Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Asılıyorum > At avrat pusat
Asılıyorum
At avrat pusat
Şevket Muamma Toksöz
“Sa­yış­tay, sa­vaş­ma, sa­yış.”
Böy­le bu­yur­du­lar Genç Si­vil­ler bu de­fa da.
Ken­di­le­ri­ne ne­re­den mül­hem ol­du­ğu bel­li ol­ma­yan böy­le caf­caf­lı bir is­mi se­çen si­vil­ce­li er­gen­le­rin her bi­ri san­ki ay­rı bir Zer­düşt.
İş­le­ri güç­le­ri afo­riz­ma yu­murt­la­mak.
Ne­den uy­du­ru­yor­lar­mış bu saç­ma sa­pan laf­la­rı.
Çün­kü ra­hat­sız­lar­mış! Ney­miş?
O afo­riz­ma­lar­la ka­riz­ma çi­ze­cek­ler­miş!
Siz da­ha el­de gön­ye, cet­vel priz­ma çiz­me ma­ka­mın­da ve­let­ler­si­niz. Had­di­ni­zi bi­le­cek­si­niz!
Si­zin o si­vil­ce­le­ri­ni­zi ça­kı gi­bi genç­le­rin ke­yif­le çiz­me­si­ne ra­mak kal­dı.
Çün­kü o har­bi genç­ler ger­çek­ten ra­hat­sız.
Ama on­la­rın ra­hat­sız­lı­ğı si­zin­ki­ler gi­bi psi­ko­lo­jik de­ğil.
Sos­yo­lo­jik.
Bu sos­yo­lo­jik ra­hat­sız­lık her za­man na­sıl so­nuç­lan­mış­tır?
He­men söy­le­ye­yim: Tra­jik.
Onun için in­san Sa­yış­tay’a “Sa­vaş­ma sa­yış” der­ken tak­ke­yi önü­ne ko­yup dü­şün­me­li.
Şim­di mil­let kalk­sa “Da­nış­tay, sa­vaş­ma da­nış” de­se doğ­ru bir ta­vır mı ser­gi­le­miş olur?
Yar­gı­tay’a da “Sa­vaş­ma yar­gış” mı di­ye­ce­ğiz?
Bun­lar ayıp söz­ler.
“Sa­vaş­ma se­viş” slo­ga­nı bu top­rak­la­ra çok ya­ban­cı bir slo­gan­dır.
Çi­çek ço­cuk­la­rı­na ait­tir. Çi­çek ço­cuk­la­rı ne ço­cuk­la­rı­dır pe­ki?
Onu ben söy­le­ye­mem.
Ama En­gin Ar­dıç’a so­rar­sa­nız hem söy­ler, hem ya­zar, hem gös­te­rir.
Di­le­yen viz­yo­na ye­ni gi­ren fil­me de gi­de­bi­lir.
 
ERİŞ­KİN
Slo­ga­nın ha­sı biz­de “at, av­rat, pu­sat”tır.
Bu laf in­sa­na ait ol­du­ğun­dan ön­ce on­dan baş­la­ya­lım:
Hiç­bir in­san ya da hay­va­noğ­lu eriş­kin ha­li ile doğ­maz.
Me­se­la in­san ön­ce ce­nin, son­ra be­be, son­ra ço­cuk, son­ra er­gen, son­ra eriş­kin olur.
Bir in­sa­noğ­lu bir in­san­kı­zın­dan ye­tiş­kin ola­rak do­ğar­sa ona hil­kat ga­ri­be­si de­nir.
Nor­mal do­ğa­na be­bek der­sin. Be­be­ği do­ğun­ca pışpışlarsın.
Az za­man ge­çip ayak­la­nın­ca tay­tay­lar­sın.
Tay­tay­la­nan ço­cuk ma­ale­sef, dü­şe kal­ka dik dur­ma­yı öğ­re­nir.
Böy­le böy­le er­gen­li­ğe ge­li­nir.
Er­gen ile­ri ge­ri ko­nuş­ma­sıy­la ma­ruf, cins bir cins­tir.
Me­se­la, “Onu ba­bam da ya­par oğ­lum” la­fı bir er­gen­lik cüm­le­si­dir.
“Ken­di ka­ra­rı­mı ken­dim ver­mek is­ti­yo­rum ba­ba” der­se teh­li­ke­li­dir.
Bir de “O öy­le de­ğil, böy­le” der­se ar­tık ok yay­dan çık­mış ta­ya geç­miş de­mek­tir.
O mo­da gi­ren er­ge­nin gö­zü­nün ya­şı­na bak­maz­sın.
Atar­sın tek­me­yi, ba­sar­sın to­ka­dı.
İn­sa­noğ­lu tek­me to­kat yi­ye yi­ye eriş­kin olur.
Ama bu eriş­kin, ye­tiş­kin ol­maz. Ye­tiş­me­miş­kin olur.
Bu ye­tiş­me­miş­kin ya kin do­lar is­yan­kâr olur.
Ya onu da be­ce­re­mez, ah­mak olur.
Ya da öm­rü bil­lah kor­kak olur.
Bun­la­rın ve­re­ce­ği oy­dan da mem­le­ke­te bir ha­yır gel­mez.
İl­la de­mok­ra­si di­ye di­ret­me­nin o yüz­den kim­se­ye fay­da­sı yok­tur.
 
AT
Ge­le­lim ata.
Atın er­ke­ği­ne ay­gır, di­şi­si­ne kıs­rak de­nir.
İki­si de ön­ce ce­nin, son­ra tay olur.
Tay bü­yü­yün­ce yük ta­şı­yan cins­ten olur­sa ken­di­si­ne bey­gir de­nir.
Tay eğer ya­ba­ni olur­sa ona her­ge­le de­nir.
Bey­gi­ri ol­ma­ya­nın her­ge­le mey­da­nın­dan ken­di­si­ne bir her­ge­le seç­me­si bu yüz­den ge­rek­li­dir.
Ta­yın bü­yü­yüp kır­mı­zı ze­min üs­tün­de hiç kı­mıl­da­ma­dan du­ran tü­rü­ne kı­rat de­nir.
Hep ha­re­ket ede­cek­miş gi­bi du­ran ama kı­lı kı­pır­da­ma­yan atın da kim­se­ye hay­rı do­kun­maz.
Ni­te­kim bu ey­lem­siz­li­ği yü­zün­den kı­rat za­man­la emir si­ga­sı zan­ne­dil­miş­tir. Ne­ti­ce­de kı­rı­lıp bir ta­ra­fa atıl­mış­tır.
Ama ta­yın ha­sı bü­yü­yün­ce dik du­rur.
Ona da kü­hey­lan de­nir.
Onun için bü­tün tay­la­rın üs­tü­ne tit­re­mek ge­re­kir.
On­la­rı da­hi ge­ce gün­düz tay­tay­la­mak ge­re­kir.
Yem­le­ri za­ma­nın­da ve­ril­me­li, tı­mar­la­rı ge­cik­tir­me­den ya­pıl­ma­lı­dır.
Tay­lar tı­mar­la ne ka­dar şı­mar­tıl­sa­lar ye­ri­dir.
Yok­sa kü­hey­lan ola­ma­yan tay, kül­han­be­yi olur.
“Ha­ma­ma gi­ren ter­ler” la­fı­nı bi­zim mem­le­ket­te bil­me­yen bir tek eriş­kin yok­tur.
“Su­yun ısın­dı” ta­bi­ri­ni de hiç kuş­ku­suz bi­lir­si­niz.
İş­te ha­mam­da su­yu ısıt­mak için ateş ya­kı­lan ye­re kül­han de­nir.
O ate­şi yak­mak­la gö­rev­li olan ki­şi de kül­han­be­yi­dir.
Ki bu mes­lek ta­mah de­ğil­dir di­ye bi­li­nir. Bu yan­lış bir bil­gi­dir.
Çün­kü hi­ni ha­cet­te her be­yin ye­ri­ne sü­rü­le­bi­le­cek bir kül­han­be­yi bu­lu­na­bil­me­li­dir.
Yan­lış bi­li­nen di­ğer bir hu­sus da şu­dur:
Ta­ma­hın azı ka­rar ço­ğu za­rar zan­ne­di­lir.
Hal­bu­ki ta­ma­hın azı za­rar, ço­ğu ka­rar­dır.
Şev­ket Mu­am­ma’nın bu mu­am­ma­yı çö­zen, iki şık ol­ma­yan şık­kı var­dır.
Bi­rin­ci şık; ka­rar­lar ne ka­dar ço­ğun­luk­la alı­nır­sa o ka­dar iyi olur.
İkin­ci şık şu di­ze­ler­de giz­li­dir:
“Bun­lar bir vakt beğ­ler idi, ka­pı­cı­lar kor­lar idi.
Gel şim­di gör bil­me­ye­sin, bey han­gi­si­dir, ya kul­la­rı.”
İş­te hem tra­jik hem de ko­mik olan hu­sus da bu­dur.
Bey­li­ği­ni ka­nır­ta­rak ko­ru­ya­ma­yan bey kul ol­ma­ya mah­kum­dur.
Tra­jik bo­yut bu­dur.
Da­ha da acı­sı, be­yin Genç Si­vil­ler’in di­li­ne düş­me­si­dir.
Ko­mik bo­yut da bu­dur.
 
PU­SAT
Ge­le­lim pu­sa­ta;
Ne kı­lıç, ne kal­kan, ne re­vol­ver, ne pi­ya­de tü­fe­ği.
En ba­ba ata ya­di­ga­rı si­la­hı­mız ne­dir?
Kar­gı­dır.
Ne­den kar­gı?
Çün­kü kar­gı bir uzak dö­vüş si­la­hı­dır. Ya­kın dö­vüş si­la­hı de­ğil­dir.
Bir ne­vi es­ki­nin fü­ze­si­dir.
Ev­ve­la ucu fü­ze gi­bi siv­ri­dir.
Ama fü­ze­ye en ben­ze­yen ya­nı kul­la­nıl­ma­dan kor­kut­ma po­tan­si­ye­li­ne sa­hip ol­ma­sı­dır.
İs­te­ni­lir­se he­de­fin üze­ri­ne kol gü­cü ta­ra­fın­dan uzak­tan gön­de­ri­le­bi­lir.
Dik­kat et, elim­de kar­gı var!
An­la­ya­na bu teh­dit saz­dır.
Sa­zın ma­ka­mı hüz­zam­dır.
Teh­dit saz de­ğil de caz­mış gi­bi al­gı­la­nır­sa el­den çı­kar­tıl­ma­dan ha­sım uzak­tan dür­tük­le­ne­bi­lir.
Bu ata ya­di­ga­rı si­la­hı­mı­zın fü­ze­den üs­tün ya­nı iş­te bu el­den çı­kar­tıl­ma­dan kul­la­na­bil­me özel­li­ği­ne sa­hip ol­ma­sı­dır.
En ka­nır­tı­cı si­lah­la­rı­mız­dan bi­ri­si­dir.
Bu­ra­da amaç has­mın den­ge­si­ni kay­bet­me­si­ni sağ­la­mak­tır.
Has­mı at­tan dü­şür­mek ye­ter­li­dir.
Risk­li ya­nı uy­gun nok­ta­ya uy­gu­la­na­maz­sa et­ki­nin ter­si­ne re­zo­nans­la kul­la­na­na ge­ri dön­me­si­dir.
Ya da fır­la­tı­lan kar­gı­nın he­de­fe isa­bet et­me­den ye­re düş­me­si­dir.
Fü­ze­nin kar­gı­da ol­ma­yan avan­ta­jı da bu­dur.
Fü­ze atı­lın­ca pat­lar. Kar­şı ta­raf kul­la­na­maz.
Ama he­de­fe isa­bet et­me­yen kar­gı has­mın he­men ya­nı­na dü­şer.
Ha­sım da “Ma­dem ba­na hı­sım gi­bi de­ğil ha­sım gi­bi dav­ran­dın ben de ay­nı kar­gı­yı sa­na yol­lu­yo­rum” di­ye­bi­lir.
Su­at Ya­laz’ın Ka­ra­oğ­lan’ı bu­nu çok ya­par­dı.
Kaç ma­ce­ra­sın­da üs­tü­ne atı­lan kar­gı­yı ha­va­da tu­ta­rak Ca­mo­ka ve ben­zer­le­ri­nin tam böğ­rü­ne sap­la­mış­tır.
Na­sıl fü­ze­nin İran gi­bi şer güç­ler­ce kul­la­nıl­ma­sı in­san­lık na­mı­na çok teh­li­ke­liy­se, kar­gı­nın da ya­ban­cı el­le­re geç­me­si bu yüz­den çok ama çok teh­li­ke­li­dir.
 
AV­RAT
Av­ra­ta ge­lir­sek;
Bu ko­nu­yu so­na bı­rak­ma­mın bir de­ğil bir­çok se­be­bi var.
Bi­rin­ci­si;
Ben ca­nı­mı so­kak­ta bul­ma­dım.
İkin­ci­si;
Her ne ka­dar is­mim Şev­ket Mu­am­ma ise de bu mu­am­ma­dan kö­şe­sin­de bah­se­de­cek do­na­nım ve ce­sa­ret­te bir ev­li in­san ev­la­dı ol­du­ğu­nu zan­net­mi­yo­rum.
Ev­li ol­ma­yan­lar birta­kım ge­ve­ze­lik­ler­de bu­lu­na­bi­lir­ler.
Ama hep­si bir ge­ve­ze­lik ola­rak kal­ma­ya mah­kum­dur.
Ni­ce er­gen ve eriş­kin âşık olup şi­ir­ler yaz­mış­lar­dır.
Ni­ce şa­ir­ler ev­len­dik­ten son­ra şi­ir­den ke­sil­miş fey­le­sof ol­muş­lar­dır.
Ama ba­kın ba­ka­lım yaz­dık­la­rı­na.
Ha­tun­lar hak­kın­da sad­ra şi­fa tek ke­li­me ede­bil­miş­ler mi­dir?
En çok “Ben ki­mim, ne­re­den gel­dim ne­re­ye gi­di­yo­rum, var­lık ne­dir?” gi­bi fu­zu­li ko­nu­lar üs­tün­de du­ra­bil­miş­ler­dir.
Bü­tün o laf sa­la­ta­la­rı “Bun­lar ba­şı­ma na­sıl gel­di?” so­ru­su­na ara­nan do­lay­lı ce­vap­lar­dır.
Sen var­lık üs­tü­ne on­ca ke­lam et; ama en de­ğer­li var­lık hak­kın­da tek ke­lam ede­me.
Ben­ce o de­yim ön­ce­le­ri sa­de­ce “at, pu­sat” idi.
Ama ha­tu­nun bi­ri de­yi­min mu­ci­di­ne “Bu de­yi­şin ben ne­re­sin­de­yim?” di­ye kız­gın­lık­la sor­du.
Ga­ri­ban mu­cit de o za­man kor­ku­sun­dan “Tam or­ta­sın­da­sın ca­nı­mın içi” de­yi­ver­di.
At, av­rat, pu­sa­tın ka­ba­ca hi­ka­ye­si bu­dur.
Bu ka­dar önem­li ko­nu­lar hak­kın­da bu ka­dar­cık vu­ruş­la bu ka­dar çok ma­lu­mat ve­ren ikin­ci bir kö­şe ya­za­rı­nı ben ta­nı­mı­yo­rum.
Si­zin de ta­nı­dı­ğı­nı­zı zan­net­mi­yo­rum.
 
KA­BA­DA­YI
Bu­ra­dan al­dı­ğım ce­sa­ret­le ün­lü sos­yo­lo­ğu­muz Şe­rif Mar­din’e bir ha­tır­lat­ma­da bu­lun­mak is­ti­yo­rum.
Ma­hal­le bas­kı­sı kav­ra­mıy­la be­ni, be­nim gi­bi­le­ri ve be­nim­gil­ler­den Ali Cen­giz Tuğ­rul’u mest et­miş­ti.
Ali Cen­giz dos­tum da si­zin için Kah­ra­man Şe­rif baş­lık­lı bir ma­ka­le dök­tür­müş­tü.
Ama Kah­ra­man Şe­rif’in şim­di­ki çö­züm­le­me­le­ri Ka­ra­oğ­lan’ın kar­gı­sı gi­bi tam böğ­rü­me çök­tü.
Kah­ra­man Şe­rif ben­ce Ka­ba­da­yı fil­mi­ni iz­le­sin.
Ora­da bir rep­lik var.
Ma­hal­le bas­kı­sı kav­ra­mı­nı ayak­ta al­kış­la­yan­lar ay­nı rep­li­ği bugünlerde ken­di­si­ne ile­te­bi­lir­ler;
Se­nin si­la­hın­da mer­mi ters dön­müş ev­lat.
Dik­kat et ken­di­ni vur­ma­ya­sın.
 
SON TAHMİN

 

 

Ünlü sosyoloğumuz sosyologluğundan soğuyacak.


Paylaş Tavsiye Et