden ucuz siyaset yapmaktan vazgeçmek...”
Dünün tek dersi budur...
İğrenç Komplo Teorisi
19 Mayıs 2006
KİMDEN hangi tepkiyi beklediysem aynısı geliyor.
Malum çevre artık kabak tadı veren o müthiş, o çok “zekice” sandıkları komplo teorisini yine önümüze sunuyor.
“Bu olayı anlamak mı istiyorsunuz, şuna bakacaksınız. Bu eylem kimin işine yaramıştır?”
Tabii sorunun bıraktığı boşluğu yine kendi kurnaz akıllarınca dolduruyorlar.
“Türkiye’yi germek isteyenlerin...”
Kendi cemaat evinde oturanlarının cinayetlerini bir türlü sabıka siciline geçiremeyenlerin sığındığı nokta, bu iğrenç komplo teorisidir.
Nitekim dünden itibaren yine ısıtılıp servise kondu.
…Ama bizzat cinayeti işleyen adam ne diyor:
“Ben Allah’ın askeriyim, türban kararını protesto etmek için vurdum.”
Arınç istediği kadar kızsın, türban değil desin.
Önümüzdeki tablo budur.
Eli silahlı adam, “Ben bu cinayeti türban için işledim” diyor.
Şimdi biz kendisine, “Hayır kardeşim, sen bu cinayeti türban için işlemedin” mi diyeceğiz?
Desek ne yazar?
Bugün o, yarın başkaları elinde silah bir yerlere dalacak, “Türban için”, “İmam-hatip için” cinayet işlemeye devam edecek.
Malum Makul Bakış
23 Mayıs 2006
Danıştay olayının dünyaya yansıma biçimi şudur:
Türbanı yasaklayan laik mahkeme üyesi, dinci bir fanatik tarafından öldürülmüştür.
Paranoyaların miadı doldu.
Şimdi olaya akılcı bakma zamanı geldi.
Ergenekon Cemiyetine Giden Yol
25 Mayıs 2006
Bir ülkede, anayasal düzenin en kritik kurumlarından biri basılır ve dini konuda karar vermiş bir dairenin üyeleri toptan öldürülmeye kalkışılırsa, bu tarihî önemde bir olaydır.
O nedenle ben buna “Cumhuriyet’in 11 Eylül’ü” olarak bakmaya devam edeceğim.
…Başbakan Erdoğan kritik bir kavşağa geldi.
Önünde iki yol var.
Biri eski “cemaat evine” gidiyor.
Öteki ise “cemiyete.”
Eğer bütün Türkiye’nin başbakanı olmak istiyorsa, “cemiyet yoluna” gitmesi gerekecektir.
…Emin olunuz cemiyet de bunu bekliyor...
Hayaletle Sörf
27 Mayıs 2006
GEÇMİŞTE bir kere daha yazmıştım. Bir kere daha hatırlamakta yarar var.
Çünkü “derin devlet” hayaleti yine ortaya çıktı.
İsteyen o hayaletin orasına burasına sarılıp sörf yapmaya çalışıyor.
Bu hayalete bir iğne batırmanın zamanı geldi.
…Samimi görüşümü belirteyim.
Türkiye’de “derin devlet”, zaman zaman gerçeğe de değen, ama asıl tarafı efsane âleminde kalmış dev bir hayalettir.
Kamuoyunu Yanıltan Kim?
30 Mayıs 2006
DANIŞTAY saldırısı, mahkemenin kararıyla başka bir yola girdi. Türkiye belki de tarihinin en ağır dezenformasyon olayını yaşadı.
Şimdi herkes şunu merak ediyor.
Başbakan’a bu açıklamaları kim yaptırdı, kamuoyunu kim yanılttı?
Bu cinayeti türban kararı yüzünden işlediğini itiraf eden bir kişinin eylemini, neredeyse devletin, ordunun üzerine yıkmaya kim kalktı?
…Dün yurtdışındayken İstanbul Valisi Muammer Güler aradı, bu konuyu konuştum.
… “Hükümetin çeşitli üyelerine bunların çete, örgüt olduğu yolunda açıklamalar yaptırıldı. Sizce bunlar neydi?”
- Örgüt dendiyse bu Ceza Kanunu’nun tarifi çerçevesinde örgüt anlamına geliyordu. Yani bir eylemi gerçekleştirmek için birkaç kişinin bir araya gelmesi. Cumhuriyet olayı böyleydi. Yoksa bildiğimiz belli bir yapılanma yok. Ayrıca varsa bile bunu öyle 4 günde ortaya çıkarmak mümkün değil.
…Ayrıca içerdeki sanık “Ben bu işi Danıştay’ın türban kararını protesto etmek için yaptım” diyor. Ama birtakım çevreler dışarıya, ucu orduya kadar dayanan komplo teorileri sızdırıyor.”
- Bu olayın Ankara boyutu var. Onlar bizden ne istediyse verdik. Sorguyu bile Ankara’ya bıraktık.
Bakar Kör
31 Mayıs 2006
…Danıştay’daki cinayeti işleyen kişi polisin elinde.
Bu kişi ısrarla, “Bu olayı tek başıma planladım ve gerçekleştirdim. Danıştay’ın türban konusundaki kararına tepkiyle yaptım” diyor.
…Ortada bir cinayet var.
Cinayette hayatını kaybetmiş insanın yakınlarının yası henüz bitmemiş.
Yaralıların ve yakınlarının yaraları henüz sarılmamış.
Ve bazı siyasetçiler, gazeteciler birtakım komplo teorileri ile bu insanlara karşı akıl almaz bir saygısızlık içinde herkese hakaret yağdırdı.
…Ortada bizzat sanığın itirafları varken nedense bazı gazetelere alelacele birtakım fotoğraflar ve güya bilgiler sızdırıldı.
…Bağımsız yargı o fotoğraflara baktı ama onların göstermek istediklerini görmedi.
…Çünkü bu komplo artık ona buna değil, bu ülkenin devletine, askerine yönelmiştir.
“En derin komplo” işte budur...
Mayıs 2006’ya ait bu 7 alıntı, serinlemenize, iliklerinize kadar titremenize eğer yetmediyse bir alıntıyı da üstadın gazetesinden kovduğu diğer üstadın olayın sene-i devriyesi üzerine çiziktirdiği satırlardan yapayım.
“Bir üstat diğer bir üstadı neden kovar üstat?” diye tekerleme sorusu soracak olursanız cevabım bir atasözü olacaktır:
“İki cambaz bir ipte oynamaz” da ondan.
Çünkü İP’te sadece Doğu Perinçek oynar.
Yazıyı okurken “7 Özkök, 1 Çölaşan mı eder yoksa 7 Çölaşan, 1 Özkök mü?” düşünürsünüz artık.
17 Mayıs 2007, Emin Çölaşan
Ar Damarı
TÜRKİYE, Türkiye olalı böyle bir iğrençliğe tanık olmamıştı. 17 Mayıs 2006 günü, bundan tam bir yıl önce Danıştay baskınını dehşetle öğreniyorduk.
Sabah saatlerinde elinde tabancasıyla bir adam, Danıştay’ın kapısından içeri giriyor, toplantı halinde bulunan 2. Daire’yi basıyor ve elindeki tabanca ile heyet üyelerine tek tek ve hedef gözeterek ateş ediyordu…
…Adam defalarca ateş etti. İşi bitince tabancayı beline soktu ve soğukkanlı bir biçimde çıkış kapısına doğru yürümeye başladı.
… Katil kaçmaya çalışırken Danıştay’da görevli polisler tarafından yakalandı.
Adı: Alpaslan Aslan. Mesleği: Avukat!
Danıştay baskınından bir süre önce İstanbul’da Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olayını da başarmıştı!
…Peki bu adamı kim tahrik etmişti? Cumhuriyet tarihinde ilk kez, bir yüksek yargı organı niçin basılmıştı?
2. Daire, bir süre önce bir türban kararı vermiş, türbanlı bir anaokulu öğretmeninin okulda ders vermesini yasalara aykırı bulmuştu.
Peki, sonra neler olmuştu?
Vakit isimli bir İslamcı gazete, Danıştay 2. Dairesi tarafından verilen bu kararı ve kararı veren üyeleri dokuz sütun manşetine taşımıştı: İşte o üyeler.
İşin dahası da var! Bu türban kararı açıklandıktan sonra Recep Erdoğan, Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin gibiler demeç verip yargının kararını kınamışlardı.
Bir yargı kararı düşünün, ülkeyi yönetenler onu kınıyor! Ve onların destekçisi olan Vakit gazetesi o kararı veren yargıçları açıkça hedef gösteriyor...
Ve bir katil ortaya çıkıp işi silahıyla bitiriyor!
Türkiye böyle bir olayı ilk kez 17 Mayıs 2006 günü, bundan tam bir yıl önce bugün yaşadı.
Bu yüz karası olayı yaratanlar, hedef gösterenler, çanak tutanlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni din sömürüsü ve din bezirgânlığı ile yönetmeye kalkışanlar kına yaksınlar.
Utansınlar... Eğer ar damarları şimdi bile çatlamadı ise!
31 Temmuz 2008’de Perihan da sanki mağden bulmuş gibi şöyle yazmış:
Bu memlekette öldür Allah işsiz (gazeteci) kalmamak için 1) Rezil olacaksın 2) Ajan olacaksın.
SON TAHMİN
Ar damarları çatlamaz, çatlamayacak!
Paylaş
Tavsiye Et