ALMANYA’NIN Bayern eyaletinde 21 Eylül Pazar günü yapılan seçimlerde Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU), oyların %60,7’sini alarak birinci oldu. Federal hükümetin başında bulunan Kızıl-Yeşil koalisyonunun Bayern’deki oyları ise %27,3’te kaldı (SPD: %19,6, Yeşiller: %7,7). Bu sonuçlara göre eyalet parlamentosunun 180 sandalyesinin partilere göre dağılımı şöyle gerçekleşti: CSU 124 milletvekili, SPD 41 milletvekili, Yeşiller ise 15 milletvekili.
Aslında alınan sonuçlar Bayern’lileri ve Alman kamuoyunu pek şaşırtmadı. Seçim öncesi yapılan kamuoyu yoklamaları da CSU’nun galibiyetini önceden ilan ediyordu. Zaten Bayern, kimi zaman koalisyonlarla, kimi zaman da tek başına iktidarlarla, kırk yıldır CSU tarafından yönetilen bir eyaletti. Ancak muhalefet partileri en azından CSU’nun üçte iki çoğunluğu elde etmesinin önüne geçmeye çalışıyordu. Kısmen Federal hükümetin politikalarına karşı duyulan genel hoşnutsuzluk, kısmen de seçime katılım oranlarının düşük olması muhalefetin bu amacına ulaşmasını engelledi. 9,1 milyon kayıtlı seçmenin sadece %57,3’ü sandık başına gitti. Bu oran 1998 seçimlerindeki %69,8’lik oranla karşılaştırıldığında oldukça düşüktü. Oy sayısı olarak bakıldığında CSU 1998’e göre 235 bin daha az oy almıştı; ancak katılımın düşmesi oranlarda böyle bir tabloyu ortaya çıkarttı. 1998’deki katılım oranlarının 2003’e göre daha yüksek olmasında önemli bir saik de 1998 seçimlerinin federal seçimlerin hemen arifesine denk düşmesiydi. Seçimlerin federal seçimler için bir kamuoyu yoklaması olarak algılanması ve bu eyaletin başbakanı Stoiber’in şansölyelik adaylığı 1998 seçimlerine damgasını vurmuştu.
İktidardaki SPD açısından Bayern seçimleri tam bir hezimetti. Çünkü SPD yalnızca %9,1’lik genel bir oy kaybına uğramakla kalmadı; bölge bölge bir analize tâbi tutulduğunda her yerde oy kaybettiği görüldü. Hem Protestan bölgelerde, hem Katolik aşağı Bayern’de; hem şehirlerde (Nürnberg: -12,2; Münih: -2,9), hem de kırsal kesimlerde ağır oy kayıpları yaşadı. Schröder seçim yenilgisinin sorumluğunu şu sözlerle üstleniyordu: “Hükümet olarak zorlu reform tartışmalarının ortasında bulunuyoruz. Bu tartışmalar da doğal olarak endişelere yol açmaktadır.”
Öte yandan Yeşiller, oy oranlarını %2 civarında artırmış olmaktan dolayı hayli memnunlar. Bu durum Yeşiller’in Alman politik sahnesine çıktıkları günden bu yana küçük adımlarla ama istikrarlı bir şekilde ilerlemelerinin bir uzantısı olarak değerlendiriliyor. Son federal seçimlerde de Yeşiller, oy oranlarını SPD’nin oy kaybını kısmen telafi edecek şekilde artırdılar ve böylece Kızıl-Yeşil koalisyonu parlamentodaki çoğunluğunu korumayı başardı.
Liberal Parti (FDP) ise şu dönemde bir kez parlamento dışında kaldıktan sonra parlamentoya tekrar girebilmenin zorluklarını yaşıyor. Oy oranı %0,9 artmış olsa da FDP, %2,6’ya pek sevinemiyor. FDP’nin adayı Max Stadler, oy oranlarındaki düşüklüğü seçimin Schröder’e karşı bir seçime dönüşmüş olmasına bağlayarak bu politikadan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
Gerçekten de Hıristiyan Demokrat Birlik’in 2002 Federal Seçimleri’ndeki şansölye adayı Edmund Stoiber, eyaletteki bu seçimi Başbakan Schröder’e karşı sadece 6000 oyla kaybettiği federal seçimlerin rövanşına dönüştürdü. Stoiber bu sonuçlarla üçüncü kez Bayern başbakanı oldu. Üstelik Federal Almanya’nın tarihinde ne bir eyalet seçiminde, ne de federal seçimde hiçbir partinin elde edememiş olduğu üçte iki parlamento çoğunluğuyla... Her ne kadar CSU Bayern’de geleneksel olarak güçlü olagelmişse de, bu seçimlerde oy oranını %7,8 daha artırmış olması Federal hükümetin politikalarından memnun olmayan bazı Almanların oylarını da aldığını gösteriyor. Zaten Stoiber, seçim kampanyasında Schröder’in politikalarına yoğun eleştiriler yöneltmiş; hatta tüm seçim kampanyası boyunca eyalet başbakanlığı yarışında rakibi olarak Franz Maget’yi değil, Schröder’i hedef almıştı.
Bayern seçimleri hem eyalet çapında, hem de Almanya’da ciddi sonuçlar doğuracağa benziyor. Eyalet çapındaki sonuçların en önemlisi, Bayern seçmeninin CSU’yu Federal Almanya tarihinde hiçbir partiye verilmemiş bir yetki ile donatmış olması. CSU’nun üçte iki parlamento çoğunluğu elde etmiş olması muhalefetin elinden pek çok denetim mekanizmasını alıyor. CSU bu sandalye sayısı ile eyalet anayasasının değiştirilmesinden, parlamentodaki bütün komisyonların başkanlıklarını elde etmeye varıncaya kadar pek çok yetkiyi elinde toplamış oluyor. Bu ezici galibiyetle birlikte muhalefetin parlamentoyu olağanüstü toplantıya çağırma veya bir bakan hakkında gensoru önergesi verme yetkisi bile kalmadı.
Seçimlerin esas etkisi ise, şüphesiz Almanya çapında olacak. Bayern seçimleri Hıristiyan Birlik’in, eyaletlerin temsilcilerinden oluşan senatodaki (Bundesrat) sandalye sayısını değiştirmedi. Fakat Hıristiyan Birlik, senatoda zaten güçlü bir konuma sahipti ve FDP ile birlikte hareket ettiğinde senatoda çoğunluğu elde ediyordu. Bu sonuçların ardından CDU’nun ve Hristiyan Birlik’in başkanı Angela Merkel hükümetin politikalarını bloke etmeyeceklerini yinelemiş olsa da, senatodaki Siyah-Sarı çoğunluğunun hükümetin elini ciddi şekilde zayıflattığı bir gerçek. Zira parlamentonun iç politikaya ilişkin hemen bütün kararları senatonun onayından sonra yürürlüğe giriyor. Hükümetin şu sıralarda senatoya en çok ihtiyaç duyduğu konu ise yürürlüğe koymaya çalıştığı vergi reformu. Schröder kendi partisi içindeki muhalefete rağmen, vergi reformuna bir an önce işlerlik kazandırmak istiyor.
Seçim sonuçları Hıristiyan Birlik içinde 2006 yılı seçimlerinde başbakan adayının kim olacağı tartışmalarını da alevlendirdi. Gerçi Bayern seçimlerinin hemen arkasından, 23 Eylül’de yapılan CDU kongresinde Merkel’in parti başkanlığı %90’ın üzerinde bir oranla tekrar teyit edildi; ama Stoiber’in de partisi CSU ile iki gün önce böyle büyük bir başarı elde etmiş olması, 2002 seçimlerinde olduğu gibi, Stoiber’in bir kez daha Birlik’in başbakan adayı olması ihtimalini gündeme getirdi. Parti başkanı ile başbakan adayının farklı kişiler olması Alman politikasına yabancı bir olgu değil. 1994 seçimlerinde de SPD’nin başkanı Oskar Lafontaine iken, Gerhard Schröder kendi eyaletindeki seçimleri büyük bir oy farkı ile kazandığından SPD’nin başbakan adayı olmuştu. Ancak daha sonra bu tandem, Lafontaine’le Schröder’in farklı yönlerde pedal çevirmelerinden dolayı yürümediğinden Lafontaine inmek zorunda kaldı. Stoiber’in durumunda unutulmaması gereken nokta ise, onun zaten bir federal seçim kaybetmiş olmasıdır. Ayrıca 2006’daki seçimlere kadar Bayern seçimlerinin üzerinden üç yıl geçmiş olacağından, bu seçimlerin oluşturduğu psikolojik ortam büyük ölçüde kaybolacaktır. Bu da CDU’nun, bir kez daha, kardeş partisi CSU’nun liderliğinde seçime gitmek istemesi ihtimalini zayıflatıyor. Nitekim CDU’nun kurmayları da Birlik’in başbakan adayı konusunda şimdiden spekülasyon yapılmasına karşı çıkıyorlar.
Bayern’deki son eyalet seçimlerinin Stoiber açısından büyük bir zafer olduğuna şüphe olmasa da, bu başarının 62 yaşındaki Stoiber’i bir sonraki federal seçimlerde tekrar Schröder’in rakibi yapmaya yetip yetmeyeceği kesin değil. Ancak kesin olan bir şey var ki; bir kez daha Bayern başbakanı seçilmek Stoiber’i tatmin etmeyecektir.
Paylaş
Tavsiye Et