Kitap
Katolikler ve Sultanlar Kilise ve Osmanlı İmparatorluğu (1453-1923)
Charles A. Frazee
Türkçesi: Cemile Erdek
İstanbul: Küre Yayınları, 2009 1453 yılında Bizans’ın başkentini ele geçiren Fatih Sultan Mehmed, beklentilerin aksine Ortodoks Kilisesi’ni ortadan kaldırmak yerine, onu sistemin bir parçası haline getirdi. Fatih Sultan Mehmed, uyguladığı bu politika ile Katolik Latinler ile Ortodoks Rumların birlikte hareket etmelerinin önünü almış oluyordu. Böylece Haçlı Seferleri’yle başlayan Müslüman-Hıristiyan çatışması İstanbul’un Fethi’nden sonra yeni bir aşamaya evirilmiş oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar geçen süre içinde Katolik Kilisesi ve İmparatorluk arasındaki ilişkiler son derece karmaşık bir seyir izledi.
Geçtiğimiz günlerde Küre Yayınları’ndan çıkan Katolikler ve Sultanlar bu çarpıcı ilişkiyi, 1453’ten 1923’e uzanan tarihî seyir içerisinde gözler önüne seriyor.
Tavsiye Et
Kuklacılar / İtalya’da Gladyo Terörü
Philip Willan
Türkçesi: Fatih Dal
İstanbul: Pınar Yayınları, 2009 1990’lı yıllarda İtalya’da gerçekleştirilen “Temiz Eller” operasyonu, İtalya’yı bir ahtapotun kolları gibi saran Gladyo örgütünü deşifre etmişti. Bugün şahitlik ettiğimiz Ergenekon Davası’nın pek çok yönüyle bu davaya benzediği ve Ergenekon Terör Örgütü’nün İtalya’daki Gladyo yapılanmasının bir benzeri olduğu düşüncesi, pek çok ismin üzerinde mutabık olduğu bir tespit.
Benzer bir süreci 1990’larda yaşamış olan İtalya’nın tecrübesinin, Türk kamuoyu için çok önemli olduğu su götürmez bir gerçek. Bu çerçevede uzun yıllar Roma’da görev yapmış olan gazeteci Philip Willan’ın İtalya’daki Gladyo yapılanması ile ilgili olarak kaleme aldığı Kuklacılar, son derece çarpıcı bilgilerle Türk okuyucusunun ilgisini hak ediyor.
Tavsiye Et
Yöneticiler İçin Gerçek Kriz Öyküleri / Kriz Yönetimi ve Kurum Kültürü
İbrahim Zeyd Gerçik İstanbul: Küre Yayınları, 2009
Küresel ekonomik kriz üzerine atılan nutuklar kriz sözcüğünün yönetim alanındaki anlamını unutturmuşa benziyor. Ortalama zihinler için her şeyin bitişine işaret eden felaket senaryoları ile bezeli bu nutuklar, pasif ve teslimiyetçi bir ruh halini de beraberinde getiriyor.
Oysa krizler yönetim döngüsü içerisinde yer alan kaçınılmaz olgulardır. Kurum ve kuruluşların kriz düzleminde başarısı, yalnızca krizden kaçabilme kapasiteleri ile belirlenmez. En az o kadar önemli olan bir diğer konu, kurumların krizlerle karşı karşıya geldiklerinde onları yönetebilmeleri ve krizleri birer fırsata dönüştürebilmeleridir.
Bu noktada tecrübenin önemi yadsınamaz bir biçimde ortaya çıkıyor. Özellikle Türkiye gibi krizlerden oldukça muzdarip olan bir ülkede, gerçek krizlerin nasıl ele alındığına dair verilecek örneklerin son derece ufuk açıcı ve yol gösterici olacağı muhakkak.
Geçtiğimiz günlerde Küre Yayınları’ndan çıkan ve İbrahim Zeyd Gerçik’in kaleme aldığı Yöneticiler İçin Gerçek Kriz Öyküleri, yukarıda bahsi geçen konuya eğiliyor. Yaşanmış krizler, onlara müdahale ediliş biçimleri, başarılı ve başarısız kriz yönetimleri gibi pek çok konunun incelikli noktaları ile okuyucuyu karşı karşıya getiren Gerçik’in derlediği her bir öykü, yönetim anlayışı ve kriz yönetimi noktasında önemli ilkeleri ortaya koyuyor. Yalnızca teorik bilgilerle yetinmek yerine somut örneklerle okuyucunun zihnine ışık tutan yazar, aynı zamanda kültürel öğeleri de kaynak olarak göstermekten çekinmiyor. Atasözleri, deyimler ve mesellere sıklıkla başvurulan çalışma, bu yönüyle kendi kültürel dünyamıza yabancı, yavan ve soğuk bilgiler yığını olma sakıncasından da kendisini korumuş oluyor.
Yalnızca büyük şirket yöneticilerinin değil, sorumluluğu altında birden fazla insan bulunan yahut kişisel gelişimine yatırım yapmak isteyen herkesin okuması gereken bir çalışma.
Tavsiye Et
Yeni Bir Siyaset Felsefesinin Peşinde
Nicolas Tenzer Türkçesi: Ertuğrul Cenk Gürcan
İstanbul: Dergâh Yayınları, 2009
Entelektüeller ile siyasetçilerin birbirlerinin alanlarına ilişkin tutum alışlarının yer yer problemler içerdiği bilinir. Entelektüellerin siyasete kimi zaman emirler ya da dersler verilecek bir alan olarak baktıkları, siyasetçilerin de kimi durumlarda entelektüel alana temeller yahut bahaneler aramak amacıyla yöneldikleri görülür. Bunun sonucunda, karşılıklı olarak dışlayıcı yahut küçümseyici yargılar ön plana çıkar. Oysa söz konusu iki alan arasında kaçınılmaz bir ilişkinin olduğu ortadadır. Bu ilişkiyi görmek, her iki alana ilişkin objektif bakış açısının edinilmesi ile mümkün olabilir. Ancak ne modern felsefenin ne de modern siyasetin doğası, bireylerin bu türden bir ortaklaştırıcı bakış açısına aynı anda sahip olmasını kolaylaştırmaktadır.
Fransız yazar Nicolas Tenzer, bir ayağı akademide, bir ayağı da idari-siyasi pozisyonda olması nedeniyle yukarıda zikredilen bakış açısına sahip olan nadir şahsiyetlerden biri. Tenzer’ın durumu kendisine bir yandan felsefi alana ilişkin düşünme fırsatı sunarken, diğer yandan devletin idaresine, kararların alınışına ilişkin somut göstergelerle karşılaşma imkânını sunuyor. Bu durum da onu siyaset içerinde yer alan bir entelektüelin kaçamayacağı bir alana, yani siyaset felsefesi üzerine düşünmeye zorluyor. Zira Tenzer’a göre, devletin somut idari işleyişini bilmek felsefeyi besleyebilir ve felsefe de kötü yönetimin nedenlerini daha iyi bir şekilde anlamamıza izin verir. Bu amaçla yeni bir siyaset felsefesinin peşine düşen yazara bu yolculuğunda özgürlük, demokrasi, cumhuriyet, etik, sanat gibi pek çok kavram eşlik ediyor. Yeni Bir Siyaset Felsefesinin Peşinde, demokratik toplumların modern siyasi alanlarının işleyişini kavramak isteyenlerin, muhakkak okuması gereken bir eser.
Tavsiye Et
Yirminci Yüzyılda Bir Veli / Şeyh Ahmed el-Alavî (ks)
Martin Lings Tercüme: Betül Özel Çiçek
İstanbul: Timaş-Sufi Kitap, 2009
Türkiye’de okurun daha çok Hz. Muhammed’in Hayatı isimli siretiyle tanıdığı İngiliz yazar Martin Lings’in, 1959 yılında Londra Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırladığı ve 1961’de ilk kez dilimize çevrilip Türkçe baskısı yapılan eseri Yirminci Yüzyılda Bir Veli/Şeyh Ahmed el-Alavî isimli kitabı, Betül Özel Çiçek’in özenli ve akıcı tercümesiyle Timaş-Sufi Kitap tarafından tekrar gün yüzüne çıkarıldı.
Şeyh Ahmed el-Alavî, Titus Burckhard, Frithjof Schuon gibi isimlerin de aralarında bulunduğu birçok Batılının İslam’la tanışmalarında rol oynamış Cezayirli bir mutasavvıf. Müslüman olduktan sonra Ebubekir Siraceddin ismini alan Martin Lings için de geçerli bu durum. Ne var ki Martin Lings, şeyhin kendisiyle değil, vefatından iki yıl sonra onun İsviçre’deki müridanıyla tanışma imkanı bulabilmiş. Yeni bir din arayışı içerisindeyken rotasını Taoizm’den İslâm’a doğru çevirmesine de bu grup ve Şeyh’in eserleri vesile olmuş. İngiliz dili ve edebiyatı profesörü olan Martin Lings’in doktora tezi olarak hazırladıktan sonra kitaplaştırdığı eser üç ana bölümden oluşuyor. Birinci bölümde tasavvufun menşei üzerinde durulurken, ikinci bölümde Şeyh’in tarikat ilkeleri ve vahdeti vücûd öğretisi aktarılmakta, üçüncü bölümde ise Şeyh’in vecize ve şiirlerinden seçme örnekler sunulmakta. Eserin tercümesi, aslının birebir ve eksiksiz bir tıpkıbasımı.
Yazarın kendi deyişiyle “Kitap okurundan tek bir şey istiyor: Ruh’un hallerine karşı samimi bir ilgi”. Yalnızca tasavvufa ilgi duyan ve literatüre aşina araştırmacalara değil, ruhunun arka odalarında gezinmek isteyen, eşyanın hakikatine dair sorular soran herkes için ufuk açıcı bu eser, yeniden düşünmeye başlamak isteyenler için zihin açıcı bir rol üstlenebilecek güvenilirlikte.
Tavsiye Et
Ağır Misafir / Kabahatler Kanunu / Tenezzül
İbrahim Tenekeci Furkan Çalışkan
Mustafa Akar
İstanbul: Profil Yayıncılık, 2009
Son yıllarda televizyon ve internet gibi enformasyon kaynakları karşısında gitgide kan kaybeden bir alan basılı yayıncılık. Önceleri yanlış bir algılamayla boş vakit doldurma aracı olarak anılan kitap, dergi ve gazeteler, dünya daha hızlı dönmeye başlayalı beri yerlerini “e-book”lara, üçüncü nesil cep telefonlarına, televizyon ve bilgisayar oyunlarına bıraktı. Bu durum da yayınevlerinin yayın politikalarının popülerleşmeye başlamasına ve şiir, hikâye, roman gibi, okunması “meşakkatli”, günlük hayatta “işlevi az” ve “zaman öğütücü, ömür törpüsü” türlerin yavaş yavaş kaybolmasına neden oluyor.
Profil Yayıncılık bu döngüyü kırma azmini sürdüren, genç şairlere ve yazarlara kapılarını açıp kitaplarını yayınlayan bir serdengeçti yayınevi. İbrahim Tenekeci’nin özverili çabalarının katkısıyla yeni nesil şairlerin şiirlerini iki kapak arasına alıyor. Bunlardan birisi Furkan Çalışkan’ın Kabahatler Kanunu. Şairin Dergâh, Kırklar ve Derkenar dergilerinde yayınlanan şiirleri ilk kez Mayıs 2009’da Profil Yayınları’nca kitaplaştırıldı. Aynı ay içerisinde yayınlanan bir başka kitap da Mustafa Akar’ın Tenezzül isimli kitabı. Tenezzül şairin üçüncü kitabı. İbrahim Tenekeci’nin 2008 Türkiye Yazarlar Birliği ödülünü alan son kitabı Ağır Misafir de yine bu yayınevinin kitapları arasından çıkmıştı.
Tavsiye Et
Kültür Sanat Coğrafya Temmuz-Ağustos 2009
Sayı 10
“Viyana, aslında bizim dünyaya açılan kapımız oldu. Bazı arkadaşlarımız Amerika’da, Avrupa’nın başka yerinde. Kökleri Türkiye’de kalmış, gövdesi dünyanın her bir yerine yayılmış koca bir ağaç gibiyiz sanki.”
Bu sözler, yarım kalan öğrenimini tamamlamak için 2001’de Viyana’ya giden bir ‘başörtülü’ye ait. Kanuni ve IV. Mehmed, uzun kuşatmalardan sonra kapılarından döndükleri Viyana’nın, kapılarını ardına kadar açtığını duysalar ne derlerdi bilinmez. Bildiğimiz, 2000 yılında Viyana’da kurulan Uluslararası Öğrencileri ve Öğrenci Aktivitelerini Destekleme Derneği (WONDER)’nin, başta Viyana olmak üzere yurtdışında güzel işlere imza attığı. Bünyesindeki öğrencilerin gerek Türkiye’de gerekse yurtdışındaki çalışmalarına katkıda bulunan ve imkânlar ölçüsünde başarılı öğrencileri desteklemeye devam eden dernek, yayın faaliyetlerine de el atmış durumda. 10. sayısına ulaşan Magrib dergisi de bunlardan biri.
“Halil Mehdic ile Aliya Üzerine Söyleşi”, “Osmanlı Devleti’nde Kadı”, “Sultanahmet ve Süleymaniye’nin Tek Minaresi Olsaydı”, “İbadet ve Marifet”, “Dinî Musikî Formlarından Durak Formu Üzerine” ve “Gazzel” başlıklı yazılardan da anlaşılabildiği gibi, hemen her mevzunun yer bulduğu Magrib, bu “çok dallı” görüntüsüyle bir türe/konuma ait olamamanın handikabını da yaşıyor.
128 sayfalık derginin, ilk bölümü şiir, deneme ve hikâyelere, kısacası edebiyata ayrılmış. “Vicdanının Sesinden Korkan Şair: Georg Trakl” bu bölümün dikkat çeken yazılarından biri. Bu sayıda George Trakl ile aralanan Avusturya edebiyatı kapısının, ileriki sayılarda Robert Musil, Stefan Zweig, Hermann Broch, Thomas Bernhard, Bachman, Elfriede Jelinek, Peter Turrini, hatta Kafka gibi isimlerlerle ardına kadar açılacağını düşünüyoruz bir okur olarak (bu ve başka isimlerin ‘içeri’yle ‘dışarı’ arasındaki gerilimden beslendikleri ve yabancılaşma ortak paydasında buluştukları düşünüldüğünde hele de).
Bu bölümü, Aliya’nın kitapları üzerine kaleme alınmış yazılardan oluşan özel bir dosya takip ediyor. “Düşünce” adlı üçüncü bölümde Gilles Kepel’in, 20. yüzyılda ABD, İngiltere ve Fransa’daki Müslüman kimlikleri ele aldığı “Allah’ın Batısında” adlı kitabı irdelenirken, ardından gelen “Özel Bölüm” Filistin’e ayrılmış.
Kültür-Sanat şemsiyesi altında toplanmış son bölümde ise Şeker Ahmet Paşa, Annemarie Schimmel, Cemil Meriç ve Turgut Cansever’den izler buluyor, “Çölün Gelini: Tedmur”a uzanıyoruz.
Tavsiye Et