Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dünya Siyaset
UCM, el-Beşir ve Türkiye
İbrahim Kaya
ULUSLARARASI toplum tarafından 1998’de Roma Statüsü ile kurulan, daimi ve bağımsız bir yargı organı olan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), uluslararası hukuk kapsamında işlenebilecek en ağır suçlar olan soykırım, insanlığa karşı suçlar ile savaş suçlarını yargılıyor. Bugüne kadar 110 ülkenin taraf olduğu UCM, 1 Temmuz 2002’den beri Hollanda’nın Lahey kentinde faaliyet gösteriyor. Türkiye henüz, AB ülkelerinin aksine, UCM’ye taraf olmadı. ABD, Rusya ve Çin’in yanı sıra İsrail ve İslam ülkelerinin büyük çoğunluğu da Mahkeme’ye taraf değil.
UCM 4 Mart 2009’da Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir hakkında yayınladığı tutuklama kararıyla dikkatleri üzerine çekti. Nitekim bu karar, görev başındaki bir devlet başkanı hakkında verilmişti. Uluslararası hukukun kaynaklarından biri olan teamüllere göre, devlet başkanlarının dokunulmazlıkları vardır. Bununla birlikte Şili eski diktatörü Pinochet hakkında İngiltere’de verilen karardan beri özellikle çok ciddi insan hakları ihlalleri bağlamında bu dokunulmazlığın geçerli olamayacağı görüşü öne çıktı.
UCM için, tıpkı AİHM gibi, tamamlayıcılık ilkesinin geçerli olduğu dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta. Diğer bir deyişle, UCM iç hukuk mahkemelerinin yerine geçmek için değil, onları tamamlamak için kuruldu. Yani yargı yetkisi ilk önce iç hukuk mahkemelerinin. UCM’nin yargılama yetkisi, ancak ilgili suçu yargılama yetkisine sahip olan bir devlet bunu yapmakta isteksizse veya bunu yapabilecek güçte değilse devreye girer; Mahkeme’nin varlığı bu tür suçların cezasız kalmaması yönünde bir güvence oluşturur.
Bir davanın Mahkeme önüne gelebilmesi için BM Güvenlik Konseyi ya da Roma Statüsü’ne taraf olan bir devletin harekete geçmesi gerekir. Bunlara bir alternatif olarak Mahkeme Savcısı da kendiliğinden soruşturma başlatabilir.
Roma Statüsü, devletlerin Mahkeme ile işbirliği çerçevesinde topraklarında bulunan bir kişinin tutuklanması ve teslim edilmesi, soruşturmalar ve delillerin toplanması, tanıkların ve kurbanların korunması, UCM kararlarının uygulanması gibi bazı spesifik alanlara ilişkin ayrıntılı düzenlemeler de getiriyor. Eğer ilgili devlet, Mahkeme ile işbirliğinde bulunmazsa, durum Taraf Ülkeler Asamblesi’ne; eğer dava BM Güvenlik Konseyi tarafından UCM’ye havale edilmişse, durum Güvenlik Konseyi’ne bildirilir. Güvenlik Konseyi, BM Şartı VII. Bölüm uyarınca zorlayıcı önlemler alabilir.
Türkiye gibi Sudan da UCM’ye taraf değil. Ömer el-Beşir hakkında tutuklama kararı verilmesiyle sonuçlanan süreç, Sudan’daki durumun araştırılması için BM Güvenlik Konseyi’nin 2005’te aldığı 1593 sayılı kararla başladı. Daimi üyeler ABD ve Çin çekimser oy kullandılar, yani Mahkeme’ye taraf olmamalarına rağmen kararın çıkmasını engellemediler. Bu karar, uluslararası barış ve güvenliğin tehlikede olması halini düzenleyen BM Şartı VII. Bölüm uyarınca alındı ve gereğinin yapılması da zorunlu.
2008’de UCM Savcısı Luis Moreno Ocampo, el-Beşir hakkında soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçları gerekçesiyle tutuklama kararı çıkarılması için müracaatta bulundu. Nitekim savcıya göre Sudan’ın Darfur bölgesinde etnik çatışmaların şiddetlendiği 2003’ten beri yaklaşık 300.000 kişi hayatını kaybetti ve 2,5 milyon kişi de evlerini terk etmek mecburiyetinde kaldı. UCM’nin I No’lu Ön Yargılama Dairesi, her ne kadar soykırım suçlamasını yerinde bulmasa da, diğer suçlamalardan dolayı tutuklama kararı aldı. Tutuklama kararına neden olarak gösterilen suçlar, yağma ve sivil halka karşı kasten saldırıların düzenlenmesi fiillerini içeren savaş suçları ile cinayet, yok etme, sivil halka zorla yer değiştirtme, işkence ve tecavüz fiillerini kapsayan insanlığa karşı suçlardan oluşuyor. Bu suçlarda el-Beşir’in dolaylı da olsa sorumluluk sahibi olduğu, tutuklama kararında belirtiliyor.
Darfur’daki etnik çatışmaları bölgedeki petrol yatakları ile ilişkilendiren açıklamalar mevcut. Bir görüşe göre Sudan hükümeti, Cancavid milis grubu ile koalisyon halinde, yerel sivil halka yönelik saldırıları organize ediyor ve böylece güneydeki petrol bölgelerinin kontrolünü ele geçirmeyi hedefliyor. Başka bir görüşe göre ise Batılı ülkeler, 2011’de yapılacak referandum öncesinde zengin petrol yataklarına sahip güney bölgesinin Sudan’dan ayrılmasını teşvik ediyor. El-Beşir hakkında verilen tutuklama kararı da bu politikaya hizmet ediyor.
Türkiye, el-Beşir ile ilgili kararın uygulanmasında, en önemli suçları işlediği iddia edilen bir “suçlu”yu korumakla, emperyalist politikalara karşı çıkan bir “masum”u kovuşturma seçenekleri arasında kaldı. Afrika açılımı bağlamında artan Türkiye-Sudan ekonomik ilişkilerini dikkate alarak “oportünist” olmakla suçlandı; İsrail’e karşı Gazze çıkışı hatırlatılarak “çifte standart” uygulamakla itham edildi. Tutuklama kararı hangi saikle alınmış olursa olsun, itham olunan suçlamalar çok ciddi mahiyette; ilkeli ve etik bir dış politika sergileyen Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin, ciddi suçlamalarla itham olunan kişilerle samimi görüntüler sergilemekten kaçınması yerinde bir davranış olur. İKÖ’nün İSEDAK toplantısı bağlamında el-Beşir’in Türkiye’ye gelme planını iptal etmesi isabetliydi.
AB ile üyelik müzakerelerini yürüten Türkiye’nin UCM’ye taraf olması bekleniyor. Türkiye’nin UMC’ye taraf olmamasını savunanlar, terörle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının konunun siyasallaşması sonucu Mahkeme önüne çıkarılabileceği ve terörle mücadelenin olumsuz yönde etkileneceğini öne sürüyorlar. UCM’nin yetki alanına giren suçların, halihazırda Türk mevzuatı açısından da suç olarak kabul edildiği ve dolayısıyla Türkiye’nin bu en önemli suçlar için iç hukukunda yargılama yapma zorunluluğu dikkate alındığında, bu iddia ikna edici gözükmüyor. Kaldı ki, siyasallaşma bağlamında konunun uluslararası bir zemine çekilmesi endişesini, Türkiye’nin Mahkeme’ye taraf olmaması ortadan kaldıramıyor. Nitekim konu, Sudan örneğinde olduğu gibi, Mahkeme’nin gündemine BM Güvenlik Konseyi aracılığıyla da gelebilir.
Şunu da eklemek gerekir ki, en önemli suçlarla ilgili yargılama yapan ve uluslararası adaletin gerçekleştirilmesinde meşruiyete ve iddiaya sahip UCM’ye İslam ülkelerinin ilgisinin arttırılması, Mahkeme’nin el-Beşir kararındaki suç iddialarının benzerlerini içeren Goldstone Raporu’nun bir gereği olarak, Gazze saldırılarının sorumlularının da adalet önüne çıkarılması ile mümkün olabilecektir. Maalesef Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden bazılarının böyle bir girişimi veto edeceklerini açıklaması, bunu mümkün kılmıyor. Bu durum ise Batılı ülkelerin bir çifte standardı olarak karşımızda duruyor.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
İbrahim Kaya