Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Dosya
Rus kimliği: Bir bedende iki ruh
İbrahim Zeyd Gerçik
RUSYA 16’ncı yüzyılda kendisini Bizans’ın mirasçısı “Üçüncü Roma” olarak tanımladı; Avrupa Katolik Dünyasına karşı Ortodoks Hıristiyanlığın birleştirici ve koruyucu gücü olarak ilan etti. 18’inci yüzyılda bu misyona tüm Slavları birleştirme ülküsünü ekledi. 20’nci yüzyılın başında Avrupa’ya karşı muhalifliğini, Batı’nın kendisine yönelttiği bir eleştiri olan Marksizmi model alarak sürdürdü. 21’inci yüzyıla ise Avrasyacı bir kimliği oluşturma misyonuyla girdi.
Rus milleti, kökenleri, coğrafyası ve komşularıyla Asyalı; sahip olduğu dini arka plan ve Avrupa tarihiyle olan bin yıllık ilişkisi itibarıyla da Batılıdır. Milletlerin karakterleri üzerine yaptığı çalışmayla tanınan Fransız yazar Andre Siegfried’in Rus milletini tanımlamasına kulak verelim: “Rus’un en Asyalı niteliklerinden biri, onun büyük sabrı, dayanıklılığı, acıya olan mukavemetidir. Rus ıstırap çekmesini bilir ve yaşamın haşin, hatta belki zalim oluşundan ne hayrete, ne de öfkeye kapılır. Bu davranış, kötü hava koşullarından, istilalardan, dünyanın bu parçasındaki tarihsel gaddarlık geleneğinden doğan çetin sınavlara asırlık alışkanlıklardan gelmektedir. Doğulu ve Batılı etkilerin karışımı Rus insanının kişiliğinde dengesizlik doğurmuştur. Birbirine zıt yetilerin kaynaşmış olması nedeniyle Rus’ta daima fanteziye kaçan aşırı bir taraf vardır. Ferdiyetin temeli olan özel mülkiyet anlayışı herkeste olduğu gibi Rus’ta da vardır; fakat bu anlayış onda asla bir inanç durumuna gelmemiştir. Rus sanki mülk sahibi olmakla haksız bir iş yapıyormuş gibidir; daha ihtilalden önce bu anlayış onda bir rahatsızlık, bir vicdan azabı uyandırmaktaydı. Batı Avrupalı bir insan için mülkiyet kutsaldır. Bir Rus, mülkünü kutsal saymaz; dünya malına sahip oluşunu haklı gösteren ideolojik bir mazerete sahip değildir. Rusya’da bozkırların nasıl çerçevesi, sınırı yoksa, zamanın da çerçevesi yoktur. Rus zaman anlayışı açısından bohemdir. Batılı anlamda disiplinli bir zaman anlayışı sergilemez.”
Benzer tespitlere Cemil Meriç’in Rus aydını üzerine yaptığı incelemede ve Stefan Zweig’in Dostoyevski üzerine yazdığı eserde de rastlamak mümkün.
Meriç, Mağaradakiler adlı eserinde 19’uncu yüzyıl Rus aydını için şu tespitlere yer verir: “Rus aydını dogmatiktir. Rus ruhuna tıpatıp uyan bir dogmatizm. Her hakikat, bir nasstır Rus aydını için; kısmî ve izafî hakikatler bile. Ama daima mutlak’a ve cihanşümula tutkun. Nispî ile ezeliyi, özelle geneli ayıramaz. Sevgilerinde de, kinlerinde de aşırıdır. Rus aydınının bariz vasfı metanet, mertlik ve yarı Asyalı kaderciliğidir. Rus, Roma’nın mülkiyet anlayışının yabancısıdır. Ruslar burjuvaziye anadan doğma düşmandırlar. Kapitalizmden ürkerler. Rus aydını popülisttir. Popülizm Rus halkına inanıştır. Yaratıcılık payesine yükselen aydınlar bile yalnızlıktan, köklerini kaybetmekten şikayetçidirler. Tolstoy ve Dostoyevski böyle bir ruh haleti içindedir: Halka dönüp, halkın içinde kaybolmak. Popülizmin kaynağında, üstün sınıfın aşağı sınıfa karşı işlediği hatadan pişman olma hissi vardır. Romanof’lardan beri Rus toplumu bir dengeye varamamıştır. Batı’nın hiçbir kavmi böyle bir ümitsizliğe aşina değildir. ‘Nadim olan soylu’ Rusya’ya has bir tiptir.”
Şimdi de Zweig’e bakalım: “Rus, hayatın tümünü istemektedir; yalnızca hayatın gölgesini ve silik bir kopyasını değil, yalnızca dış gerçeği değil, mistik ve asli bütünü, evrensel kuvveti istemektedir. Dostoyevski’nin kahramanlarının kendi kendine eziyet eden yüce ruhları vardır. Hoşnut olmak, mutlu olmak onları hiçbir şekilde ilgilendirmez. Zengin olmak istemek şöyle dursun, zenginliği hor görürler. Onlar her şeye yeniden başlayan insanlardır. Dünya her birinde yeniden kurulmaya başlamaktadır. Her biri Lenin ve Troçki gibi, dünyayı yeniden kurma görevinin kendisine verildiğini sanır. Ölçüsüz, aşırı insanlardır. Her türlü sınırı aşarlar; arzudan pişmanlığa, pişmanlıktan harekete, suçtan itirafa, itiraftan coşkunluğa doğru atılırlar.”
Mehnert “Rusya’daki İnsanlar” adlı makalesinde, Rus kişiliğini bir bedende iki ruh olarak tanımlar: “ Rus ateşlidir, birdenbire coşar; taşkınlıklar, kendini tutamayıp çok şiddetli hareketler yapar. Sevgiyle nefret, iyi kalplilikle zalimlik, şehevî çılgınlıkla keşişlik, günahkarlıkla mübareklik. İşte Rus’un çift değerli kişiliği.”
Rus kişiliği üzerine bilimsel bir araştırma Amerikalı sosyolog Alex Inkeles tarafından 1967 yılında yayınlanmıştır. Alex Inkeles Rus kişiliğinin özelliklerini şöyle özetler: “Ruslar diğer kişilerin fikirlerine saygı göstermeden yüz yüze ilişkilere gerek duyarlar. Amerikalılara oranla daha duygusaldırlar. Anlamlılık ve duygusal canlılık başlıca özellikleridir. Gruptan; bağlılık, içtenlik ve saygı gibi tepkiler beklerler. Her düzeyde bağımlılık gereksinimi gösterirler. Birincil ilişkilere ve arkadaşlığa önem verirler. Metodik olmayan rahat bir yapıya sahiptirler. Bağlanma, birlikte olma gereksinimi en güçlü özellikleridir. Bununla bir kimsenin başkalarıyla yoğun etkileşimi, doğrudan yüz yüze ilişkileri anlaşılır. Grup üyeliğine derin bir kabul gösterirler. Başarı duygusu ve otonomi yoktur. Davranışlarda tipik kutuplaşmalar ve ikilemler gösterirler. Bunlar başkalarıyla ilişkilerde güven-güvensizlik, iyimserlik-kötümserlik ve etkenlik-edilgenlik olarak gözlenir.”
19’uncu yüzyılda Ortodoks kaderci bir toplumun, nihilizmden anarşizme, anarşizmden komünizme atlayışını; 20’nci yüzyılda 74 yıllık komünist bir rejimden, geleneksel ve kapitalist yapıya uyumlu geçişini herhalde en iyi açıklayabilecek olgu Rus insanının her şeyi uç noktalarda yaşama eğilimi ve kaosa uyum yeteneği olsa gerek...

Paylaş Tavsiye Et