“Sayın başkanlar, Türkiye’de aşılması gereken bir engelle karşı karşıyasınız…
Bunu söylemekten imtina ediyorum ama Türkiye artık o bildiğiniz Türkiye değil.”
Bu dokunaklı, şikayet dolu, ihbar kokulu sözler kimin?
Washington Yakındoğu Politikaları Enstitüsü kıdemli araştırmacısının.
Yani, boru değil, ciddi bir araştırma sonucu kağıda dökülmüş ifadeler.
“Erdoğan İsrail’e ‘insanlığa karşı şuç işlediği’ için fırça atarken ‘Hamas roketlerinin İsrail’de herhangi bir zayiata yol açmadığını’ ileri sürdü.
Retorik gerçekten işe yarıyor.”
Demek ki ne torikmiş?
Retorikmiş.
Sekiz senede Filistin tarafından ateşlenen füzelerin İsrail’deki toplam zayiatının 15 ila 20 kişi arasında olduğunu söylüyor konunun uzmanları.
Sadece son iki haftalık süre içinde Filistin tarafında hayatını kaybedenler ise 1.320 kişi.
Yaralılar hariç, ölenlerin yarısı kadın ve çocuklar.
“Hamas Erdoğan’ın kalbinde taht kurarken İsrail, Erdoğan’ın kum torbası haline geldi...
AKP iktidarı altında, söyleminde ne kadar Batı yanlısı olursa olsun, Türkiye giderek komşularının yanında saf tutacak.”
Araştırma sonucu kıdemli araştırmacının vardığı yargı bu.
Türkiye komşularının yanında saf tutacak.
Dikkat, dikkat! Sayın Başkanların dikkatine!
Onlar kim? Deniz Baykal mı, Yarsav Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu mu, Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek mi?
Adam Washington Enstitüsü uzmanı arkadaş!
“Sayın Avrupa Komisyonu Başkanı Manuel Barroso ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, 2008’in büyük bir kısmını ABD ve Avrupa Birliği’nin (AB) dış politikasını yeni bir rotaya çevirmeye çabaladığınız bir dönemde Türkiye’nin sizin müttefikiniz olup olmayacağını anlamaya çalışmakla geçirdim…”
Şevket Muamma olarak bir muammaya yer vermeyecek şekilde Newsweek Türkiye’de (12 Ocak 2009) yayınlanan bu tespitlere katıldığımı ilgili odaklara alenen beyan ediyor başka bir iktibasa geçiyorum:
NE AKRABASI?
“Başbakan Erdoğandaha heyecanlı... Olayı bir uluslararası barış sorunu gibi değil, yakın akrabası vurulmuş bir insanın tepkisiyle ele alıyor.” (7 Ocak 2009)
Resmî medyamızın sözcüsü Oktay Ekşi’ye doğrusu gıpta ediyorum.
Ne kadar soğukkanlı, ne kadar vakur, tam bir devlet adamı.
Sn. Ekşi’nin yılbaşında havai fişeklere bakarken büyük ihtimalle yanındakilere “Heyecanlanmaya gerek yok, alt tarafı barutu özel şekilde sarmışlar, fitilini ateşleyince, yükseliyor, belli bir yüksekliğe ulaşınca da patlıyor” dediğini sanıyorum.
“Türkiye giderek komşularının yanında saf tutacak” cümlesindeki tehlikeye, “yakın akrabası vurulmuş bir insanın tepkisiyle” ifadesiyle destek veriyor.
Ben de zat-ı âlilerine katılıyorum.
Daha düne kadar “Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” demiyor muyduk?
“Kâbe Arap’ın olsun, bize Çankaya yeter” diye şiirler yazmıyor muyduk?
Onlar Arap kardeşim!
Niye sanki yakın akrabası vurulmuş bir insanın tepkisi ile davranıyorsun?
“Zaten Hamas’la yani Gazabölgesini yöneten fiilî güç ile İsrail’i aynı kefeye koymasından da bu anlaşılıyor. Çünkü uluslararası hukukun kurallarını ve gerçeklerini yok sayıyor.” (7 Ocak 2009)
Bu satırlardaki sehven yazıldığını sandığım bazı ifadelere itiraz şerhi koymaya cüret edeceğim.
“Gaza bölgesi” demişsiniz ki bu büyük bir yanlış anlamaya sebebiyet verebilir.
Maazallah sizi ve itiraz etmeden yayınladım diye beni hemencecik eli kanlı bir terörist derekesine indirebilir.
Anti-semitik yaftasıyla yaftalanıp ömür boyu kalemimizden mahrum kalabiliriz.
Doğrusu “Gazze bölgesi” olmalıydı.
Yoğun mesainiz içinde ya direkt İngilizce kullanımından aldığınızı ya da holdinginizin yan meşgalelerinden petrol ve gaz faaliyetleri yüzünden yanlışlıkla yazdığınızı elbette tahmin edebiliyorum.
Ama “Gazanız mübarek olsun” anlamına gelebilecek her cümle bugünlerde şahsınız, şahsım ve memleket için büyük bir yıkım ve kıyıma sebebiyet verebilir.
Tepemize Ahtapot aniden inebilir.
Aynı tehlike “uluslararası hukukun kurallarını ve gerçeklerini yok sayıyor” cümlenizde de mevcut. Başbakan’ı kastettiğiniz belli.
Ama dünyanın gözleri önünde orantısız gücün ve yasaklanmış silahların sivillere karşı fütursuzca kullanılmasına şahit olduğumuz yine bugünlerde cümlenin muhatabı sanki İsrail devleti imiş gibi algılanırsa ne olacak?
“Beni de mi?” demenizi doğrusu yadırgarım.
Günümüzde kim böyle yaftalanmaktan müstağni ki siz müstağni kalabilesiniz.
Soner Çağaptay Bey de daha yenice “Sayın Başkanlar Türkiye’de aşılması gereken bir engelle karşı karşıyasınız” demişken büyük risk almışsınız.
Gerçi “Örneğin Türkiye’nin, İsrail’i tanıyan ülkeler sıralamasında 3’üncü olduğunu göz ardı ediyor. En önemlisi, bu üslupla yaptığı konuşmaların sokakta ne gibi sorunlar yaratabileceğini düşünmüyor. Dahası, PKK’ya karşı yürüttüğümüz mücadelede İsrail’le yapılan işbirliğini yok sayıyor. Yarın ‘Ermenilere soykırım yaptınız’ iddiaları Kongre’nin gündemine gelince ABD’deki Musevi lobilerinden yardım istemek zorunda kalacağını da düşünmüyor.” (7 Ocak 2009)diye tedbir almışsınız ama at izinin it izine karıştığı şu günlerde daha dikkatli davranmanızı haddim olmayarak öneriyorum.
SOKAK
Sn. Ekşi, “Başbakan sanki yakın bir akrabası vurulmuş bir insanın üslubuyla yaptığı konuşmaların sokakta ne gibi sorunlar yaratabileceğini düşünmüyor” şikayetinize Murat Yetkin bir cevap yazmış.
İlginize sunuyorum:
“Başbakan Tayyip Erdoğan’ın izlediği politikayı eleştirmek ayrı konu; etkili olduğunu ise kabul etmek gerekiyor. Karşılaştırmak için sormuyorum; Kemal Atatürk’ten bu yana başka ülkelerde yapılan sokak gösterilerinde resmi taşınan, övülen bir Türk lideri oldu mu?... Türk Başbakanı’nın söylediklerine dünyanın çeşitli ülkelerinde sokağın kulak verir hale gelmesi önemli. Sokağın kulak vermesi, siyasi muhataplarınızın da sizi hesaplarına dahil etmesinde bir etken haline gelir. Buna İsrail ve Yahudi lobisi de, ABD’nin salı günü görevi devralacak yeni başkanı Barack Obama da, AB de dahildir.” (19 Ocak 2009)
Çok yersiz ve haddini aşan tespitler olduğunu söyleyecektim ki Cengiz Çandar’ın şu satırları ile sarsıldığımı itiraf ediyorum:
“İsrail nezdinde ciddi bir ‘güven kaybı’na uğramasına, Amerikan Yahudi çevrelerinin Türkiye’deki belirgin ‘anti-Semitizm’den duydukları doğru ve haklı kanıya rağmen, Tayyip Erdoğan, Ortadoğu’nun Arap ortamında bugüne dek hiçbir Türk liderine nasip olmayan bir itibar elde etmiş durumda.” (25 Ocak 2009)
Halbuki Sn. Çandar daha 6 Ocak 2009’da “Türkiye, savaşın durdurulmasında, Filistin halkının bir nebze ferahlatılmasında dinamik bir rol oynamak istiyorsa, ‘İran-Suriye-Hamas ekseni’ içinde gözükmemek zorundadır.” türünden kendisine yakışır bir yol göstericilikte bulunmuştu.
Hamas’la Filistin halkını ortadan kabak gibi ayıran bir başlık da atmıştı, “Derdimiz Hamas mı, Filistin Halkı mı?” diye.
Sn. Çandar Ortadoğu’yu en iyi bilen yazarlardan biri olarak, bölgenin belki de en demokratik seçimleri sonucu Hamas’ın Filistin halkı tarafından seçildiğini bal gibi bilmesine rağmen Hamas’a uzaydan gelmiş yaratıklar muamelesi yapmakta bir beis görmemişti.
Sn. Çandar’ın özel bir kabiliyeti olduğunu her vesile ile söylerim: Her zaman için geçerli makaleler yazmak. Kendisini sık sık revize etmek.
Bakın sadece 19 gün sonra nasıl yazmış:
“Şu sıra bölgenin içinden bakıldığında, bölgenin en etkili ülkesi Türkiye… İşte tam da bu noktada, Türkiye’nin oynayacağı rol var. Hamas’ı sürece sokmak şart. Hamas’ı dışlayarak gidilecek bir yol yok. Ancak, bunu ‘Filistinliler arası uzlaşma’yı sağlayarak gerçekleştirmekte yarar var. Türkiye’den bu bekleniyor. Türkiye bunu yapabilir.” (25 Ocak 2009)
Kendi adına bir şey istiyorsa namert. Sadece Türkiye’den beklentileri olanların sözcüsü.
A.D.M. (ADAM)
Hepsi bir tarafa beni derinden yaralayan yazı, Aaron David Miller’ınki oldu.
Üstelik Soner Çağaptay’ın o mükemmel ihbarı yaptığı derginin aynı sayısında.
“Eğer Obama Ciddiyse” başlıklı yazıda şu utanmaz görüşlere yer verildi:
“Suriye ya da Filistin’le tutarlı, hayata geçirilebilir bir barış anlaşmasının hareket noktası, sadece İsrail’deki politik trafiğin sonuçlarına değil tüm tarafların taleplerine dayanmalı… Öncelikle, Filistinlilerin kural ihlalleri ne olursa olsun (ki terör, şiddet ve kışkırtma gibi birçok ihlali var), İsrail’in bölgedeki tutumuna da çözüm getirmek durumunda… 1,5 milyon Gazzelinin yaşamını cehenneme çevirmekle Hamas’ı cezalandırma politikasını desteklemenin Amerika için bir anlamı var mıdır? Yanıt hayır. O halde ortada anlaşmazlığı çözme sorunu bulunuyor… Amerika, bir İsrail başbakanının öne sürdüğü her görüşe katılmak zorunda da değildir. Ehud Barak’ın Camp David Zirvesi’ndeki ya hep ya hiç stratejisini desteklemeye gönüllü oluşumuz çok pahalıya mal olmuştur.”
Kardeşim bu ne yüzsüzlük.
Biz burada “Arap’tan çok Arapçı olmayalım” diye yırtınıyoruz.
Sen kalkıp oralardan “Amerikalıdan çok İsrailci olmayalım” diye kurguyu bozuyorsun.
SON TAHMİN
Soner, Aoron’u şikayet etmeye cesaret edemeyecek.
Paylaş
Tavsiye Et