TEMMUZ ayına damgasını vuran en önemli gündem maddelerinden birisi İran Petrol Bakanı Veziri Hamane’nin Ankara ziyareti esnasında imzalanan ve İran ve Türkmenistan doğalgazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasını öngören enerji işbirliği mutabakatıydı. Bu ön anlaşmayla İran dünyanın en büyük doğalgaz yatağı kabul edilen ve Basra Körfezi’nde Katar ile paylaştığı Güney Pars bölgesindeki üç alanda Türkiye’ye ihalesiz olarak doğalgaz çıkarma izni veriyordu. Yıllardır bu alandan büyük miktarda gaz çıkaran ve ihraç eden Katar’ın aksine İran, Irak Savaşı boyunca bu yatağı işletememiş, sonrasında gazın çıkarılabilmesi için gerekli olan büyük yatırımları ancak son altı-yedi yılda petrol fiyatlarındaki artış sayesinde yapabilmişti. Uzun zamandır sürdürülen görüşmelerin ardından Türkiye’deki seçimlerden hemen önce ön anlaşmanın imzalanması, ayrıca anlaşmada Türkiye’nin lehine maddelerin yer alması İran’ın mevcut hükümete yönelik bir jesti olarak algılanabilir. Nitekim çeşitli çevrelerde İran’ın güvenlik gerekçesiyle Turkcell ve TAV’ın bu ülkedeki faaliyetlerini engellemesinden sonra bir şekilde Türkiye’nin gönlünü almayı düşündüğü konuşuluyordu. Türkiye ve İran’ın bu anlaşmasına ilk tepki beklendiği gibi ABD’den geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack, “İran’ın petrol ve doğalgaz sektörüne yatırım için zamanın uygun olmadığını düşünüyoruz” demekle birlikte “İran ile iş yapmak isteyip istemediklerine karar vermek, Türk hükümetine düşüyor” notunu düşmeyi de ihmal etmedi. Aslında ABD, İran ile imzalanan enerji anlaşmalarına çok da fazla bir tepki göstermiyor; nitekim Fransız Total şirketinin İran’daki büyük yatırımları bu hususa örnek olarak gösterilebilir.
Bu anlaşmadan fazla hoşlanmadığını belli etmekten çekinmeyen diğer bir ülke ise Rusya oldu. Bilindiği üzere Rusya, Türkiye ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin temel doğalgaz tedarikçisi ve doğal olarak bu rolünü kaybetmek istemiyor. Oysa Avrupa ülkeleri geçen kış Rusya ile Ukrayna üzerinden yaşanan enerji krizinden sonra bu konuda yalnızca Rusya’ya bağımlı olmanın ne derece sorunlar yaşatabileceğini gördüler. Diğer yandan Rusya’nın ABD’nin Doğu Avrupa’ya füze sistemi kurma planına misilleme olarak AKKA (Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması)’yı askıya alma tehdidi ile takındığı Soğuk Savaş dönemini andıran tavır, Avrupa ülkelerini ciddi şekilde tedirgin etmeye başlamış durumda. Bu doğalgaz anlaşmasıyla uluslararası güçler ile bölgesel güçler arasındaki ilişkiler kombinasyonunda ilginç değişiklikler meydana geldi. Daha önce İran Rusya’ya yakın dururken, ABD ve daha düşük profilde AB ve bir ölçüde Türkiye karşı tarafta yer alırdı; oysa bu sefer bölgenin iki önemli ülkesinin inisiyatifine dış güç olan AB’nin destek vermesine karşın birçok konuda anlaşmazlık içinde bulunan ABD ve Rusya birlikte bu projeye karşı çıkıyor. Söz konusu durum uluslararası dengelerin ulusal çıkarları ilgilendiren değişik projeler söz konusu olduğunda ne ölçüde değişiklik gösterebileceğinin ilginç bir yansıması olarak değerlendirilebilir.
Aynı şekilde İran, Pakistan ve Hindistan arasında yapılması planlanan ve “Barış Boru Hattı” olarak adlandırılan projede nihai aşamaya gelinmesi de İran’ın üzerindeki politik baskıları enerji kozunu kullanarak aşmak üzere olduğunu gösteriyor. Söz konusu iki projenin gerçekleşmesi durumunda İran yaklaşık 2 milyar nüfuslu bir bölgenin en önemli doğalgaz tedarikçilerinden birisi haline dönüşecek. Çeşitli gözlemcilere göre bu durum İran’a en azından sahip olmaya çalıştığı nükleer silah oranında uluslararası bir caydırıcılık sağlayacak ve gelecek 25 yıl için ülkenin ve rejimin güvenliğini temin edecek.
Anlaşma Türkiye açısından da büyük önem taşıyor. Öncelikle Türkiye hem İran hem de Türkmenistan doğalgazının taşıyıcısı olarak Avrupa karşısında büyük bir stratejik avantaj elde etmiş olacak. Türkiye’nin elde edeceği maddi avantajların yanı sıra dünyanın en büyük doğalgaz yatağı olarak kabul edilen Güney Pars’ta TPAO’nun doğalgaz çıkaracak olması, bu şirkete daha önce sahip olmadığı bir uzmanlık deneyimi kazandıracak ve Körfez bölgesinde ve Orta Asya’da benzer yeni projelere girme konusunda büyük bir teknik üstünlük sağlayacak. Yine bu anlaşmayla Türkiye, İran ile olan ilişkilerini yalnızca PKK eksenli güvenlik alanında değil ekonomik alanda da güçlendirebileceğini, bu konuda dış güçlerin müdahalede bulunmasına izin vermeyeceğini göstermiş oldu.
Geçtiğimiz ay enerji konusunda İran’da yaşanan ve ülke içinde çeşitli tartışmalara neden olan diğer bir önemli gelişme de benzin tüketiminin karneye bağlanması oldu. Benzin litre fiyatının yaklaşık 10 cent olduğu İran’da tüketim düşük fiyat nedeniyle aşırı boyutlarda ve İran yeterli petrokimya tesisine sahip olmadığı için ihtiyaç duyduğu benzinin bir bölümünü dışarıdan karşılamak zorunda. Nükleer enerji konusundaki görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda BM’nin İran’a karşı alacağı üçüncü yaptırım kararının bu ülkeye olan benzin ihracatını da içereceği öngörüldüğünden İranlı yetkililer daha önce düşünülenden erken bir tarihte bu uygulamayı hayata geçirmeyi tercih ettiler. İran’da yaklaşık on yıldır gündeme getirilen benzin tüketiminin düzenlenmesi konusunun -İran’a özgü şartlar dikkate alındığında- nispeten fazla gürültü çıkmadan hayata geçirilebilmesi belki de ileride Ahmedinejad hükümetinin en büyük başarısı olarak kabul edilecektir; ancak aynı zamanda bu adımın Ahmedinejad’ın ikinci kez cumhurbaşkanı seçilme şansını son derece azalttığını da vurgulamak gerekiyor.
Paylaş
Tavsiye Et