Eskiden maarif vardı, şimdi eğitim var. Kavramsal olarak, “irfan” kökünden gelen maariften, eğmek kökünden gelen eğitime geçilmiş olması bile tek başına manidar. Yükselme kavramından esinler taşıyan maarif gerçeği ararken, eğ-itim, insanı fayda mihverinde aşağı eğmekten ilham alıyor.
Kimilerimiz, “Nush ile yola gelmeyenin hakkı tekdir / Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” diyor; kimimiz “Şu okullar olmasa Maarif’i ne güzel idare ederdim” diyen Maarif Nazırı Emrullah Efendi’yi yâd ediyor; hiç sözü olmayan, “Eğitim şart!” klişesini konduracak bir vasat buluyor.
Ahmet Okumuş eğitimde planlamanın yeri ve sınırları konusunda ezber bozucu bir yazı kaleme alıyor ve belki de dosyayı özetliyor: “Eğitimin gayesi asla iyi işleyen bir içtimaî makine yaratmak değil; insan inşa etmektir.” Necmettin Doğan, Türk eğitim sisteminin bugünkü sorunlarının Tanzimat ile başlayan tarihî sürecin bilinmesiyle anlaşılabileceğini belirtiyor ve bir bakıma Okumuş’u tamamlıyor.
“Tarih boyunca çocukla din’in arası hiç bu kadar açılmamıştı” diyen Mustafa Ruhi Şirin, eğitimin baş muhatabı olan çocuğa bakışın modern tasavvurda uğradığı dönüşümü ele alıyor.
Recep Kaymakcan, Cumhuriyet döneminde sürekli tartışılan din eğitimi konusunun AB sürecinde alabileceği yeni şekli masaya yatırıyor. Seyfi Kenan, “Eğitimi mümkün kılan sihirli anahtarı”n peşinde; çocukta merak duygusunun önce ailede, ardından okulda oluşturulması gerektiğini savunuyor. Eğitim sisteminin acil ve köklü bir reforma ihtiyaç duyduğunu, bu tecrübeyi yaşayan diğer ülkeleri ele alarak, dile getiriyor İbrahim Hakan Karataş. Son olarak Yunus Beyzade Arı, bugün sadece birer meslek okulu muamelesi yapılmak istenen İmam Hatip Liselerinin geçmişi, misyonu ve dinî eğitimin gerekliliği üzerinde duruyor.
Teori ve pratik arasındaki makas, eğitim-öğretimde olduğu kadar hiçbir konuda bu denli açılmamıştır herhalde.
Maarif hikmeti aramıyorsa, öğretim “talim”siz; eğitim “terbiye”sizdir!
Paylaş
Tavsiye Et