CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün Mart ayında, “iyi şeyler olacak” sözleriyle başlayan “Kürt açılımı”nın, 1993, 1999 ve 2005’teki çözüm teşebbüslerinin uğradığı akıbete uğramaması iki unsura bağlıydı. Öncelikle, seçim sistemine tabi olan bir siyasi parti için sürecin maliyeti yüksek olacağından, çözüm sürecinin iktidar partisinin inisiyatifinden çıkarılarak devlete mal edilmesi gerekiyordu. Bu yapıldıktan sonra, sürecin selameti açısından gerçekleştirilmesi gereken ikinci adım, mutabakatı içeren kapsamlı bir yol haritasının veya eylem planının bir an önce devreye sokulmasıydı.
Ancak geride bıraktığımız 5 ay boyunca, bu iki gereklilik de sağlanmayınca, kamuoyunun sürece angajmanında zayıflıklar görülmeye başlandı. Bu ortamda, Abdullah Öcalan’ın Ağustos’un ikinci yarısında bir yol haritası açıklayacağını duyurması, etkili bir “rol çalma” hamlesi olarak gündem oluşturdu. Her zamankinden daha fazla sahici bir çözümü zorlayan mevcut ortamda, Öcalan’ın süreci sabote etme ihtimali olan bir açıklama yapma gereği hissetmesinin arkasındaki niyet ve rasyonaliteyi sorgulamadan, pek çok çevrenin bu yol haritasında yer almak üzere adeta mektup yazmaya başlaması ise manidar. Nihayetinde bugün, yakın-uzak, yandaş-muhalif pek çok çevre, kulaklarını Öcalan’ın yapacağı açıklamalara dikmiş vaziyette.
Öcalan’ın yapacağı açıklamalara mucizevî bir önemin atfedilmiş olmasının en önemli nedeni, geride kalan 5 ay boyunca çözüm sürecini başlatan siyasi iradenin kamuoyunu tatmin edecek etkili bir hazırlık yapmaması iken, diğer bir neden de kamuoyunun Kürt sorununun farklı boyutları ile ilgili yaşadığı kafa karışıklığı. Bu kafa karışıklığı, “muhataplık” tartışmasını, sürecin diğer dinamiklerini ihmal etmek pahasına, gündemin birinci sırasına taşımış durumda.
Muhataba İhtiyaç Var mı?
PKK, Kürt sorununun bir ürünü ve parçası. Bu çerçevede Kürt sorunu, PKK’dan önce de var olduğu gibi, PKK sorunu çözüldükten sonra da pekâlâ varlığını sürdürebilir. Dolayısıyla PKK, esasında silahsızlanma parantezinde değerlendirilmeli iken, Kürt sorunu çok daha kapsamlı tedbir ve dinamiklerle yönetilebilir bir yola sokulabilir. Bu çerçevede, Öcalan da PKK ve PKK’nın Kürt sorununu ilgilendiren boyutları çerçevesinde ve bununla sınırlı bir biçimde ele alınmalıdır.
Bir örgüt olması hasebiyle, PKK’ya ilişkin meselelerde bir muhatap arayışına girmenin belli bir rasyonalitesi olabilir. Dolayısıyla, Öcalan’ın veya başka birilerinin “silahsızlanma” parantezinde nasıl bir rol oynayabileceğinin stratejisi üzerinde kafa yorulabilir. Örneğin, Ağustos’ta açıklayacağını duyurduğu yol haritasında, PKK’ya ülke içindeki güçlerini ülke dışına çıkarma çağrısında bulunabilir ve bu çağrı uzun vadeli silahsızlanma sürecinin önemli bir ilk adımı olarak işlev görebilir. Buna karşın, Kürt meselesi, bu sorundan mağdur olan herkesin meselesi olduğu ölçüde, Öcalan’a veya onun dışındaki herhangi bir oluşuma hasredilemez. Kürt sorununun bu özelliği, muhatap arayışını da anlamsızlaştırıyor. Bu doğrultuda Kürt sorununun çözümünde muhatap aramak, ne gerekli ne de gerçekçi.
Muhatap aramak gerekli değil, çünkü bu mesele çözülürken ortada bir masa ve bu masanın etrafında iki temsilci olduğu algısı, devlet-vatandaş ilişkisini zedeleyen bir işlev görüyor. Devlet vatandaşının haklarını temin ederken vatandaşlarını temsil ederek pazarlık yapacak herhangi bir aracı/muhatap ihtiyacı hissetmediği için muhatap aramak gereksiz. Muhatap aramak gerçekçi de değil, çünkü her şeyden önce ortada meşru ve etkili bir muhatap yok. Etkili olabilecek muhtemel muhataplar devlet nezdinde meşru olmadığı gibi meşru olabilecek muhtemel muhataplar da etkili değil. Üstelik hem “etkili ama meşru kabul edilmeyen” hem de “meşru ama etkili olmayan” muhtemel aktörler, Kürt meselesinden mağdur olan bütün çevreleri temsil edecek bir formasyona sahip olmadığından dolayı da muhatap aramak gerçekçi değil. Bu yüzden muhatap arayışına son vermek gerekiyor. İlla gerekiyorsa, muhataplar, bu haksızlıklardan mağdur olan ve hak temini neticesinde mağduriyeti giderilecek olan bütün vatandaşlardır. Başka bir deyişle, Türkiye kamuoyu.
“Muhatap Alma” Yerine “Sürece Katma”
Bu çerçevede, muhatap arayışı ile tarafları sürece katma arasındaki önemli farkı dikkate almak gerekiyor. Muhatap aramak gerekmese de soruna taraf olan herkesin sürece katılımı mutlaka sağlanmalı. Günümüze kadar gelen çözümsüzlük sürecinde, sorunları dillendiren belirli çevreler oluştu ve bu çevreler, soruna muhatap olan kesimler üzerinde ciddi bir etkiye sahip oldular. Algıları çözüm yönünde yönetmenin önemli bir ayağı teşkil ettiği bu süreçte, bugüne kadar sorunu dillendirerek bedel ödeyen ve toplum üzerindeki statülerini kaybetme endişesi taşıyan çevreler mutlaka sürece katılmaya ikna edilmeli. Soruna taraf olan çevrelerin çözüm sürecine dâhil edilmemesinin maliyeti, TRT Şeş açılımından da izlenebilir.
Siyasi iktidarın, Öcalan’ın rol çalma hamlesini boşa çıkarmak üzere son günlerde içine girdiği hareketlilik, sürece yeni bir ivme kazandırmış durumda. Kürt açılımının akamete uğramaması adına yapılması gerekip de bugüne kadar ihmal edilen dinamikleri devreye sokmak için henüz geç değil. Uluslararası dinamiklerin, kamu otoritesini teşkil eden farklı aktörler arasındaki mutabakatın ve Kürt sorununun sözcülüğü iddiasında olan çevrelerin çözüm yönündeki arzularının, bugün Kürt sorununun çözümü için bir araya gelmiş olması, çözüm imkânının en önemli güvencesidir. Siyasi iradenin bu imkânı, soruna taraf olan ve çözüme yardımcı olacak paydaşları sürece katarak kullanabilmesi gerekiyor.
Bu bağlamda, Kürt siyasal hareketinin, varlık sebebini inkar etmek pahasına kendisini devre dışı bırakarıp Öcalan’ı muhatap olarak göstermesinin hiçbir siyasal rasyonalitesi mevcut olmasa da bu, DTP’yi süreç dışında bırakmak için gerekçe kılınmamalı. Aynı şekilde seçmen tabanlarındaki belli hassasiyetleri kaşıyıp açılımın ardındaki niyeti bilinçli bir şekilde tahrif ederek siyasi iradeyi siyaseten sıkıştırmak suretiyle açılımı durdurmayı hedefleyen MHP ve CHP gibi siyasi partileri de sürece katmak büyük ehemmiyet arz ediyor. Esasında sürecin selameti, birbirine zıt söylemlerle aynı kaygının sözcülüğünü yapan muhalefet partilerinin sürece angaje edilmesine bağlı. Siyasi iktidar, açılımın etkili sonuçlar üretebilmesi adına bu fedakârlıktan kaçınmamalıdır.
Paylaş
Tavsiye Et