Ekonomik kriz dünyayı vuruyor, siyasi kriz Türkiye’yi. Böylesine “kendi ayağına sıkan” bir ülke ve rejim var mıdır dünyada? “Kendi kafasına sıkan” mı demeliydik? Hayır, kafaya sıkabilmek için, önce ortada bir kafanın olması lâzım!
Kapitalizmin dönemsel bunalımlarından birinin eşiğindeyiz. Finansal işlem hacmi, reel işlem hacminin 100 mislini aşmış bulunuyor. Piyasa jargonuyla, lastiğin havası ya alınacak ya da lastik patlayacak. Parasal işlemlerin kârı azalınca, reel malların fiyatları yükselecek. Yeniden enflasyon-devalüasyon sarmalına gireceğiz, paralar pul olacak. “Param yok, bana göre hava hoş!” demeyin. İlk kaybedenler parasızlar olacak, çünkü en çok temel gıda ürünlerinin fiyatları artacak. Dünya Bankası ve IMF başkanları daha şimdiden feryada başlamadılar mı?
İşte böyle bir ortamda, Türkiye’nin “rantiyeci azınlığı” yeni bir kriz peşinde. AK Parti’ye açılan kapatma davasına odaklanan Türkiye Siyaset bölümünde bu kurt kapanını tartışmaya açtık. Taha Özhan, A. Kemal Bersay, Nuh Yılmaz ve Hüseyin Ali Uğur meseleyi değişik yönleriyle tartışıyorlar.
Mayıs dosyamızda değişen toplumun değişmekte ayak direyen merkezine mercek tuttuk. Coşkun Çakır, Hasan Kösebalaban, Yasin Aktay, Emre Bağce ve Murat Yılmaz bu can sıkıcı konuyu anlaşılır ve aşılır kılmaya çalıştılar. AK Parti ya Engizisyon’a direnecek ya da acizliği öğrenerek köşesine çekilecek.
Bu ayki SöyleşiYORUM konuğumuz değerli gazeteci Etyen Mahçupyan. Bugün yaşananları 1900-1920 arasında açılan bir parantezin kapanması olarak okuyan liberal aydın, bir-iki nesil içinde 21. yüzyılın çoğulcu Osmanlı’sının tarih sahnesine çıkacağını öngörüyor.
Paylaş
Tavsiye Et