GÜNÜMÜZDE rekabet gücünün bileşenleri arasındaki denge bir kez daha değişiyor. Daha önceleri rekabet gücünü uzmanlaşma, doğal kaynaklar ve ulusal tasarruf düzeyinin belirlediği vurgusu ön plandaydı. Günümüzdeki gelişmeler ise bu unsurların arka plana kaymasına neden oluyor. Üretim paradigmasının küreselleşmesiyle birlikte uzmanlaşmanın, serbest ticaret ve rekabet sayesinde doğal kaynakların ve nihayet dünyadaki tasarruf fazlalığı nedeniyle ulusal tasarrufların nispeten telafi edilebileceği bir dönem yaşanıyor. Bugün rekabette ağırlık teknoloji paradigmalarına, toplumsal organizasyonlara ve yönetişim kapasitesine kayıyor. Böyle bir durumda, bir ülkedeki girişimcilik ortamı ve girişimcilik kalitesi en büyük mukayeseli üstünlük alanı olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye, girişimcilik ortamı ve girişimci kalitesi açısından ciddi manada sıkıntı içerisinde. Özellikle bu çağda girişimcilik hesap kitap (matematiksel düşünme ve risk mühendisliği) ile dünya bilgisi ve görgüsü (entelektüel vizyon) gerektiriyor. Burada ekonomik yapıdan, kişiye özel koşullardan ve ilgili ülkedeki iş yapma zihniyeti ile kültüründen kaynaklanan birçok husus söz konusu. Bize göre Türkiye’nin belini büken ise bu üç faktörden ekonomi ve ekonomi yönetimiyle ilgili olanı.
Girişimcilikte sağlanması gereken çevresel faktörler şöyle sıralanabilir:
a) Makro ekonomik istikrar ve dengenin temini: Makro ekonomik dengeden kasıt; fiyat istikrarının, bütçe ve dış ödemeler dengesinin, adil bir gelir dağılımının, yüksek istihdam ve düşük işsizliğin tesis edilmesidir. Makro ekonomik dengesizlik; üretimde, kıt kaynakların tahsisinde ve gelir dağılımında sorunların yaşanması, belirsizliğin ve öngörülemezliğin yaygınlaşmasıdır. Bu yüzden kalıcı bir makro ekonomik dengesizlik halinde bir girişimcilik ortamının oluşması, böylece üretim sorununun çözülüp sermaye birikiminin sağlanması imkânsızdır.
b) Rekabet ve iyi yönetişim ortamının sağlanması: “İyi yönetişim” olarak tanımlanan mülkiyet hakları rejimi kurulmalı; şeffaf, adil ve tarafsız bir hukuki ortam temin edilmelidir.
c) Piyasaya giriş ve çıkış serbestîsinin sağlanması: Piyasalar kadın, erkek herkese açık olmalı ve ayrımcılık yok edilmeli; gözlenen mali, cezai ve bürokratik engeller caydırıcı olmaktan çıkartılmalı. Böylece kârlılığın yüksek olduğu alanlara giriş kolaylaşacağı gibi, etkin olmayan şirketlerin piyasada zaman ve kaynak israfına neden olacak şekilde varlığını sürdürmesi de ortadan kalkacaktır.
d) Risk ve ödül arasında denge kurulması: Yukarıda girişimciliğin belirsizlik içerdiği ve risk almayı zaruri kıldığı ifade edildi. Buna rağmen risk almak, kumar oynamak anlamına da gelmez. Bu meyanda bir ülkedeki siyasi ve iktisadi düzen başıbozuk, iş ahlakı geri plana itilmiş, kural ve kaideleri ötelenmiş bir vahşi kapitalizme emanet edilirse girişimcilik rasyonel akılla üstlenilecek bir sosyal ve iktisadi davranış olmaktan çıkar. Getiri ihtimalinin yanısıra muhtemel risklerin de belli olmadığı bir ortamda girişimcilik ölür, yapılan girişimcilik ise “garantili” alanlara kayar ki bu tür ortamların tipik özelliği lobicilik ve rantiyeciliktir.
e) Finansmana erişim kolaylığı: Finansmana erişim, büyümenin olmazsa olmaz koşulu. Fakat risk sermayesi piyasasının gelişmemesi ve bankaların riskli krediler vermekten giderek daha fazla kaçınması, pek çok Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletme (KOBİ)’nin finansman güçlükleri yaşamasına neden oluyor. Bu noktada girişimcinin kolaylıkla ulaşabileceği ve yeterince çeşitlendirilmiş, sürekliliği sağlanmış, ucuz finansal kaynakların varlığı önemli.
f) Piyasa esnekliklerinin temini: Piyasaların yeterince esnek ve rekabetçi olması, aralarında etkin bir akışkanlık ve iletişimin sağlanması gerekir.
g) Düzenleyici ortamın kalitesinin artırılması: İdari düzenlemelerin iyileştirilmesi yönündeki çabalara rağmen, Türkiye de dâhil olmak üzere birçok ülkede işletmeler, bürokrasinin işletme yönetimi açısından hâlâ büyük bir engel oluşturduğuna dikkat çekiyor.
h) Vergilendirmenin adil, basit, tabana yayılmış ve düşük olması: Makro ekonomik ortamı bozuk ülkelerde işletmeler çareyi kayıt dışına kaçmakta buluyor. Bu noktada vergiler bilhassa ön plana çıkıyor. Kaliteli ve adil yönetişimi hayata geçirerek üretim ve ticaretten yani gelir üzerinden vergi toplama kapasitesini kaybeden devletlerde vergi, tarih boyunca sömürüye ve toplumun üretken gücünü iğdiş eden bir “salmaya” dönüştü. İbn-i Haldun ünlü eseri Mukaddime’de, buna mahal vermemek için minimal devlet ilkelerini gündeme getirir. Devletin vergi oranlarını yükseltmekle vergi gelirlerini arttıramayacağını vurgulayan İbn-i Haldun, vergi yükü artınca vatandaşların çalışma ve kazanma arzularının azalacağını ifade eder. İbn-i Haldun’a göre vergiler artınca pazarlara kesat gelir, teşebbüs şevki kaybolur, en acısı da bu hal umranın çözüldüğünü ve çökmekte olduğunu ilan eder. Bunun zararı ise hanedanlığa ait olur. Bu vaziyet devlet izmihlale uğrayana kadar devam eder. Haldun’un 1100’lü yıllarda ortaya koyduğu bu gerçeği, 1980’li yıllarda dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan’a danışmanlık yapan Art Laffer savunmuş ve “Üretim ekonomisinin geliştirilmesi için vergi oranlarının düşürülmesi gerekir” tezini Reagan’a kabul ettirmişti.
i) Nitelikli işgücüne erişim: İşgücü piyasasındaki darboğazlardan kurtulmak için, işçilerin becerilerini artırmaya yönelik çabalar yoğunlaştırılmalı. Böylece girişimciliğin önündeki en büyük engel olan emek-iş uyumsuzluğu da azalacaktır. Bu hususun eksik kaldığı ülkelerde “işsizlik ve mesleksizlik” bir arada yaşanıyor. Bu sebeple şirketler nitelikli beşerî sermaye istihdamındaki açığı kapatamazken, çalışanlar da kaliteli bir hayatı idame ettirecek kadar gelir getiren biri iş bulamıyorlar.
j) Firmalar arası işbirliğinin tesisi: Büyük ve küçük ölçekli işletmeler arasındaki ittifaklar, yenilikçi ekonomide gerekli esnekliği ve daha büyük pazarları ele geçirmek için kritik ölçeği kazanmak bakımından giderek daha fazla önem kazanıyor. Büyük ölçekli işletmeler yeni pazarlara, teknolojiye ve yeniliklere daha rahat erişim sağlayabilirken; küçük ölçekli işletmeler ise finans, bilgi ve iletişim ağlarından daha kolay yararlanabiliyor.
k) Girişimcinin kapasitesinin artırılması: Girişimci yeterli zamana, azme, cesarete ve yaratıcılık kabiliyetine sahip olmalı. Ancak bunun için de işletmelerin bilgiden ve uluslararası fırsatlardan yararlanmalarına yardımcı olunmalı. Girişimcilerin iç pazarın sunduğu imkânlardan yararlanmaları ve acımasız rekabet koşullarına uyum sağlayabilmeleri için yenilikler yapmaya ve uluslararasılaşmaya teşvik edilmeleri gerekiyor. Bunun için işletmelerin bilgiye, eğitime ve birinci kalitede destek hizmetlerine erişimleri sağlanmalı.
Girişimcilikte kişisel faktörler de elbette göz ardı edilemez. Öncelikle üretim aşamasında, ürünün/hizmetin üretimiyle ilgili teknik bilgiler ve girişimle ilgili yasal mevzuat hakkında bilgi edinilmeli. Girişimcinin, çalışanlar ve yöneticiler arasında motivasyon sağlayabilecek yöneticilik yeteneklerine sahip olması; çalışanlarının eylemlerini girişimin ortak hedefine yönlendirebilmesi ve bu hedefe ulaşmada ortaya çıkabilecek motivasyon sorunlarına çözüm bulabilmesi önemli. Zira girişimin başarısı, çalışanların girişimin amacını gerçekleştirecek yönde eylemlerde bulunmalarıyla sağlanabilir. Ayrıca amaçlara ulaşmak için sistematik bir inceleme yapılarak hedeflerin somut kriterlerle tanımlanıp sıralanması da gerekiyor. Keza girişimcinin iş süreci boyunca hangi aşamada bulunduğunu saptamak için, belirlenen hedefleri yakalamada ne ölçüde başarılı olduğunun değerlendirmesini sık sık yapması da esas. Hedefleri gerçeğe çevrilebilecek stratejileri üretebilmek amacıyla sürekli yaratıcı olunmalı, alandaki gelişmeler sürekli takip edilmelidir.
Girişimci, ulaşılması herkes için mümkün olmayan bilgi, fikir ve düşüncelere kolaylıkla ulaşabilmeli. Bunun için bilgi sağlayabilecek insan ve kurumlarla gelişmiş bir iletişim ağına sahip olunmalı. Zamanı en verimli şekilde yönetmek için planlamalar yapılmalı. Sorumluluk alma yetisine ve risk alabilme cesaretine sahip olunmalı. Riskleri paylaştırmak ve girişimin hedeflerini kolaylaştırmak için başkalarını ikna edebilme özelliği edinilmeli. Sürekli kendini geliştirme arzusu taşınmalı, yeniliklere uzak kalmamalı. Bir girişime başlamadan önce, yükselen ve gerileyen sektör analizleri yapılmalı, arz ve talebin ne yönde gelişeceği belirlenmeli. Girişimcinin hedeflediği gelir, işin sermaye yapısına bağlı olarak değişim gösterir. Girişimcilik faaliyetlerinde temel amaç kâr etmektir fakat girişimci faaliyetlerinin zarar etme riskini de üstlenmeli. Bu bağlamda girişimcilik, sağlam bir risk alma becerisi olarak da tanımlanabilir.
Paylaş
Tavsiye Et