Ankara Havası
“İbn Haldun’un da dediği gibi toplumumuzda asabiye(t) artıyor!”
Bilmem hatırlar mısınız, bundan birkaç yıl evvel bir köşe yazarımız bir üniversitede şuna benzer bir cümle sarf etmişti: “İbn Haldun’un da dediği gibi toplumumuzda asabiyet giderek artıyor; insanlarımız birbirini boğazlayacak hale geldi.”
İbn Haldun’un “asabiye” teorisine bambaşka bir yorum getiren bu cümlelerin ve asabiye teorisinin toplumsal gerginlikle ilgili bir cümlede geçmesi, işin erbabınca tebessümle karşılanmıştı. Ama gerçekten de Türkiye’de tebessümle karşılanamayacak bir toplumsal gerginlik var. Daha doğrusu, siyasal gerginlik toplumsallaşmayı sürdürüyor. Meseleyi siyaset ve hukuk katında çözemeyenler, pire için yorgan yakmayı göze alanlar, az olsun bizim olsuncular şimdi sokaktan, yağmadan, çapuldan, kaostan medet umuyor.
Önce Van’da CHP lideri Deniz Baykal’ın otobüsüne yumurta atıldı. Ki bu olay kesinlikle ciddiye alınmalı, kolluk kuvvetleri içindeki Ergenekon yapılanmasının açığa çıkarılması için bir fırsat bilinmeliydi. Oysa konu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Van Milletvekili Hüseyin Çelik’in CHP tarafından suçlanmasıyla, iki parti arasında bir polemiğe dönüştü. Karşılıklı suçlamalar sürerken, Demokratik Toplum Partisi eski Başkanı Ahmet Türk’ün, ifade vermek üzere gittiği Samsun Adliyesi çıkışında yumruklu saldırıya uğradığı haberi geldi. Burnu kırılan Türk’ün saldırı sonrası yaptığı ilk iş, toplumu sağduyuya çağıran bir açıklama oldu. Burada saldırının en ılımlı isme karşı yapılmış olması, provokasyonu düzenleyenlerin amacına yönelik bir ipucu sunuyor: Toplumu iki keskin kutba bölüp, her iki tarafın radikallerinin tezlerini güçlendirmek.
Sonrasında kabinenin en ılımlı ve beyefendi üyelerinden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, memleketi Kayseri’de katıldığı bir şehit cenazesinde benzer şekilde bir saldırganın yumruğuna hedef oldu. Bakan Yıldız da tıpkı Ahmet Türk gibi büyük bir olgunluk göstererek toplumu provokasyonlar konusunda uyaran bir itidal çağrısında bulundu. İki üzücü olayın ardından gelen bu açıklamalar belki de Türkiye için şans sayılabilecek teselli ve teskin ifadeleri olarak akıllarda kaldı.
Anayasa değişikliği ve Ergenekon Davası sürecinde toplumda gerginliğin arttığına dair işaretler olarak yorumlanan yumruklu saldırılar arasındaki benzerlikler dikkat çekiciydi.
Başta bir köşe yazarının cümleleriyle söylemiştik. Gerçekten de durum öyle herhalde. “Hem İbn Haldun’un da dediği gibi toplumumuzda asabiye artıyor”, hem de sayın yazarın kastettiği ama İbn Haldun’un teorisinin kıyısından bile geçmeyen şekliyle, toplumumuzda asabiyet artıyor.
Tavsiye Et
Ahmet Türk ve Taner Yıldız’a yapılan saldırıların aynı kaynaktan beslendiğine ilişkin işaretler bulunuyor. İnternet bu bakımdan ilginç veriler sunan bir medya ortamı olarak öne çıkıyor. Örneğin, Kayseri’deki saldırgan birkaç gün önce “Ahmet Türk’ün burnunu kıran yiğit için paylaşıyoruz” adlı bir videonun altına şunları yazmış: “Bizde ne yiğitler var, zamanı geldiğinde ortaya çıkar onlar, bir bilsen!” Saldırganların adına internet ortamında “sevenler grubu” ve “fun-club”lar oluşturulurken, kendilerine methiyeler düzüldü. Kayseri saldırganının bazı aşırı milliyetçi gruplar ile Yılmaz Özdil hayranları grubuna üye olduğu ortaya çıktı. Nitekim Özdil de bu hayranlığı karşılıksız bırakmayarak gerginliğin topluma inişinin birdenbire ve kendiliğinden olmadığını gösterdi. İşte, Ahmet Türk’ün uğradığı saldırıya internette verilen destek yorumlarına kulak verilmesini isteyen Özdil’in ifadeleri:
“Açın gazetelerin internet sayfalarını, bu haberin altına yapılan yorumları okuyun... Yumruğunu ‘adaletin tokmağı’ yerine koyup, Ahmet Türk’ün burnuna inen kişi, bu ülkede pek çok kişinin duygularına tercüman oldu.”
Bu sözlerden sonra sanal ortamdaki şiddet sarmalı forumlar, bloglar ve serbest kürsülerde yayılmaya devam etti. Örneğin, Kayseri saldırganı için, “Helal olsun, bakana iyi yumruk kondurdu ağabeyimiz” yorumu yapılırken, Özdil gibi konuyu demokratik açılımla ilişkilendirenlerin sayısı epeyce fazlaydı:
“Helal olsun, Türk milleti daha ölmedi, açılımın hesabını soracak, Şahin Şimşek bu yiğitlerin sadece bir tanesi, Türk milleti açılımın nasıl olduğunu bunlara gösterecek...”
Tavsiye Et
Mağduru tekrar hedefe koyana “Emekli Kaptan” desteği
Yumruklu saldırılara ve Özdil’e destek sadece kontrolsüz sanal ortamdaki uydurma isimler ve hesaplardan gelmedi. Aynı gazeteden Ertuğrul Özkök, konuyu “Geçmiş olsun Sayın Baykal” başlığıyla işledi:
“Her zamanki olağanüstü zekâ, ondan üstün üslup ve espriyle yazılmış bir yazı. İlk okuyuşta insana ‘Acaba Ahmet Türk’e saldıranları mı savunuyor’dedirten bir yaklaşımla kaleme alınmış.
Ama hiç öyle değil.
Okurken birden elimi başıma vurdum ve ‘Hay Allah’ dedim.
CHP Genel başkanı Deniz Baykal geçen hafta Van’da saldırıya uğradı.
Ben açıp Deniz Bey’e bir geçmiş olsun demedim.”
Artık kaptanlıktan emekli olan Ertuğrul Kaptan’ı zaten tanıyorsunuz. O yüzden fazla takılmaya gerek yok. Fakat asıl konu, “Yılmazcığım, kendine dikkat et; seni hedef gösteriyorlar” uyarısı yapan “dost” kalemler… Biri şu mantığı izah etsin: Adam, zaten saldırıya uğramış, hedef olmuş mağdurla köşesinde dalgasını geçiyor, hatta onu tekrar hedefe koyuyor. Özdil, kamuoyuna açık bir mecrada kendini ortaya atınca alkışlanacak, onun yazısını alıntılayanlar da onu hedef göstermiş olacak öyle mi?
Mağduru tekrar hedefe koymaktan başka bir şey değil bu. Benzer tavrı bir Vakit yazarı sergileseydi, başta Doğan Grubu’nun “coşkun” fedaileri olmak üzere nasıl bir yaygara koparılırdı düşünsenize.
Demirel bir açık oturumda Erbakan ile baş edemeyince şu sözleri söyleyip çıkıp gitmişti:
“İnsaf Hoca yav, insaf!”
Tavsiye Et
Bedel ödemeyecek olan bedelli kahramanları!
İlker Başbuğ Genelkurmay Başkanı olduktan hemen sonra bedelli askerlik talepleri kendisine sorulduğunda “Benim dönemimde bedelli çıkmaz; hele ki terörle mücadele devam ettiği müddetçe” mealinde konuşmuş ve kapıyı bir anlamda kapatmıştı. Ardından Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Başbuğ’un kapattığı kapıya bir sürgü çekip kolay olanı yapmış, tam arkada vaziyet almıştı.
Şimdi böyle bir ortamda bedelli askerliğin çıkması için mantıklı davranış neyi gerektirir? Terörle mücadele devam ettiğine göre, Başbuğ’un görev süresinin bitmesini beklemeyi değil mi? Bakan Gönül’ü saymıyorum, onun nasıl olsa gönlü olur.
Ağustos sonrası için zayıf da olsa “ışık” yanıyordu. Ancak bir ucuz kahramanın Başbakan’a sorduğu vakitsiz soru kapının zoraki olarak tekrar kilitlenmesine neden oldu.
“Acele ederken geç kalmak” diye buna derim ben. Bedel ödemeyecek olanlar bu işe karışmasa bedelli askerlik yoldaydı, şimdi yokuşta…
Bir çift söz de “terörle mücadele devam ederken…” argümancılarına: İstanbul Gayrettepe’deki bilgisayar mühendisi gencin eline üç aylık acemi eğitimi sonrası G-3’ü tutuşturup Dağlıca taburuna yollarsanız “terörle mücadele” bitmez! Bunu mu istiyorsunuz?
Adam daha fazlasını, G-8’i, G-20’yi bilir belki; ama G-3’ü ne bilsin?
Vakitsiz
Viraneler tepesinde açmış
Pembe çiçekleriyle bir badem
Yazık ki ne yazık, bu vakit kış
Sana dem değil ey badem bu dem.
Ordulu Âşık Askerî
Tavsiye Et