Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (March 2010) > Dünya Ekonomi > Avro Bölgesi, krizi aşmaya çalışıyor
Dünya Ekonomi
Avro Bölgesi, krizi aşmaya çalışıyor
Nihat Gümüş
DÜNYAYA damgasını vuran ekonomik krizin dip noktasının aşıldığına ilişkin haberlerin gündemde sıkça yer aldığı günlerden geçiyoruz. 2008’in ikinci çeyreğinde başlayan küresel iktisadi aktivitedeki azalma, 2009’un ikinci çeyreğinde hızını azaltmaya başladı. ABD ekonomisi yılın ilk çeyreğindeki %6,4’lük daralmanın ardından ikinci çeyreğinde sadece %1’lik bir daralma yaşadı, dezenflasyon süreci devam etti ve fiyatlar genel olarak %1-2 civarında azaldı. 2010 sonu itibarıyla ABD ekonomisinin %2-3 aralığında bir büyüme yakalaması bekleniyor. Japonya’daki görünüm de ABD’den farklı değil.
Gelişmekte olan Asya ekonomilerinde de krizin etkisinin azaldığı yönünde göstergeler mevcut. Yılın ilk çeyreğinde büyük düşüş yaşayan dış ticaret, ikinci çeyrekte müspet bir seyir izledi. Ve iç talep, izlenen makro politikalar sebebiyle toparlanma eğilimine girdi. Özellikle Çin’de yıllık büyüme ilk çeyrekte %6 iken ikinci çeyrekte %7,9’a yükseldi. Dış talebin görece zayıf olduğu bir ortamda bu büyümenin temel nedeni, kamunun altyapı yatırımlarındaki yıllık %34’lük artış olarak gözüküyor. 2009’un ikinci çeyreğinde dünya genelinde yaşanan bu gelişmelere rağmen krizin etkisinin bu yıl da devam edeceği ve ancak 2010’dan itibaren kademeli bir düzelmenin gerçekleşeceği öngörülüyor. Bu öngörünün altında yatan temel olgu ise birçok ülkede iç talepte yaşanan zayıflık ve bu talep azlığının artan işsizlik ile daha da derinleşmesi tehlikesi.
Peki dünyada bunlar yaşanırken Avro Bölgesi’nde neler oluyor? Bölgenin genelinde ekonomik aktivite yılın ikinci çeyreğinde beklenenden az bir düzeyde, %0,1 oranında daraldı. Bu oran Avrupa Birliği genelinde yıllık daralmanın %4,6 düzeyinde kalmasına sebep oldu. Ülke bazında incelendiğinde ise ekonomik performans ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Örneğin Fransa ve Almanya uyguladıkları hükümet politikaları sebebiyle ikinci çeyrekte %0,3 civarında büyüdüler. Yine de ekonomik daralma bir önceki yıla göre Almanya’da %6, Fransa’da ise %3 oldu. Öte yandan birçok AB ülkesi, iç ve dış talepteki daralma sebebiyle küçülmeye devam etti. Başta İtalya ve İspanya olmak üzere Hollanda, Avusturya ve Belçika küçülmenin yoğun olduğu ülkeler arasında.
Parasal taban ve fiyatlardaki gelişmelere bakıldığında ise Avrupa genelinde uzun vadeli kredilerin azalmaya devam ettiği ancak bu azalmanın hızının yavaşladığı görülüyor. Ayrıca bankalarca finansal olmayan kuruluşlara ve tüketicilere sağlanan kredilerdeki azalış da sürüyor. Öte yandan iç ve dış talep koşullarındaki zayıflık ve geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre emtia fiyatlarının düşük seyretmesinin sebep olduğu baz etkisi nedeniyle enflasyon hâlâ eksi seviyede yer alıyor. Bölge genelinde tüketici fiyatları Temmuz ayı içerisinde %0,6 azaldı. Enflasyonun bir süre daha negatifte kalması ve yılsonunun ardından pozitife geçmesi öngörülüyor.
Avro, dolar ve yen karşısındaki dalgalı seyrini sürdürse de Nisan ayından bu yana yaşadığı değerlenme süreci devam ediyor. Bölgenin geneline ilişkin ödemeler dengesi bilânçosuna baktığımızda ise daralan küresel ticaret imkanları nedeniyle 2008 yılının aynı döneminden 2009’un Mayıs ayı sonuna kadar yıllık kümülatif 125 milyar avro cari işlemler açığı bulunduğu görülüyor. Öte yandan bölge net doğrudan yatırım ve portföy yatırımı almaya devam ediyor. Buna göre aynı dönem içerisinde bölgeye yapılan net doğrudan ve portföy yatırımları 418 milyar dolar seviyesinde.
İkinci çeyrek verilerindeki olumlu gelişmelere rağmen Avro Bölgesi ekonomisinin de yılsonuna kadar pozitif büyümeye geçemeyeceği, toparlanmanın ancak 2010’un ikinci çeyreğinden itibaren kademeli olarak başlayacağı öngörülüyor. Bölge ekonomisine ilişkin belirsizliklerin nedenlerini ise birkaç başlık altında özetlemek mümkün. Bunlardan ilki, işgücü piyasasındaki gelişmeler. Özellikle sanayi ürünlerinde azalan iç ve dış talep dolayısıyla işsizliğin yakın dönemde artmaya devam etmesi bekleniyor. Halihazırda işsizlik bölge genelinde %9,5-10 civarında. Bu durum ülkeler bazında iç talebin zayıflığını besleyen bir kısır döngü yaratıyor. Öte yandan bölge genelinde uygulanmakta olan sosyal güvenlik politikaları nedeniyle işgücü piyasasının yeni koşullara uyum sağlaması ve ücretlerin yeni koşullara göre yeniden şekillenmesi hayli zor gözüküyor. Bu ise Avro Bölgesi’nde toparlanmanın dünyanın geri kalanına nispetle daha yavaş olacağının en önemli göstergelerinden biri.
Bölgedeki belirsizliklerin bir diğer nedeni ise uygulanacak makro-ekonomik politikaların nasıl ve ne şeklide ele alınacağı. AB’nin ve buna bağlı olarak Avrupa Merkez Bankası’nın yürüttüğü bir para politikası mevcut. Birlik genel olarak son dönemde bu aracı, krizin olumsuz etkilerini gidermek ve finansal istikrarı yeniden sağlayıp kredi mekanizmalarını harekete geçirmek noktasında kullanıyor. Genel olarak bankaların egemen olduğu ve diğer finansal piyasaların kurumlarının Anglo-Sakson ülkelerine kıyasla görece zayıf olduğu Avro Bölgesi’ndeki bankacılık sistemleri, uygulanmakta olan likidite genişletici politikaları henüz reel sektöre ve tüketiciye yansıtabilmiş değil. Bir diğer sorun ise bölge genelinde faaliyet gösteren uluslar-arası bankaların bilânçolarında yer alan çoğu Atlantik ötesi menşeli zehirli varlıkların nasıl temizleneceğinin hâlâ ortaya konulamaması. Ayrıca bu politikaların ülke ekonomilerine nasıl yansıyacağı da ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Zira her ülkenin farklı bir finansal yapısı mevcut. Kısacası AB genelinde bir para politikası stratejisi geliştirip bununla etkin sonuç elde etmek hayli zor. Sonuç itibarıyla krizin Birlik üzerindeki etkisini azaltmak için kullanılacak en etkin politik araç olma konumu, her ülkenin kendi maliye politikalarına kalıyor. Bu politikaları ise ancak Almanya ve Fransa gibi görece az borç yüküne sahip ülkeler uygulayabiliyor.
Avro Bölgesi 2009’un ikinci çeyreğinde krizin dip noktasının aşılmakta olduğuna ilişkin olumlu sinyaller verse de, gerek iş gücü piyasasındaki gelişmeler gerekse zayıf iç ve dış talep nedeniyle toparlanma ancak 2010’un ikinci çeyreğinden itibaren kademeli olarak gerçekleşebilir. Mevcut durum Birlik içerisindeki ülkelerin kendi başlarının çaresine bakmasını teşvik eden türde AB’nin geleceğine yönelik bir meydan okuma görüntüsü veriyor. Ancak daha yakından bakıldığında AB’nin en büyük ekonomileri olan Almanya ve Fransa başta olmak üzere tüm ülkelerin birbirinin dış talebine daha muhtaç hale geldikleri görülüyor. Bunun sebebi ise Avro Bölgesi dışında bölge ürünlerine en çok talebi oluşturan ABD, İngiltere ve birçok Asya ülkesinde dış talebin uzun bir süre kriz öncesindeki düzeylerini yakalayamayacak oluşu.

Paylaş Tavsiye Et
Dünya Ekonomi
DİĞER YAZILAR