OBAMA ile yeni bir döneme giren ABD’nin önündeki en önemli sorunlardan biri, Güney Asya’daki gelişmeler, özellikle de Afganistan-Pakistan ve Hindistan arasındaki ilişkilerin yeni dönemde alacağı şekil. Ancak şurası açık ki bu gelişmeler bölgedeki diğer aktörlerden bağımsız bir şekilde ele alınamaz. Üç ülkenin ilişkilerinin alacağı şekil, başta Orta Asya ülkeleri olmak üzere İran, Rusya ve Çin’i doğrudan, Körfez ülkeleri ve Japonya gibi ülkeleri de dolaylı olarak etkileyecek. ABD’nin ne yapmak istediğine gelince, bu noktada Obama ile Bush arasında bazı farklar olduğunu görmek gerekir. Zira Bush yönetiminin Hindistan ile geliştirdiği “özel ilişkiler” bölge ülkeleri arasında ciddi kaygı uyandırıyor. Hindistan’ın nükleer zenginleştirmeyi sınırlayan anlaşmayı imzalamadan, sivil-askerî nükleer teknoloji arasında ayrım yaparak, sivil alanda ABD’den adeta açık çek alması, bölgedeki tüm dengeleri altüst ederek Hindistan’a Rusya, Çin ve Pakistan karşısında avantaj sağladı. Şimdi ise Obama’nın iktidara gelmesi, özellikle Pakistan ve Hindistan’da kaygıyla takip ediliyor.
Bush yönetimi, Afganistan’da işgal ve Taliban’ın tasfiyesi; Pakistan’da ülkeyi iç savaşa sürükleyen ve egemenliği yerle bir eden diplomatik ve askerî baskı; Hindistan’da ise sivil nükleer teknoloji yatırımı, Pasifik’te askerî ve ticari açıdan önünün açılması ve ekonomik gelişme mirasıyla gidiyor. Obama’nın öncelikleri ise Irak’ın ABD ekonomisini zorlayan işgalini sona erdirme, Afganistan’da istikrarın sağlanması ve zamanla bu ülkeden çekilme, Pakistan’a müdahale konusuna öncelik verme ve buradaki Taliban ile el-Kaide destekçisi olarak görülen birimlere doğrudan müdahale yoluyla savaşı bu ülkeye taşıma, Hindistan’ın sivil nükleer anlaşma karşılığında askerî nükleer teknoloji konusunda geri atmasını sağlama. Bu öncelikler her üç ülkede de soru işaretleri yaratıyor. Hindistan, Bush yönetiminden aldığı açık çekin keyfini sürerken bir anda Obama sürp-riziyle karşılaşınca telaşlandı. Hem ekonomik krize direnme konusunda Çin kadar dayanaklı olamama hem de nükleer silahlanma konusunda Obama’nın tavrının Hindistan’ı tekrar ambargo ile yüz yüze bırakma ihtimali Hintli yöneticileri düşündürüyor. Yine de gerek Bush ile yapılan anlaşmalar gerekse Washington’da sivil nükleer anlaşmadan kâr sağlayacak firmaların (150 milyar dolara varabilecek bir ticaret hacmi söz konusu) Obama yönetimi üzerinde baskı kurma ihtimali güvence olarak görülüyor.
Pakistan’ı kaygılandıran ise amansız düşmanı Hindistan’a iltimas yapıldığını düşünmesi (zira kendisi hâlâ sivil nükleer teknoloji konusunda ambargoya tabi) ve Afganistan’da ABD desteğiyle en büyük para yardımı yapan ülkelerden olan Hindistan’ın zemin kazanması. Bu risk Pakistan’ın uzun yıllardır gerilim yaşadığı Afganistan üzerindeki etkisini kaybetmesini beraberinde getirebilir. Ayrıca Amerikan birliklerinin Pakistan topraklarına yaptığı izinsiz askerî saldırılar merkezî hükümetin meşruiyetini zedelerken, ABD baskısıyla desteğin çekildiği Keşmir örgütleri ve yerli Taliban unsurları ekonomik açıdan iflas noktasındaki Pakistan’a savaş açıyor. Tam bu dönemde ABD’nin desteklediği, yolsuzluklarıyla bilinen ve kendi derin devletinin ulusal güvenlik önceliklerini kâle almayan Zerdari tarafından yönetilmesi de Pakistan için büyük bir şansızlık. Ne Pakistan ordusu ne istihbaratı ne de kendi partisi Zerdari’ye güveniyor. Bu da Zerdari’nin başarılı olmasını imkansız hale getiriyor. Buna ilaveten ABD’nin Pakistan-Hindistan ilişkilerinin geliştirilmesi için baskı yapması ve Zerdari’nin, Zülkifar Ali Butto’nun deyimiyle gerekirse “ot yeme karşılığında” elde ettiği nükleer silahlardan vazgeçebileceğini açıklaması ülkeyi iyice germiş durumda. Afganistan konusunda ise Obama öncelikle Irak’takine benzer bir asker artırımına gidecektir. Bunun yanı sıra başta Taliban olmak üzere ABD’ye karşı savaşan diğer unsurlarla anlaşarak şiddeti düşürmeye, böylece yeniden yapılanma ve ekonomik istikrarın önünü açmaya çalışacaktır. Bundan kârlı çıkacak ülke ise Hindistan. Hindistan istikrarlı bir Afganistan’a askerî ve ekonomik yatırım yaparak ülkede zaten var olan yumuşak gücünü, askerî güçle de taçlandırabilir; uzun vadede Peştun unsurlar ve Keşmir üzerinden Pakistan’a baskı uygulayabilir.
Afganistan’da istikrar, kendi öncelikleri korunduğu takdirde, Taliban’dan ve sınırındaki ABD ordusundan kurtulacak olan İran’ı da memnun edecektir. Çin öncelikli müttefiki Pakistan’ın etkinliğinin azalmasına sıcak bakmazken, Rusya ise çözümün parçası olmaması halinde muhtemel bir çözümü engellemek isteyecektir. ABD’nin Afganistan’da istikrar ve Pakistan-Hindistan yakınlaşmasından beklentisi, stratejik açıdan başka sonuçlara da yol açabilir: Pakistan’daki nükleer silahların denetimi, Afganistan’da istikrar, Afgan ikmal yolları için Gürcistan’ın Poti limanı üzerinden Azerbaycan-Türkmenistan yoluyla Rusya’yı dışarıda bırakacak bir alternatif güzergah inşası... Azerbaycan ve Orta Asya enerji kaynaklarının tren yoluyla piyasaya ulaştığı Poti limanı ile askerî mühimmat taşınması da dikkatle izlenmeli. Bu yolla Orta Asya enerji kaynakları, Afganistan ve Pakistan üzerinden İran, Rusya ve Çin saf dışı bırakılarak uluslararası pazara ulaşabilir. Bundan en büyük kârı ise Hindistan elde edecektir. Hele bir de 1990’ların sonunda Orta Asya enerji kaynaklarının Afganistan-Pakistan üzerinden denize ulaştırılması planının Taliban’a rağmen gerçekleşmediği düşünülürse, ABD için bu alternatif yol birkaç onyıllık hayalin gerçekleşmesi anlamına gelecektir. Yine böyle bir alternatif, Çin-Pakistan arasındaki Karakurum hattının önemini azaltacak, Rusya’yı Orta Asya enerji kaynakları konusunda etkisizleştirecek, ABD’nin bölgeye doğrudan müdahil olmasının yolunu açacaktır.
Paylaş
Tavsiye Et