AĞUSTOS 2008’deki Rusya-Gürcistan Savaşı, Güney Kafkasya’daki dengeleri ciddi şekilde değiştirdi. Moskova’nın askerî zaferi sonucu, Batı’nın büyük umutlar bağladığı ve yatırımlar yaptığı Tiflis’te istikrar sarsıldı. Rusya, savaşın sonunda Gürcistan’dan ayrılmak isteyen Güney Osetya ile Abhazya bölgelerinin bağımsızlığını tanıdı. Böylelikle ABD ve Avrupa’nın enerji hatlarında stratejik rol verdiği Gürcistan’ın yeterince güvenilmez bir müttefik olduğu, o zamana kadar Rusya’ya terk edilen Ermenistan’ın gelecekte enerji hatları açısından rol üstlenebileceği tartışılmaya başlandı. Azerbaycan ve Türkiye’nin dünyaya açılan kapılarını kapattığı Ermenistan, ablukayı kırmak için siyaset değiştirmesi gerektiğinin farkına vardı. Ekonomik gelişme modellerini büyük ölçüde enerji kaynaklarına bağlamış olan Azerbaycan ile Rusya da planlarını gözden geçirmek zorunda kaldı.
“Enerji güvenliği” kavramı üzerine herkes giderek daha fazla kafa yormaya yönelirken, konunun Kafkasya’daki boyutunun artık “Avrupa ve Akdeniz enerji güvenliği”nin bir parçası haline geldiği daha iyi anlaşıldı. Özetle zaten ilişkileri yıllardır gergin olan Moskova ile Tiflis arasındaki savaşın kıvılcımları; Bakü ile Erivan, Tiflis ile Tskhinvali (Güney Osetya) ve Sohum (Abhazya) ve Kuzey Kafkasya’daki Rusya’ya bağlı cumhuriyetlerde çıkabilecek çatışmaların dünyayı ne kadar etkileyeceğini ortaya çıkardı. Uluslararası politikanın ekonomik stratejiler ve enerji projelerine bağlı olarak yeniden şekillendiği günümüz koşullarında, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi, bütün Kafkasya açısından önemli bir jeopolitik faktöre dönüştü.
Rusya, “Ermenistan Açılımı”nı Neden Destekliyor?
Rusya’nın Kafkasya’daki gücünü, bölgedeki savaş ve gerginliklerden aldığı, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış görüşmelerini şu ya da bu şekilde engellediği, eski ve yaygın bir kanı. Bununla birlikte Rusya’nın son yıllarda her iki ülkenin liderini Dağlık Karabağ sorununun çözümü yolunda defalarca bir araya getirdiği, Kafkasya’ya yönelik inisiyatiflerini arttırdığı, bölgedeki en sıkı müttefiki olan Ermenistan ile ilişkilerini bozmadan Azerbaycan ile başta enerji olmak üzere bir dizi alanda bağlarını geliştirmeye çalıştığı gözleniyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 10 Ekim’de Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin imzalanmasında, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile birlikte özel bir rol oynadığı biliniyor. Rus yetkililer, Kafkasya’da istikrar istediklerini, bunun hem Dağıstan, İnguşetya, Çeçenistan gibi Rusya’ya bağlı Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerini hem de Rusya’da 2,5 milyon Ermeni, 2 milyondan fazla da Azeri yaşadığı için genel olarak Rusya Federasyonu’nu rahatlatacak bir gelişme olduğunu dile getiriyorlar. Rusya, bölgesel istikrar adına Türkiye’nin yalnızca “Ermeni Açılımı”nı değil, “Kürt Açılımı”nı da destekliyor.
Türkiye’nin gaz ihtiyacının üçte ikisini, petrol ihtiyacının üçte birini karşılayan ve Anadolu’da inşa edilmesi gündemde olan nükleer santral konusunda tek aday olan Rusya, Mavi Akım-2 Projesi ile İsrail’e, Güney Akım Projesi ile de Avrupa’ya doğalgaz satmak için yine Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor. Dahası düne kadar karşı olduğu Samsun-Ceyhan Projesi’ne katılma kararı alıyor. Bunların çok ciddi ekonomik yatırımlar olduğu ortada.
Bütün bu karmaşık denklemlerin en önemli oyunculardan biri olan Moskova, Dağlık Karabağ konusunda Erivan’ın temel, hatta tek ortağı rolünden çıkma pahasına, bölge barışı için Türkiye ve Batılı devletlerin krizin çözümünde aktifleşmesinin önünü açıyor. Bu arada Türk-Ermeni sınırının açılmasının bölgedeki ticareti güçlendireceğini de görüyor. Rusya’nın Ermenistan ekonomisinde ciddi ölçüde söz sahibi olduğunu hatırlarsak, Moskova’nın bu açıdan da normalleşmeden kazançlı çıkacağını söyleyebiliriz.
Daha şimdiden Rusya’nın ulusal elektrik kurumu RAO YES, Ermenistan üzerinden Türkiye’ye elektrik satılması, Rusya Demiryolları kurumu da iki ülke arasında demiryolları inşa edilmesi ile ilgili çalışmalar yapıyor. Buna Ermenistan’ın ileride Nabucco Projesi’ne katılma ihtimalini de ekleyelim. Nabucco’nun Azerbaycan ve Gürcistan’ın dışından geçebilecek kollarından birinin (Türkmenistan-İran-Türkiye) Ermenistan üzerinden geçmesi söz konusu olabilir. Böylece “yumurtaları aynı sepete koymama” tavrında olan Batı için, Rusya’nın da katkısıyla, yeni bir seçenek de doğabilir. Ayrıca yeni bir Rus-Gürcü savaşının, ihracat ve ithalatını Gürcistan toprakları üzerinden gerçekleştiren Ermeni ekonomisini tümüyle çıkmaza sokabileceğini Kremlin’in gayet iyi bildiğini de ekleyelim.
Dahası, Rusya son yıllarda abluka altındaki Ermenistan’ın varlığını korumaya çalışırken Azerbaycan’ın ekonomik ve askerî olarak güç kazandığı ve Bakü’de Dağlık Karabağ sorununun “güzellikle olmazsa zorla” çözülmesini isteyen çevrelerin olduğu da bir gerçek. Bu durum, Ermenistan’ın Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) çerçevesinde kurulan ve Rusya’nın NATO’su olarak görülen Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (CSTO)’nün üyesi olması sebebiyle, antlaşmanın fiilen garantörü konumundaki Rusya’yı, olası bir savaş durumunda bölgeye müdahale etme zorunluluğu gibi oldukça tatsız bir gelişmeyle karşı karşıya bırakabilir. Bu ihtimali kesin olarak dışlamanın yegâne yöntemi, tarafların uzlaşmasını teşvik etme yönünde tutum almak.
Azerbaycan’ın Kaygısı, Ermenistan’ın Fırsatı
1990’ların başından itibaren Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi’ne bağlı olarak “kardeş” Azerbaycan ile enerji alanında ortaklık kuran Türkiye, bu işbirliğini sürekli olarak geliştirmeyi başaramadı. Bunda ABD ve AB’nin Nabucco konusundaki gelgitleri de rol oynadı. Sonunda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev patladı ve geçtiğimiz günlerde Azerbaycan’ın Avrupa ülkelerine dünya fiyatları üzerinden gaz satmasının, Türkiye ile transit anlaşmasının yapılamaması yüzünden gerçekleşemediğini, ayrıca artık Türkiye’ye uluslararası fiyatların üçte biri üzerinden doğalgaz satmak istemediklerini dile getirdi.
Azerbaycan, aynı günlerde Rusya ile 2010 başından itibaren yürürlüğe girecek 500 milyon metreküplük bir doğalgaz anlaşması imzaladı. Bakü’nün Ankara’ya tepkisinin, Erivan ile yakınlaşmasından kaynaklanan “ulus ve din kardeşliği bağlamında” bir küskünlük olduğunu düşünenlere, olayın enerji boyutunu hatırlatmak gerekir. Enerji ihracatı konusunun Azerbaycan için stratejik önem taşıdığı ve ülke ekonomisinin önümüzdeki 15-20 yıl içinde enerji odaklı bir gelişme göstereceğinin öngörüldüğü unutulmamalı.
Yıllardır ekonomisi zor durumda bulunan Ermenistan’da ise Serj Sarkisyan yönetimi, dışarda Ermeni diasporasının, içerde ise Taşnakların ve öteki muhalif güçlerin baskısı altında olmasına karşın, Sarkisyan’ın ifadesiyle “21. yüzyılın politik kültürü adına” sınır taleplerinden ve soykırım odaklı dış politikadan vazgeçti ve masaya oturdu. Ermenistan’ın bu tavır değişikliğinde, ekonomik krizi aşmanın ötesinde, bugünkü “temel müttefik” Rusya’nın tepkisini çekmeden Batı ile yakınlaşma ve bunun nimetlerini toplama isteğinin de rolü büyüktü.
Ankara’nın Çetin Sınavı
“Kafkas oyunu” oldukça hassas dengeler üzerinde oynanıyor. Rusya, Kafkasya’daki temel müttefiki Ermenistan’ın kendisinden uzaklaşmasından, özellikle de Gürcistan’ın yolunu izleyerek Batı’nın saflarına yönelmesinden çekinmesine karşın, bu ihtimali güçlendiren adımlar atmaktan geri durmuyor; bu arada Azerbaycan, Türkiye ve Batı ile ilişkilerini iyileştirmeye çalışıyor.
Türkiye ise bir taraftan Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmek isterken, diğer taraftan müttefiki Azerbaycan’ı kaybetmek istemiyor. Bakü ile ilişkilerini bozmamaya, Moskova ile ilişkilerini daha da geliştirmeye çalışan Ankara, birçok nedenden dolayı önünde bir engele dönüşen Ermenistan krizini çözerek Erivan ile iyi ilişkiler kurma yoluna girmiş durumda. Bu yolun devamında Dağlık Karabağ krizinin çözümü ve Bakü-Erivan ilişkilerinin düzelmesi yolunda arabuluculuk misyonu duruyor.
Bu yol, oldukça zor ve engebeli. Ayrıca işbirliği yapılan birçok ülke ile her adımda rekabet ve gerginlikler yaşanabilecek, sağlam bir strateji ile anında doğru ve dinamik taktik adımlar atılmasını gerektirecek kadar uzun.
Paylaş
Tavsiye Et