Konuşan: Ebru Afat
Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatması üzerine, Ahmet Türk’ün önce sine-i millete döneceklerini söyleyip ardından Meclis’te kalacaklarını açıklaması ve DTP’li kadroların BDP çatısı altında toplanması, hükümetin Demokratik Açılım girişimlerini nasıl etkiler?
Hükümetin Demokratik Açılım programındaki öncelikler bu noktada daha bir önem kazanıyor. Açılım bahsinde fazlaca telaffuz edilmese de, siyasi partiler ve seçim kanunlarında yeni birtakım demokratik düzenlemeler yapılması, bu süreç içerisinde öne alınması gereken bir problem olarak dikkati çekti.
Peki, AKP şu an itibarıyla bir Anayasa değişikliği yapabilecek durumda mı?
Çok temel bazı yenilikler getirilmesi zor; ama Anayasa değişikliği yapılmadan da siyasi partiler ve seçim kanunlarında bazı demokratik iyileştirmeler yapabilir. Mesela seçim barajlarıyla ilgili düzenlemeler yapabilir. Üstelik de bunun için acele etmeli; zira seçim kanunundaki değişiklikler ancak seçimlerden bir yıl önce yapılırsa ilk seçimde uygulanabiliyor. Hükümet, Anayasa’nın siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili maddelerine ilişkin bir değişiklik teklifiyle CHP’ye gidebilir. Bırakalım CHP ona da hayır desin. Hiç değilse AKP kendi üzerine düşeni yapmış, kendisinden beklentileri olan insanların gönlünü de rahatlatmış olur. Ama hiçbir adım atmadan, “Ne yapayım olmuyor” diyerek insanların rahatlatılması da mümkün değil.
Hükümet, gündeminde bir dizi yasal değişiklik olduğunu açıklamıştı zaten.
Hükümet genel demokratikleşmeye ilişkin yapmak istediği şeyleri elbette ki gecikmeden yapmalı. Demokratik Açılım’ın koordinatör bakanı olarak Sayın Beşir Atalay’ın açıkladığı kanunlar bir an önce Meclis’e gelmeli ve gerçekten demokratikleşmeye dönük rahatlamalar sağlanmalı. Çocuk mahkemelerinin kurulması tasarısını, Diyarbakır’da, Batman’da, Van’da çocuklar yeniden sokaklara döküldü diye Meclis gündemine getirmemek doğru değil.
Bu noktada Abdullah Öcalan’ın hücre şartları nedeniyle çıkan olaylar hakkında neler söyleyebilirsiniz? Hükümet değindiğiniz adımları atmakta gecikirse benzeri olaylar tekrarlayabilir mi?
Bu olayların her an tekrarlanma eğilimi var. Öcalan, kendi siyasi geleceği bakımından uygun gördüğü herhangi bir dönemde böylesi eylemleri tekrar sokaklara taşıyabilir. Öcalan, kitlelerin kendisine bağlı olup olmadığını kontrol etmek istediğinde veya bu konuda bir gevşeklik hissettiğinde kendi özel -sağlık, cezaevi koşulları, savunma hakkı vb- problemleriyle ilgili bir açıklama yapıyor ve kitleler sokaklara dökülüyor. Öcalan kendisiyle ilgili bir problemden bahsettiğinde, birilerinin sokaklara çıkacağı ve ona bağlılık gösterileri yapacağını da biliyor. Mesela son KCK operasyonları üzerine yine sokaklar hareketlendi. Tabii bu tip operasyonlarda insanların itiraz edemeyeceği ciddi belgelerin bulunması halinde yargı süratle harekete geçirilerek gereken hassasiyet gösterilmeli.
Şu an itibarıyla BDP ile temsil edilen çizginin, AKP’nin açılım politikalarına karşı olan tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu çizginin siyasetinin PKK ve Öcalan ile bu derece iç içe geçmesi, hem kendilerini hem de Türkiye’yi nasıl etkiler?
Bu çizgi, Öcalan ve PKK ile olan konumlarının ne getirip ne götürdüğü noktasında pozisyon almak durumundaydı. Ben o hareket içinde yer alan birçok arkadaşımın da böyle düşündüğünü biliyorum. Bu arada hükümet sözcüleri, kelimeleri seçerek biraz daha özenli ve diplomatik bir dil kullanmalılar. Biz biliyoruz ki hükümetin açıkladığı demokratikleşme sürecinin ileri bir aşamasında PKK’nın yeri olmayacak. Çünkü özgür, adil ve demokratik bir ülkede bazı toplumsal sorunlar gerekçe gösterilerek dağlara çıkmış silahlı bir örgütün varlığına itibar edilmez.
Yani PKK’nın doğal süreç içinde kendiliğinden tasfiye olacağını, Hükümet’in ayrıca bir zorlamada bulunmasına ihtiyaç olmadığını mı söylüyorsunuz?
Hükümet zaten demokratikleşme gibi bir hedefi önüne koyduğu zaman, eşyanın tabiatı gereği eski rejim kalıntısı bütün siyasi yapıların tasfiye edileceği bellidir. Ama Hükümet kalkıp “PKK’yı tasfiye edeceğim” dediği zaman karşısında bir refleks gelişiyor. PKK kendini savunmak için yeni bir argüman buluyor. Kelimeleri seçerek kullanmak derken bunu kast ediyorum. “Eski rejimin kalıntısı olan tüm siyasi yapılar bu süreç içerisinde tasfiye olacaktır” dendiği zaman, benim bundan ne anladığım bellidi; ama bir PKK’lı bu sözün ne anlama geldiğini kestirse de, kalkıp “Beni tasfiye ediyorlar” diyemez. Yani bunu düşünür ama yüksek sesle ifade edemez. Çünkü böyle bir kelime kullanılmamıştır. Hükümet burada kullandığı dili iyi seçmeli. Mesela “PKK’yı tasfiye edeceğim” demek yerine “Silahlı mücadeleyi, şiddet ortamını tasfiye edeceğim” diyebilirdi. O zaman da PKK, şiddeti savunmadığını ama buna mecbur bırakıldığını iddia ettiği için, kendisinin doğrudan doğruya tasfiye edildiğini kitlelere ifade edemeyecekti. Hükümet PKK’ya bu malzemeyi vermemeli, bu tip tetiklemelerden uzak durmalı.
Hükümet’in söylemlerine dikkat etme zorunluluğu, BDP için de geçerli değil mi? O çizgide bir zihniyet farklılaşması, bir değişim olasılığı var mı? Zira Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in son sözleri herkesi çok rahatsız etti.
Ben onlardan çok büyük bir siyasi değişim beklemiyorum. Oradaki ana damar PKK’dır. O insanlar siyasi pozisyonlarını PKK’ya göre belirliyor ve bunu da açıklıyorlar. Eski DTP’li milletvekillerinin istifa etmeye karar verip, hatta verdirilip diyelim, sonradan tekrar o kararlarını geri almalarına, söz konusu açıklamaları yapmalarına icazet veren de herkesten önce Öcalan’dır. Dolayısıyla BDP’nin ne felsefi yapısı ne siyasi yapısı ne de yönetim anlayışı bakımından DTP’den bir farkı var. Çünkü BDP’yi kuranlar, yasal bir sorun olmaması için, daha önce üyesi oldukları DTP’den ayrılmayı uygun görmüş eski DTP’liler. Bu itibarla BDP, DTP’nin boşalttığı yeri doldurmak üzere yedeklenmiş bir parti. Aynı taban ve aynı kitle tarafından destekleniyor. Kaldı ki DTP varken BDP diye ayrı bir siyasi yapıdan ve farklı bir siyasi görüşe sahip insanlardan söz edemezdik. Bunu hepimiz biliyoruz.
Ahmet Türk bunu açıkça ifade etti zaten.
Evet. Ancak; yine de demokratik yollarla seçilmiş parlamenterlerin de içerisinde yer aldığı bu yapı, legal duruma uygun şekilde ele alınmalı. O insanları da dikkate almak, demokratik bir parlamentonun mensupları olarak onlara gereken nezaketi göstermek gerekir diye düşünüyorum. Aksi halde, toplumun tercihleriyle oraya gönderilen bu insanların Hükümet ve diğer kurumlar tarafından dikkate alınmadıklarına tanık oluyoruz. Bu da onların daha fazla ötekileşmesine yol açıyor. Tabii ki ötekileştirilme duygusu da vicdanları rahatsız eden bir ortamın doğmasına neden oluyor.
Kürt hareketinde, PKK’dan bağımsız bir çizginin meşru bir zemin bulması ve mevcut kadrolar dışındaki isimlerin Kürtlerin temsilcileri olabilmeleri mümkün mü?
Kısa vadede bunu olası görmüyorum. Çünkü yıllardır süren devlet politikaları, böylesi bir meşru, zemini yok etti. “Ben Kürt’üm” deme cesaretini gösteren siyasetçiler, aydınlar büyük mağduriyetlere katlanmak durumunda bırakıldılar. Dolayısıyla Kürt siyasi alanı, daha çok yasadışına kayan, daha militanca davranabilen insanlara kaldı. Kendilerine adil ve eşit bir seçim fırsatı tanındığında Kürtler de politikalarını ve seçeneklerini geliştirebilir. Ama devletin kendisi yeni bir Kürt seçeneği geliştiremez. Devlet zaten bence, yeni bir Kürt seçeneği olarak PKK’nın gelişmesine yol açtı. Bunu isteyerek yahut istemeyerek yaptığı tartışması bir yana, PKK’nın en önemli kaynağı, devletin Kürt meselesindeki politikalarıdır. Devlet bugün adalete güveni sağlar ve Kürtlerin de meşru şekilde, militan olmadan da Kürt olarak kendilerini ifade edebilecekleri, örgütlenebilecekleri zemini oluşturabilirse, Kürt siyasetinde yeni seçenekler belirebilir. Bu da tabii ki uzun zaman alacaktır.
AKP’nin Demokratik Açılım girişimi genel seçimler öncesinde mesafe kaydederse, Kürt siyasetinin çeşitlenmesi noktasında daha iyimser olabilir misiniz?
Bu meselede en azından bir yol alınması hususunda zaten iyimserim. Ama önümüzdeki seçimlere an fazla bir buçuk yıl var. Bu zaman zarfında umutlu bir ortamın doğması söz konusu olabilir. Ancak Kürtler bu kadar kısa sürede legal zeminde kendilerini toparlayacak birtakım toplumsal dinamiklere sahip değiller. Bu aşamada Kürtlerin siyaset yapmalarının en önemli dinamiği, PKK ve ona bağlı insanlar tarafından engellenmiştir. Yeni siyasi yapılar kurmak veya destek vermek isteyen Kürt arkadaşlarımız var; ama onların da şu an için pek bir tabanı yok ve sanırım kısa sürede oluşabilmesi de pek olası görünmüyor.
Paylaş
Tavsiye Et