ÇALIŞMA ya da iş sahibi olma insanın salt ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaz. Bunun ötesinde kişinin yaptığı iş, ürettiği mal ya da hizmet üzerinden yeryüzünde varlığını anlamlandırmasına ve bu anlamlandırma üzerinden hem kendilik değerini yükselterek yüksek özdeğere sahip olma psikolojik ihtiyacını, hem de toplum içerisinde yer edinme ve iş üzerinden insanlarla ilişkiler kurabilmeye zemin hazırlayarak toplumla uyum içinde bütünleşebilme sosyal ihtiyacını karşılar.
İşsizlik hakkında önemli çalışmaları bulunan Marie Jahoda’ya göre bir kimlik, yaratıcılık ve üstünlük kaynağı olan iş; sosyal etkileşim için fırsatlar yaratması, zamanı yapılandırması, amaç kazandırması, insanları aktif kılarak onlara toplumun önemli üyeleri olduğu duygusunu yaşatmasıyla, sosyal ve psikolojik katkılar sağlayan bir alandır. Bu nedenle iş kaybı veya işsizlik, kişinin sadece ekonomik olarak değil, psikolojik ve sosyal anlamda da ihtiyaçlarını karşılayamayıp maddi olduğu kadar manevi olarak da gerilemesine yol açmakta, belki maddi kayıptan çok daha zor telafi edilir problemlere sebep olmaktadır. Yakın zamanda bütün dünyayı saran işsizlik probleminin ülkemizde de önemli bir gündem olduğu gerçeği göz önünde bulundurularak işsizliğin psiko-sosyal boyutlarını irdelemeye çalışalım.
İşsizlik Bir Kısır Döngü
İşsizlik ya da ekonomik krizlerin tetiklediği işsizlik korkusu, bireylerin geçmişten başlayarak bugünlerini ve yarınlarını etkileyen önemli bir durumdur. Kişinin bugün yaşadığı işsizliği algılamasında ve anlamlandırmasında geçmişte yaşadığı ya da şahit olduğu işsizlik tecrübelerinin çok önemli etkileri vardır. Nitekim Amerikan Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu (NBER)’nun geçen Eylül ayında yayımladığı ve 1972-2006 tarihleri arasındaki verileri ele alan bir rapor, erken gençlik döneminde yaşanan oldukça ağır tek bir yılın bile kişinin temel değerleri ve davranışlarında kökten değişim meydana getirmekte yeterli olduğunu ortaya koyuyor. Buna paralel olarak 1972’den sonraki ekonomik darboğaz dönemlerinden geçen 18-25 yaşlarındaki gençlerin davranışlarına ilişkin bir araştırma ise bu gençlerin hayatta başarının çabadan çok şansa bağlı olduğuna inanma eğiliminde olduğunu gösteriyor. İşi, işsizliği, çalışmayı ve başarıyı bu çerçevede ele alan bir kişinin iş bulmak için kişisel gayret ve azmini sonuna kadar göstermesi ve sürdürmesi mümkün olmayacağından bu durum işsizliğin devam etmesi sonucunu doğuruyor. Nitekim yapılan çalışmalar işsiz bireylerin psikolojik olarak kendilerine olan güvenlerini kaybettiklerini, algılanan yeterlilik ve özyeterlilik düzeylerinde azalma yaşadıklarını, hayata tatminlerinin azaldığını, depresif duygularının arttığını, stres düzeylerinin yükseldiğini, genel olarak sağlık ve iyilik hallerinde önemli bir düşüş yaşandığını, umutsuzluk ve çaresizlik içine girdiklerini, içine kapanma ve yalnızlık duygusu hissettiklerini, özsaygılarının zedelendiğini gösteriyor.
Konuyla ilgili yapılan çalışmalar psikolojik olarak bunları yaşayan bireylerin büyük çoğunluğunun sosyal olarak toplumlarından ve çevrelerinden çekilme eğilimi gösterdiklerine dikkat çekiyor. İşsizlik sürecinde ailesinin ve çevresinin tutumlarının olumsuzlaştığını, toplum baskısını duyumsadığını, aile huzurunun bozulduğunu, kendisinin de ailesine karşı tutumlarının olumsuzlaştığını ifade eden işsizlerin oranı oldukça yüksek. Yani birey, işsizliği sadece kendi içinde ve kendi etkisiyle yaşamıyor; yaşadıkları üzerinde çevresi de olumsuz etkide bulunuyor ya da birey yaşadıklarından dolayı çevresine karşı olumsuz davranışlar geliştiriyor.
İşsizlik ve Ruh Sağlığı
Psikolojik ve sosyal anlamda bunları yaşayan işsiz bireylerin işi olanlara göre daha fazla sağlık sorunları ile karşı karşıya kaldıkları, daha fazla endişe ve depresyon içinde oldukları, yüksek düzeyde sigara kullanımı ve intihar oranlarına sahip oldukları belirtiliyor. Konuyla ilgili yapılan bir araştırmada (60 günden uzun süre işsiz kalmış olan) işsizlerin çalışan bireylere oranla, çok ciddi şekilde anksiyete (aşırı kaygı), depresyon, somatik rahatsızlıklar, düşmanca duygular ve paranoid rahatsızlıklara sahip oldukları gözlendi. Buna ek olarak, 4-5 aydır işsiz kalan bireylerin, göstermiş oldukları kaygı belirtileri, 2 aydır işsiz kalanlara göre daha yüksek seviyede görüldü.
Bütün bunların yaşanması işsizleri kısır bir döngüye sokuyor. İşsiz bireyler işsizlik yüzünden ortaya çıkan problemler sebebiyle de iş bulamıyor. İşsizlik halinin uzamasının iş aramada daha az çabaya, iş bulma beklentisinde azalmaya, iş bulma konusunda olumsuz tutumlar içine girmeye ve hatta işgücü piyasasından çekilmeye bile neden olabileceğinden bahsediliyor.
İşsiz Bireyin Çevresinde Olmak
İşsiz birey bunları yaşarken ailesi de işsiz bireyin durumundan ve davranışlarından oldukça etkileniyor. Konuyla ilgili yapılan bir araştırma işsiz bireylerin eşlerinin işsiz bireylerle aynı ölçüde, hatta bazen daha yüksek oranda depresyona girdiklerini gösterdi. Bir başka araştırma ise işsiz ebeveynlerin çocuklarının, diğer çocuklara oranla daha yüksek düzeyde okulda geri kalma, sınıfı tekrar etme ve endişe bozukluğu gösterme problemleri yaşadıklarını gösteriyor.
Bunda da Bir Hayır Var (mı)?
Her ne kadar ekonomik kriz ve işsizlik insanın hayatında oldukça önemli olumsuz etkilere yol açsa da bu süreci güçlü ve sağlıklı bir şekilde atlatanların kişisel gelişimlerinde dikkate değer katkılara da sebep olabiliyor. Nitekim araştırmalar kriz döneminde işsizlik yaşayan insanların ilerleyen yıllarda oldukça tutumlu bir hayat sürdürdüklerini, küçük şeylerden mutlu olabildiklerini gösteriyor. Yine bazı danışmanlık şirketleri, kriz sonrasında bireylerin aile ve arkadaşlarıyla birlikte vakit geçirmeye paradan daha fazla önem vermeye başladığını gösteren araştırmalar yayımladı.
Son olarak krizin ve onun getirdiği işsizliğin bir başka katkısının da insanlar arasındaki empatinin ve anlayışın artması olduğu söylenebilir. Nitekim tarih boyunca refah zamanlarında birbirlerinin üstüne basarak yükselen insanlar zorluk zamanlarında birbirlerine el vererek yükselmek zorunda kalmışlardır. Bu nedenle kriz zamanları, birbirimize tutunmamız ve el uzatmamız, birbirimizi dinlememiz ve anlamamız için en güzel ve kıymetli zamanlardır.
Paylaş
Tavsiye Et