Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
BİZİM AVRUPA
HEPİNİZ iyi biliyorsunuz ki biz sömürücüleriz. “Yeni Dünyalar”ın önce altın ve gümüşünü, sonra da petrolünü aldık ve eskimiş şehirlerimize taşıdık. Sonuçlar mükemmeldi şüphesiz: Saraylarımız, katedrallerimiz, sanayi merkezlerimiz. Dahası, herhangi bir kriz baş gösterecek olduğunda, sömürge pazarları, krizin zararlarını hafifletmek veya yönünü çevirmek için emre amadeydiler. Zenginliklerle patlayıncaya kadar tıkınmış Avrupa, hukuken kendi halklarının hepsine insanlık haklarını bağışladı. Avrupalı olmak suç ortağı olmakla eşanlamlıdır, zira sömürünün nimetlerinden istisnasız hepimiz yararlandık. Bu şişko ve soluk benizli kıta, sonunda, Fanon’un son derece doğru biçimde nitelendirdiği gibi “narsizm (kendine aşık olma)” hastalığına tutulmuştur. Cocteau’ya bile (1889-1963 Fransız sanatçı Ç.N.) Paris’ten gına gelmiştir: “Her zaman sadece kendinden bahseden bu şehir…”. Avrupa sanki başka bir şey mi yapıyor? Ya Avrupa’nın yarattığı ve onu aşan canavar Kuzey Amerika’ya ne demeli? Ne safsata: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, aşk, namus, vatan, ve daha bilmem neler! Bu büyük kelimeler bizi ırkçı bir söylemi sürdürmekten alıkoymadı; pis Zenci, pis Yahudi, pis Arap dedik durduk. Ahlaklılarımız, liberal ve ılımlı olanlar –hülasa yeni sömürgeciler– bu tutarsızlık ve çelişki karşısında sarsılmış gibi yaptılar. “Hata” veya “talihsizlik” dediler. Bizden ırkçı bir hümanizmden daha tutarlı bir tavır beklemeyin boşuna. Zira Avrupalı ancak esirler ve canavarlar üreterek kendini adam yerine koyabilir. Dünyada bir “yerli varlığı” olduğu müddetçe bu sahtekarlığın saklı kalması mümkün değildir. İnsan teki kavramında daha realist uygulamalarımızı gizlemeye elverişli soyut bir evrensellik postulası bulduk: Denizaşırı yerlerde aşağı bir insan türü vardı ve sayemizde, belki de bin yıl sonra bize ulaşabilecekti. Kısacası aşağı türle seçkin tür karıştırılmamalıydı. Bugün yerliler kendini gösteriyor, böylece bizim bağnaz kulübümüzün zaafı da ortaya çıkıyor: Onlar sadece sefil bir azınlıktan başka birşey değildi. Daha kötüsü; madem ‘öteki’ bize düşmandı, açıkça gösterdiğimiz gibi biz de insan soyunun düşmanı olmalıydık. Böylece seçilmiş, üstün bizler, kendi hakiki tabiatımızı ifşa ediyoruz: Biz bir çeteyiz! Üstün değerlerimiz ise kendilerini ufuklara taşıyan kanatlarını kaybediyor. Onlara yakından bakınca kimse, kana bulanmamış birşey bulamıyor.
Jean-Paul Sartre, Eylül 1961, Frantz Fanon’un, Damnés de la Tere (Yeryüzünün Lanetlileri) adlı kitabına yazdığı önsözden.

Paylaş Tavsiye Et