2007’NİN son iki ayında yaşanan sıra dışı gelişmeler, 2008’in “PKK’nın bitirildiği yıl” olarak tarihe geçeceğini gösteriyor. 5 Kasım’daki Bush-Erdoğan zirvesi ve onun hemen öncesinde Rice’ın Ankara ziyareti, Türkiye’nin ABD’ye karşı terör konusundaki tavrını son derece kararlı bir biçimde ortaya koyduğu çok önemli kilometre taşlarıydı. Buna Gül’ün Ocak ayındaki son Beyaz Saray görüşmesini de ekleyebiliriz.
Ankara, özellikle Şırnak, Gabar ve Dağlıca’daki hadiseleri müteakip PKK terörü konusunda “bıçağın kemiğe çoktan dayandığı bir noktada” Washington’a karşı ciddi kozlarını masaya koydu. Bu büyük kozların içeriği hakkında şunu söyleyebiliriz: ABD bugüne kadar teröre karşı Türkiye’ye destek vermek babında asla bir NATO müttefikine yakışır biçimde davranmıyordu. Tam tersine özellikle son dönemde ABD-PKK ilişkisi bağlamında çok ciddi kuşkulara neden olan önemli gelişmeler yaşandı. Bu çerçevede PKK itirafçılarının geçen yaz yaptıkları itiraflar, yani ABD menşeli silahların PKK’da çıkması gibi konular, buzdağının görünen kısmıydı… Diğer taraftan ABD subaylarının askerî helikopterlerle düzenli olarak Kandil’e gittiği ve teröristlerle toplantılar yaptığı ortaya çıktı. Bu konudaki haberler dış basında etraflıca yer aldı. Söz konusu ilişki temelinde ciddi bilgiler elde edildi. Bu ne demektir? Bir nevi Washington’ın Ankara’ya yakalanmasıdır! Washington’ın Ankara karşısında duvara dayanmasına neden olan gelişmeler bunlardır.
Washington’ın son iki yıldır Ankara ile ilişkilerinde tarihî bir kırılma yaşadığını görmek zorundayız. ABD’nin Mayıs 2006 itibarıyla “uzun yıllardır yönettiği müttefiki” Türkiye’yi kaybettiği ve artık iki ülke arasında “eşit ilişkiler” döneminin başladığı gerçeğini göz ardı ettiğimiz takdirde bugün hem Türkiye’de hem de Kuzey Irak’ta cereyan eden olayları algılamamız mümkün olmayacaktır.
PKK terörünün sonlandırılması aşamasına gelinmesini “ABD’nin geri adım atmak zorunda kaldığı bir süreç olarak” da görmek gerekiyor. PKK’nın bitirilmesi bağlamında neler oluyor diye sorulacak olursa elbette sadece sınır ötesi “nokta” operasyonları kast ediyor değilim. PKK elebaşlarının yakalandığına dair haberler, 21 Kasım gecesinden başlayarak Ankara kulislerinde birkaç gün boyunca tartışılmıştı. Bu haberlerin doğru olduğunu vurgulamak isterim. Bu güzel haberlerin şu ana kadar açıklanmamış olması, gerçekleşmediği anlamına gelmez. PKK’ya vurulan tarihî darbenin önemli bir parçası olarak operasyonun bütün aşamaları geçildikten sonra açıklanmak üzere bekletiliyor diye düşünüyorum ki bu fazla gecikmeyecektir.
Bu arada Kandil’den 1.500 civarında teröristin indirilmiş olmasını da kamuoyunun bilmediği bir haber olarak not etmek gerekiyor. Bu teröristlerin içinden eylemlere karışanlar Türkiye’ye peyderpey iade edilirken, terör eylemlerine hiçbir şekilde bulaşmamış olanlar “PKK’lı vasfını kaybedecek şekilde” Irak Ordusu’na kaydırılıyor. Kuzey Irak’ta kalmalarına izin verilmiyor, güneye gönderiliyor. Bunlar elbette her yönüyle Türkiye’nin takibinde olacak ve pişmanlık yasasından yararlanma yolları açık tutulacak. Etkin pişmanlık yasasının Türkiye sınırları içindeki PKK’lılara yönelik olarak da bir işlevi olacak tabiatıyla…
Bu arada Kürt sorununa temelden bir çözüm teşkil etmek üzere bölgeye bakış açısının tümden değişmeye başladığı bir döneme giriliyor. Bu, statükonun değişmesiyle ilgili bir gelişme. Devletin bölge halkıyla barışması temelinde adımlar atılmaya başlanacak. 24 yıldır üst düzey görev yapan eski komutanların ve şu anda görevdeki üst düzey komutanların Güneydoğu konusuna devletin bakış açısıyla ilgili getirdiği özeleştirilerin bu döneme rastladığına da dikkat çekmek gerekir. Bu anlamda hükümetle askerin birlikte imza atacağı temel bir yaklaşım farklılığı göreceğimizi söyleyebiliriz. Ekonomik ve sosyal projeler hayata geçirilmeye başlanacak. Yani sadece PKK’nın fizikî olarak bitirilmesiyle sınırlı bir süreç olmayacak bu.
Diğer yandan Kuzey Irak’ta da ezber bozacak gelişmelere hep birlikte tanık olacağız. ABD’nin Irak’ta ağır bir yenilgi yaşıyor olması ve gizli olarak 2007 Mart’ından itibaren yavaş yavaş çekilmeye başlaması, neticede Washington’ın PKK konusunda Türkiye’ye destek vermek zorunda kalması, bunların hepsi Barzani’yi de derinlemesine bir muhasebe yapmaya itti. Barzani, Türkiye’nin bölgede lokomotif olarak öne çıktığını ve Kuzey Irak’ta Türkiyesiz hiçbir şey yapamayacağını gördü. Dikkat ediniz, Barzani 2007 Kasım’ında üç hafta boyunca ortadan kaybolmuştu. Yeniden Kuzey Irak’a döndüğünde ayağının tozuyla Kürt devleti kurmayı düşünmediklerini açıklamıştı. Bunlar tesadüfen olan hadiseler değil.
ABD’nin Kuzey Irak’ta Kürt devleti kurdurma projesi eskiden beri biliniyordu; ancak artık bölgede köprülerin altından çok sular aktı. Kürt devleti kurulmayacak. Tersine Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yerleşmeye başlayacağı bir döneme giriyoruz. Bundan kastım Türkiye’nin bölgeye askerî olarak girmesi değil; ekonomik, sosyal, idari olarak bölgeye destek verip ileriki yıllarda siyasi bir birliktelik oluşturacak şekilde yerleşmeye başlamasıdır.
63 Kürt aşiretinin birkaç ay önce Türkiye’ye bağlanmak istediklerini BM’ye bildirmiş olmaları bir şeyler anlatıyor olmalı! Bu konudaki açıklamayı Musul Vilayetler Konseyi’nin BM Daimi Temsilcisi İsviçreli hukukçu Keller yapmıştı. Bu aşiretler Kuzey Irak’taki nüfusun %70’ini oluşturuyor. 63 aşiretin içinde Barzani’nin aşireti de var. Sözünü ettiğim bu gelişme, önümüzdeki yıllarda mesela 6-7 yıl içinde Kuzey Irak’ın Türkiye’nin eyaleti olabilmesi ile ilgili planların ilk işaret fişeği sayılabilir.
Paylaş
Tavsiye Et