Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
İş Dünyası
Savaştan kazanan şirketler
J. K. Galbraith
Çeviri: Vildan Emirdar
II. Dünya savaşı sonunda Birleşik Amerika’nın Usbus diye bilinen stratejik bombalama araştırmalarının yöneticisiydim. Almanya’yı bombalamalarının endüstriyel ve askerî sonuçlarını ölçmeye çalışan büyük ve profesyonel bir ekonomi ekibini yönetiyordum. Alman endüstrisine, ulaşımına ve şehirlerine yapılan stratejik bombalama çok hayal kırıcıydı. Örneğin rulman gibi önemli komponentler üreten fabrikalara, hatta uçak fabrikalarına yapılan saldırılar çok faydasızdı. 1944’teki büyük bombalamadan sonra yapılan makine ve silahlardaki yer değişimi ve daha kararlı yönetim uygulaması, saldırı uçağı üretimini gerçekte artırdı. Ancak şehirlere uygulanan vahşet ve gökten yağdırılan ölümler savaşın sonucu üzerinde kayda değer bir tesir göstermedi.
Bu bulgulara müttefik askerî birimler tarafından şiddetle itiraz edildi. Özellikle de hava komutası tarafından. Bizim ulaştığımız tüm sonuçlar bir kenara atıldı. Hava komutasının sivil ve akademik müttefikleri benim Harvard’da profesörlüğe atanmama engel oldular ve bunu bir sene boyunca sürdürmeyi de başardılar.
2003 yılında, Amerikan hükümetinin resmî harcamalarının yaklaşık yarısı orduya gitti. Bu harcamaların büyük bir kısmı silah alım veya geliştirilmesinde kullanıldı. Her biri milyar dolarlık nükleer denizaltılar ve onlarca milyon dolarlık uçaklar...
Bu harcamalar bağımsız değerlendirmelerin sonucu değildi. İlgili sanayi kuruluşlarından yeni silah üretimine dair tasarımlar hazırlanıyordu. Bunlar aynen üretime geçiriliyor ve kazanca dönüştürülüyordu. Aslında bu etkileşim ve komuta akışkanlığı içinde, silah endüstrisi kalifiye işgücünü ve yönetim harcamalarını teşvik edip politik sürekliliğini sağlıyor. Sonuçta da, dolaylı olarak politik fonlara kaynak sağlamış olunuyor. Bunun karşılığındaki bedel ve politik destek sözü tamamen Washington ve savunma bütçesine gidiyor. Ayrıca dış politikaya ya da Vietnam ve Irak’ta olduğu gibi savaşa... Yani özel sektör, etkin kamu sektörü rolüne doğru kayıyor.
Modern şirketlerin günümüz ekonomisinde baskın bir güç sahibi olduğundan hiç kimsenin şüphesi yok. Bir zamanlar Amerika’da kapitalistler vardı. Çelik Carnegie, petrol Rockefeller, tütün Duke, demiryolları ise birkaç şirket tarafından kontrol edilirdi. Kapitalistlerden farklı olarak modern şirket yönetimleri pazar konumları ve politik etkileri bakımından toplum tarafından da kabul görüyor. Kamusal alanda etkin bir rollerinin olduğu da ortada.Buna karşılık, bunların topluma etkileri gözden kaçmamalıdır.
Bunlardan birisi, şirketlerin kamunun amacını kendi ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmesidir. Kurumsal ticarî güç, sosyal başarının daha çok otomobil, daha çok televizyon, daha büyük miktarlarda diğer tüketim malları ve daha çok ölümcül silahtan ibaret olduğunu vurguluyor. Çevre kirliliği, yeryüzünün harabeye dönmesi, vatandaşların sağlığının yüz yüze olduğu tehlikeler ve ölümle noktalanan askerî harekat tehdidi onlar için hiç önemli değil. Savaşlar sivil toplum için büyük bir tehdittir; silah alımları ve kullanımına kurumsal bağlılık bu tehdidi besliyor. Bu, felaket ve ölümlere meşruiyet ve kahramanlık havası veriyor.
Modern büyük kurumlarda güç tamamen üst yönetime aittir. Müdürlerden müteşekkil kurullar genelde barışsever insanlardan oluşuyor ve bunlar kendi inisiyatifleriyle toplantılar düzenliyor olabilir. Fakat bunlar sonuçta üst yönetimin bir alt kurumu olmaktan ileriye gitmiyor.Aradaki ilişki, takdir derecesi alan bir öğrenci ile üniversite öğretim üyesi arasındaki ilişkiye benziyor.
Yatırımcı otoritesi efsanesi, müdürler toplantısı merasimleri ve yıllık hissedar toplantıları, hep birer gerçek; ama aklı başında hiçbir gözlemci günümüz üst yönetim gerçeğini göz ardı edemez. Kurumsal güç yönetimle iç içedir: Görev ve ödüllendirmeyi kontrol eden bir bürokrasi.Ödüller hırsızların ayakları altına serilebilir. Son zamanlarda bunlar çoğunlukla ‘kurumsal skandallar’ diye tanımlanıyor.
Şirket çıkarları kamu sektöründe güç kazandığı zaman, bürokrasi şirket çıkarlarına hizmet etmeye başlar. Özel firmalar birer savunma kuruluşu haline gelir. Bunun sonucunda askerî bütçeye, dış politikaya, askerî ihalelere ve nihayetinde askerî harekatlara (yani, savaşa) şirketlerin önemli etkileri olur.
Bir zamanlar toplumda kapitalizmin zenginleri varken, şimdi bunların yerini şirket üst yönetimlerinin zenginleri aldı. Birleşik Amerika’da kurumsal üst yöneticiler, başkanla, başkan yardımcısıyla ve savunma bakanıyla yakın ittifak içinde çalışırlar. Önemli kurumsal şahsiyetler federal hükümetlerde daha üst pozisyondadır; hatta bunlardan birisi, banka iflasından ve Enron’u dolandırmaktan gelmektedir.
Dış politikada savunma ve silah geliştirme motive edici güçlerdir. Bazı yıllarda hazine üzerinde de şirketlerin kontrolü gözlenmiştir; çevre politikalarında da.
İncil’den bu yana, hatta daha öncelerden beri, medenî gelişmeler üzerinde çok duruyor ve onları önemsiyoruz. Şu anda İngiltere ve Amerika’da Irak Savaşı sonrasının acıları çekiliyor. Gençlerin bile bile ölümlerini ve her yaştan erkek ve kadınların rastgele katliamını kabulleniyoruz. Bu durum I. ve II. Dünya savaşlarında da böyleydi, şimdi Irak’ta da böyle. Medenî hayat, denildiği gibi insanın başarılarını kutlayan büyük beyaz bir kuledir; fakat bu kulenin tepesinde boyuna büyük bir kara bulut dolaşıyor. İnsanlığı hakiki gelişimi akıl almaz zulüm ve ölümler tarafından baskı altında tutuluyor.
Medeniyet, asırlar boyunca bilimde, sağlıkta, sanatta, tam olmasa bile ekonomik refahta büyük atılımlar gerçekleştirdi. Buna karşılık silah geliştirme, savaş ve tehdit gerçeğinde de bize ayrıcalıklı bir konum bahşetti. Kitlesel katliamlar medeniyetin en üst başarısı oldu. Savaş, hâlâ insanlığın belirleyici kusuru olmaya devam ediyor. Şirketlerin de büyük katkısı var bunda!

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
J. K. Galbraith
İş Dünyası
DİĞER YAZILAR