Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Gündem
Seçime giderken “yerel yönetimler”
Erbay Arıkboğa
29 MART’TA gerçekleşecek olan seçimler, kuşkusuz daha güçlü yerel yönetimler için yapılacak. Zira geçtiğimiz beş yılda yerel yönetimler alanında önemli gelişmeler oldu. Söz konusu gelişmeler belediye sayılarına da yansıdı; nitekim 29 Mart’ta 3.225 yerine 2.929 belediye için seçim yapılacak. Yine yerel seçimlerde 81 il genel meclisi, 35.000’in üzerinde köy ve çok sayıda mahalle yönetimi için de oy kullanılacak.
Türkiye’nin yerel yönetim tarihi kabaca dört döneme ayrılabilir. İlk dönem, 1930’da Belediye Yasası’nın çıkarılmasıyla başlatılabilir. Bu yasayla birlikte belediyeler, henüz tarım toplumu özelliklerinin ağır bastığı bir ülkede, önemli kentsel görevlerle donatıldı. İkinci dönemi başlatan 1963’teki değişikliklerle birlikte, belediye başkanlarının halk tarafından seçilmesi benimsendi; böylece güçlü yerel liderlerin siyaset sahnesine çıkmasının önü açılmış oldu. 1963 yılının İstanbul için özel bir anlamı daha vardı: Bu tarihte İstanbul’da belediye ile özel idare bütünlüğüne son verilerek, valilerin aynı zamanda belediye başkanlığı yapması uygulaması tarihe karıştı. 1980 sonrasındaki gelişmeler ise üçüncü döneme tekabül ediyordu. Türkiye’nin artık daha kentsel bir görünüme bürünmüş olması dolayısıyla, liberalleşme ve demokratikleşme dalgalarından yerel yönetimler de nasiplendi. Bu dönemde belediyelere devredilen imar planlama yetkisi, bugün dahi yerel yönetimlerin en dinamik yönleri arasında. Yine bu dönemde belediyelerin gelirlerini artırıcı düzenlemeler yapıldı. En önemli gelişme ise büyükşehir belediyesi sistemine geçilmiş olmasıydı. Böylece büyükşehirlerin sorunlarını çözmek üzere çok daha etkin bir yerel yönetim sistemi devreye sokuldu. Bu gelişmeler, yerel siyasetin canlanmasına ve yerel seçimlerin çok daha rekabetçi bir ortamda geçmesine de yol açtı.
Yerel yönetim tarihimizdeki dördüncü dönem 2004 yılında başladı. 1990’lı yıllarda birçok kez gündeme gelen ancak gerçekleştirilemeyen yerel yönetim reformu, 2002’de iktidara gelen AK Parti’ye nasip oldu. 2004-2005 yıllarında, yerel yönetimlerin kuruluş kanunları tamamen yenilendi. Bu değişikliklerle birlikte yerel yönetimlerin daha özerk, daha demokratik, daha güçlü ve daha etkin olması amaçlandı. Yasalar, yerel yönetimlerin mevcut yetkilerini pekiştirirken onlara yeni yetki alanları da açtı. Son günlerde, imar konusunda “İstanbul’un Anayasası” olarak da adlandırılan, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin onaylamış olduğu İl Çevre Düzeni Planı, söz konusu yasal değişikliklerin vermiş olduğu bir yetkiyle mümkün oldu. Yine yerel yönetimlerin mali yönetim sistemine ilişkin usul ve esasları tümüyle değiştirildi. İl özel idareleri konusunda da, her ne kadar hükümet düşündüklerini tam olarak hayata geçiremese de, önemli sayılabilecek gelişmeler oldu. Bununla birlikte, yerel yönetimlerin daha fazla yetkili kılınmasına paralel, bu yetkilerini hayata geçirmelerine imkan verecek gerekli mali kaynaklarla donatılması konusu, hükümeti uzunca bir süre uğraştırdı. Nihayet 2008 Temmuz’unda yerel yönetimlerin gelir kaynaklarında öngörülenin altında “kısmi” bir iyileştirme yapıldı. Bu iyileştirme, küresel kriz nedeniyle bugünlerde bazı kesimlerin “yerel yönetim harcamaları” şeklinde dillerine doladıkları konunun da kaynağını oluşturuyor.
Dördüncü dönemdeki bir başka gelişme ise belediyeleri oldukça yakından ilgilendiriyor. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçilmesi, kırsal ve kentsel Türkiye’nin mevcut durumunu çok daha gerçekçi biçimde gözler önüne serdi. Söz konusu sayım sonucunda 2.242 belediyenin nüfusunda azalma oldu. Bunlardan 1.604’ü belde belediyesiydi. Bazı belediyelerin nüfusu ise 1.000’in altına düştü. AK Parti hükümeti, daha güçlü belediyelere ulaşmanın, onlara sadece kağıt üzerinde verilen yetkilerle mümkün olmayacağını düşünerek, belediyelerin daha etkin birimler haline getirilmesi için de çalıştı. Bu amaçla 2008 Mart’ında, büyükşehirlerdeki küçük belediyelerin ilçe belediyeleriyle birleştirilmesi, diğer yerlerdeki küçük belediyelerin ise köy yönetimine dönüştürülmesine ilişkin bir yasayı Meclis’ten geçirdi. Bu yasanın büyükşehirlere ilişkin bölümünde bir sorun yaşanmazken, nüfusu 2.000’in altına düşmüş olan belediyelerin köye dönüştürülmesine ilişkin tasarruf büyük kavgalara yol açtı. Meclis’in, 862 belde belediyesinin kaldırılmasına yönelik tasarrufu, 2008 Mart’ından 2009 Şubat’ına gelinceye kadar, önemli yol kazalarına uğradı ve sadece 26 belediyenin tüzel kişiliği kaldırıldı. Bu süreçte gerek Anayasa Mahkemesi gerekse Danıştay ve Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa’ya ve hukuka pek uymayan kararlara imza attılar, hatta bu nedenle kurumlar arası kavgalar yaşandı. Sonuçta belediye ölçeğine ilişkin reform 29 Mart sonrasına kaldı.
29 Mart sonrasının bir diğer ana gündem maddesini yerel meclisler oluşturmalı. Yerel yönetim reformunun teğet geçtiği konulardan biri, yerel seçim sistemi ve meclis üyelikleri meselesi. Yerel seçimlerde oy kullanmaya giden birçok kişi, meclis üyeliği için kimlere oy verdiğini bilmiyor. Meclis üyelikleri daha ziyade, parti içi liste savaşları ve küskünler grubuyla ilişkili olarak gündeme geliyor. Önümüzdeki dönemde meclis üyelerinin daha demokratik yöntemlerle belirlenip seçilmesi, yerel seçim sistemindeki garip baraj yöntemlerinin ciddi biçimde tartışılması ve bu konularda demokratik ve etkin çözümlerin hayata geçirilmesi gerekiyor.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar