Dünya sinema tarihinde, sinema ile şekillenirken sinemayı şekillendiren yönetmen sayısı çok azdır; bizim sinema tarihimizde ise yoktur. Ahmet Uluçay ise bir istisnaydı. O sinemanın yapısını çözmüş ve bu bilgisiyle sahici bir ilişki geliştirebilmiştir. Son dönemde öne çıkan sinemacılarımız üzerindeki etkisi, geleceğin sinemacılarında daha bariz bir şekilde görülecektir. Ahmet Uluçay’ı bu kadar değerli yapan şey tüm insanlarda potansiyel olarak var olan, ancak yaşadığımız yüzyılda geçer akçe olmayan “sahicilik”tir. Kitle iletişim teorilerinde çok bilinen Marshall McLuhan’a ait “Araç mesajdır” sözünü tersinden okutabilen bir sanatçıdır Ahmet Uluçay. O kendi mesajını araca mahkum etmemiş, derdini anlatabilmek için tüm imkanlarını zorlayarak aracın sınırlarını genişletmiştir. Sıfır imkanla geliştirdiği yöntemleri, bugün bir çok 3D animasyon şirketi o kalitede yapamaz. Peki o, bu yöntemi nasıl geliştirdi, çok mu zor bir şeydi bunu yapmak? Hayır, aksine çok yalın bir şeydi. Onun bir derdi, bir mesajı vardı ve onu aktarmalıydı; hepsi buydu ve gerisi teferruattı. O fikrini mümkün kılmak için kendi imkanlarını geliştirdi ve bunu da becerdi. Dışarıdan bakıldığında hep fakir ve sıkıntı çeken bir sinemacı olarak algılandı. Ancak, öyle değildi; onun asıl sıkıntısını çektiği şey, derdini anlatamamaktı. Derdini anlatamamanın verdiği sıkıntının yanında parasızlık ve yokluk hiç sayılırdı. Modern dönemde artık bu minval üzere sanatçılar maalesef çok az. Onun için Ahmet ağabeyi tanımış olmak benim için önemli bir imkandı. Bu büyük çöl yolculuğunda önden gidenler, arkadan gelenlere hep cesaret ve güven verir. Benim için de öyle oldu. Bana tam bağımsız sinemacılığın nasılını öğretti.
Paylaş
Tavsiye Et