“Mazlumluk” ve “mağdurluk” söylemi üzerine kurulmuş yoksul bir ülke. “Yoksul ama gururlu” bir devlet. Tek millet, tek devlet, tek vatan ve tek bayrak efsanesine sinmiş, ödünç alınmış köksüz bir gurur. Gurur duyulması beklenen zayıf bir projeye, programsız bir örgüte teslim edilmiş bir toplum. Beri tarafta ülküleriyle uyuşmuş, dünyayı unutmuş siyasi elitler. İşte bu bizim hikayemiz.
Evet, bizim hikayemiz ama ne güzel ki hikaye burada bitmiyor, devam ediyor. Böyle başlıyor ama ilerliyor, değişiyor, farklılaşıyor. Ne yoksulluk, ne programsızlık, ne yerelcilik artık bir ideal, bir değer bu hikayede. Hikaye değiştikçe, hikayenin kahramanları da değişiyor. Aslında kahramanlar değiştikçe hikaye gelişiyor. “Ülküleriyle uyuşmuş, dünyayı unutmuş” özcü gururperestler hikayenin dışına itilmeye, daha doğru bir ifadeyle hikayedeki doğal yerlerine çekilmeye zorlanıyorlar.
Buna mukabil milleti, devletçi bir ulusçuluğa, militan bir laisizme ve otoriter bir Kemalizm’e zorlayanlar “kurgu”yu bozmak için ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Darbe yapıyorlar, müdahale ediyorlar. Üstüne bir de anayasa konduruyorlar. Yetmiyor, gayrinizamî harp yöntemleriyle siyaseti ve toplumu “kuşatma” stratejileri uyguluyor, toplumun ve siyasetin nizamını bozuyorlar. Çeteler kuruyor, ölüm kusuyorlar. Ama artık oyun da kurgu da değişiyor.
Çeteleşme, cepheleşmeyi doğurur. Cepheleşmekten rahatsızlık duyanlar, ilgilerinin odağını çeteleşmeye çevirmedikleri müddetçe sahici çözümler üretemezler. Bu nedenle ne yüksek yargının, ne askerin, ne MHP’nin, ne de CHP’nin toplumun cepheleşmesinden duydukları sözde kaygıyı dile getirmeleri anlamlıdır.
Artık başaktör konumunda olanlar, “çeteler”in oyun dışında kaldığını görmeli ve her ne pahasına olursa olsun resmî illegal siyasi örgütlenmeler tasfiye edilmelidir. Bu tasfiye, gerçek bir siyasal alana, sahici ve uzun vadeli bir toplumsal barışa kavuşmanın teminatı olacaktır.
Tam da bu kaygıyla bu ay siyasal şiddet konusuna odaklandık. Dosyamızda Güney Çeğin, Cemalettin Haşimi, Mutlucan Şahan ve Medaim Yanık ufuk açıcı analizleriyle yer alıyorlar. Medaim Yanık’ın “devlet baba ile dağdakiler”i öykülediği yazısı, yanı başımızdaki o bildik öykünün bambaşka bir yanını sımsıcak bir üslupla gözler önüne seriyor.
Bu ay, iki ayrı söyleşimiz var. İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Kemal Karpat ile Türk modernleşmesinin grameri üzerine, değerli sosyolog Mesut Yeğen’le ise Türk modernleşmesinin ürettiği bir sorun olan Kürt meselesi ve siyasal şiddet üzerine söyleştik.
Sözün şiddete galebe çaldığı bir dünya umuduyla…
Paylaş
Tavsiye Et