1. Nedir bu özelleştirme? Vatanı satmak mı, kurtarmak mı?
Ne biri, ne öbürü. Bu bir ekonomi politikası uygulamasıdır. Modern dönem boyunca iktisatçılar, devlet ve piyasa ilişkilerine dair çok farklı bakış açılarına sahip oldular. 1980’lerde, ekonominin işleyişinin piyasanın kendi dinamiklerine bırakılması ve devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini savunan neo-klasik iktisadî görüşün hakim konuma yükselmesiyle özelleştirmeler, dünyanın birçok yerinde gündeme geldi. İngiltere ve ABD’de özelleştirmeler ciddi revaç bulurken, Avrupa bu süreci epey geriden takip etti. Özetle, ünlü Washington Uzlaşısı (Washington Consensus)’nın “On Emri”nden sekizincisi olan özelleştirme, sonuna kadar siyasî ve ideolojik bir ekonomi politik tercihidir.
2. Devletin malını satınca ekonomi nasıl düzeliyor, hiç anlamadım. Nedir işin sırrı?
Özelleştirme, basit bir mülkiyet veya yönetim transferi değil, ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin serbest piyasa ekonomisine göre işlemesini sağlamaya yönelik yapısal bir dönüşüm programıdır. Piyasa güçlerinin çalışması esastır. Devletin tekelci uygulamaları sona erdirilir; sermaye piyasası geliştirilir ve servetin halka yayılması; yani ekonomik demokrasi sağlanır. Özelleştirme yanlıları bu politikaların, teknoloji transferi yoluyla ve serbestleşmeyle, hem işgücünün hem sermayenin üretkenliğini artırarak ekonomide verimlilik ve etkinliği de sağladığını savunur. KİT’lere daha az para transferi yaparak bütçe açıklarını kısmen kapamak ve hükümet gelirlerini arttırmak, böylelikle kamu sektörünün borçlanma gereğini azaltmak da özelleştirmenin maliye boyutudur. Ve tabii özelleştirme siyasî nedenlerle, avantaj sağlamak için de yapılabilir.
3. Bizim devlet kuruluşları fukara halkın parasıyla kurulmadı mı? Bu kadar kötüyse niye kurduk? Kurduysak niye sattık?
1930’larda KİT’ler bir zorunluluktu. Ülkede sermaye yoktu. Sanayiyi kurmak için devlet devreye girdi. Ama KİT’ler giderek siyasete menfaat sağlama kapısı haline geldi. Devlet ekonomik faaliyette bulundukça rant dağıtma mekanizması güçlendi ve sonunda devasa boyutlara ulaştı. Hazır giyim ve ayakkabıdan cam sektörüne, turizm ve havaalanı işletmeciliğinden çimentoya kadar ekonominin her alanında ciddi bir kamu varlığı söz konusuydu. Özel sektörün alanı ve pazar payı daraltıldığı gibi bu verimsiz üretim vergilerle ve borçlanmayla finanse edildi. Hem fiyat mekanizmaları hem de kamu maliyesi tahrip edildi. Halkın parasıyla kurulan düzen halkın başına bela oldu. “Bürokratik Cumhuriyet” güçlendikçe demokratik cumhuriyet zayıfladı.
4. Özelleştirme bizde nasıl seyretti?
Türkiye’nin kapitalistleşmesi ve dünya sistemiyle bütünleşmesi krizlerle oldu. Özelleştirme uygulaması da 1980’de ekonomi iflas edip, denetim İMF-Dünya Bankası konsorsiyumuna geçince gündeme geldi. Yasal düzenleme 1984’te yapıldı ve ilk özelleştirmeler 2 yıl sonra başladı. Ama o tarihten bu yıla kadar ciddi bir başarı elde edilemedi. Zira bürokratik cumhuriyet sonuna kadar direndi. Ama özel kesim de sınıfta kalmış durumda. Özelleştirilen devlet işletmelerinin önemli bir bölümü kamu kesimine geri geldi hem de artmış zararlarla. Örneğin; Sümerbank ve Etibank, özel işletme yönetiminde birikmiş 1,2 milyar dolar zararlarıyla kamu kesimine geri döndü.
5. Hah şöyle! Bu işin hiç mi olumsuz yönü yok? Biraz da olumsuzluklarından bahseder misin?
Petrol Ofisi’ni, 1998’deki ilk özelleştirme girişiminde birinci olan Gariboğlu’na değil, üçüncüye satmaya kalktılar. Bayındır-Park Holding-İş Bankası parayı ödeyemeyince iş kaldı. Mart 2000’de 1 milyar 260 milyon dolara İş Bankası-Doğan grubu POAŞ’ı aldı. İki yıl sonra %16,5’i halka satılan şirketi, borçlar dolayısıyla zarar eden İş-Doğan Holding’le birleştirdiler ve borçları halkın sırtına yıktılar. Etibank, Sümerbank, Uzanlar’a satılan çimento şirketleri, Petlas ve Aria kötü niyet ve başarısızlıklar sebebiyle yükü kamuya dönen özelleştirmelere örnek.
6. Suistimal ve yolsuzluk bir tarafa, bu işte başka hatalar da yapılmadı mı?
Özelleştirmelere et, süt ve yem fabrikalarından başlamak hataydı. Ülkenin belli yörelerinde sadece hayvancılık yapılabiliyor ve bu da devlet desteğine muhtaç. Oralarda düzenleyici müdahale hem sosyal sorunları (göç, terör, vs.) önlemek, hem de halka hayvansal protein sağlamak için gerekliydi. Plansızlıkta bürokrasinin direnci büyük rol oynadı. Bürokrasi kendine güç ve nüfuz sağlayan rant dağıtma mekanizmasına sarıldı. Özelleştirme anayasaya ancak 1999 yılında girebildi; o da traji-komik bir şekilde “devletleştirme” maddesine eklenerek.
7. Bu direncin maliyeti oldu mu?
1996 sonunda iç borç stoku toplam 29 milyar, konsolide bütçe dış borç stoku da 32 milyar dolardı. Bir başka deyişle hükümetin borçları toplamı 60 milyar doların biraz üzerindeydi. Satışa çıkarılan Telekom’un %49’u ise -en muhafazakâr tahminle bile- 15 milyar dolar ediyordu. O dönemde ciddi bir özelleştirme yapılabilmiş olsaydı bütçedeki borçları sıfırlamak bile mümkündü. Bugün ise 177 milyarı iç, 66 milyarı dış borç olmak üzere 243 milyar doları bulan borç stokunun yıllık faizi bile bu yılki rekor özelleştirme gelirlerinin üç katı! İşte gecikmenin maliyeti.
8. Amaç KİT'lerin ülke ekonomisine verdiği zararı ortadan kaldırmaksa, neden kârlı ve verimli KİT'ler, hem de birkaç yıllık kârlarına satılıyor?
Fiyat alıcı ve satıcı arasında piyasada oluşur. Bu işletmeler bugün kârlı ama bu, büyük ölçüde tekel konumlarından veya konjonktürden kaynaklanıyor. Devletin buralara gereken yatırımı yapacak kaynağı yok. Üstelik devletin rolü kural koyucu ve denetleyici olmak. Devletin ekonomide üretici olmaya devam etmesi, oyunun kurallarını koyan ve hakemlik eden kişinin aynı zamanda oyuncu olması gibi bir şey. Bu durumda diğer oyuncuların şansı olur mu? Özel sektör gelişebilir mi? Böyle ortamlarda özel sektör de devletin kapıkulu olmaya veya sürekli yönlendirmelerle rant peşinde koşmaya mahkum olur.
9. KİT’lerimiz yabancılara satılacağına halka arz edilse daha iyi olmaz mı?
Türkiye’nin tasarrufları kalkınmasını karşılamaya yetmiyor. Dış borçlanma, yabancı sermaye, yabancı ortaklıklardan yararlanmak şart. Bunun en iyi yolu yabancıların ellerini doğrudan taşın altına koymalarını sağlayacak yatırımlar. Ama onlar da haklı olarak hazır tesisi almak istiyor. Unutmayalım, bu iş, ticaret. Herkesin kazanması lazım. Bunu içimize sindirmeliyiz. Borsası derin ve tasarrufu yüksek ülkelerde halka arz usulü tercih edilir. Borsası küçük ve tasarrufu kıt ülkelerde ise blok satış en mantıklı yol. Yoksa küçük yatırımcı bu işten çok zarar görür.
10. Son durum ne?
Özelleştirmede bu yıl büyük mesafe alındı. Rekor 6,55 milyar dolarla Telekom’a ait. İkinci sırada TÜPRAŞ geliyor; %51’lik hissesine 4,14 milyar dolar ödendi. Atatürk Hava Limanı’nın 15 yıllık işletme hakları TAV’a 3 milyar dolara verildi. Mersin Limanı’nı 755 milyon, araç muayene istasyonlarını da 613,5 milyon dolara yine aynı grup aldı. İstanbul Hilton 255 milyon dolara Doğan grubunun oldu. Tekel’e ait ikiz kuleler de 100 milyon dolara TOBB’a satıldı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından bu yıl gerçekleştirilen özelleştirmelerin tutarı 9 aylık dönemde 16,9 milyar dolara ulaştı. Bu rakama TMSF’nin yaptığı satışlar dâhil değil. Galiba bu sefer işler iyi gidiyor. Yeter ki bir koyundan iki post çıkarmaya çalışmak yerine postu deldirmeden yüzmeye bakalım. Şirketler yine bizim, korkma. Özelleştirip öyle saklayalım.
Paylaş
Tavsiye Et