(Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi Öğretim Üyesi)
Çeviren: Z. Tuba Kor
İSRAİL ve Pakistan dışişleri bakanlarının 1 Eylül 2005’te İstanbul’da bir araya gelmeleri pek çok kimseyi şaşırttı. Zira taraflar arasındaki ilişkilerin en az 15 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen, bu ilişkilerin resmîleştirilmesine neden şimdi gerek görüldüğü pek anlaşılamadı. Buradaki yanlışlık nerede? Bugün medenî toplumun bir parçası olmasına rağmen, niye Pakistanlılar, İsraillilerle dünyanın diğer insanlarıyla kurdukları gibi bir etkileşim içine girmemeli? Bu soruları cevaplandırmak için her iki devletin de tarihlerine bakmak gerek.
İlginç olan şu ki, 20. yüzyılda din adına kurulan sadece iki devlet var: İsrail ve Pakistan. Ancak Pakistan, bin yılı aşkın bir süredir Hindistan’da yaşayan Müslümanların mücadelesi sonucu kurulurken; İsrail, Avrupa’da başlayan Siyonist hareketin bir ürünü olup, nüfusunun %90’ından fazlası dışarıdan getirildi. Bu süreçte yüz binlerce yerli Filistin halkı öldürüldü veya topraklarından kovuldu. İşte bu sebeple Pakistan, BM’de Siyonist projeye karşı çıktı ve bu karşı çıkışla dünyanın her köşesinde Müslümanların çok büyük takdirini kazandı.
Pakistan’ın Filistin/İsrail üzerindeki ısrarı, sadece Filistinlilerin Müslüman olmalarından mı kaynaklanıyordu? Hayır. Bu bir prensip meselesiydi. İşte bu prensip, o zamanlar ABD dışişleri bakanı olan ve Avrupa’nın iktisadî alanda yeniden inşası için meşhur planı formüle eden George Marshall’ın, Truman yönetiminin İsrail’i tanıma kararı üzerine istifa etmesine sebep olmuştu. Şimdi soru şu: İsrail değişti mi? Pakistan değişen şartlar ışığında duruşunu yeniden değerlendirmeli mi?
Analistler, iki ülke arasındaki bu üst düzey resmî girişim konusunda birkaç sebep ileri sürüyorlar. Kimisi Hindistan’ın diplomatik avantajını dengelemek için diyor. Ancak İsrail ile ilişki Pakistan’a ne getirecek? Maddî fayda mı? Belki. Ancak eğer maddî çıkarlar Pakistan’ı yönlendirmeye yetiyorsa, o zaman neden Britanya idaresi altındaki Hindistan çok büyük insan kayıpları pahasına bölünmek durumunda kaldı? 50 yıllık ayrılığın ardından pek çok Hintli Müslüman haklı olarak bu soruyu soruyor. Ve bu soru, dinî prensipleri ve değerleri uğrunda ayrı bir anavatan için çarpışan Pakistanlılar için de son derece meşru bir soru.
İsrail 11 Eylül tarihinde Pakistan’dan mal ithal etmek için herhangi bir izne gerek olmadığını ilan etti. Ancak Pakistan bu gibi imtiyazları kendi lehine çevirebilecek mi? Yoksa sonuçta bu ilişki İsrail’e mi yarayacak? Tüm İKÖ kararlarını ihlal ederek İsrail ile ilişki kuran Mısır, 1978’den bu yana neyi başardı? Uluslararası kurumlardan aldığı, dış borç yükünü ikiye katlayan borçlar dışında hiçbir şey elde edemedi. 1993 Oslo Anlaşması’nı takiben Filistinliler veya diğer Müslüman ülkeler neredeyse hiçbir maddî kazanç elde edemezken İsrail, pek çok İKÖ ülkesiyle değişik şekillerde ilişkiler kurdu. Öyle görünüyor ki, “Gazze çekilişi”nin ardından İsrail yeniden iyi çocuk olmak istiyor.
Yine, Filistinlilerin bizzat kendileri ve Türkler İsrail ile ilişki kurarken Pakistan niye kurmasın, diye soruluyor. Normalde bu haklı bir soru; ancak Filistin sorunu unutulmamalı. Zira İsrail, yerel halkın millî mücadelesi sonucu kurulmuş bir devlet olmayıp, pek çoğu Batı ülkelerinde önemli makamları işgal eden ve hükümetleri yoluyla Filistinlilere karşı baskı uygulayan Yahudi Diasporası’nın desteğiyle kuruldu. Filistinlilere tercih hakkı da bırakılmadı. 1991’de Madrid’de İsrail ile anlaşma yoluna gitmeden evvel 1980’ler boyunca Yaser Arafat yardım için adeta dilendi. Mısır, Müslüman ülkeler arasında ilk oyunu bozan oldu ve İsrail ile anlaştı; ardından diğerleri geldi. Türkiye’ye gelince, Avrupalılaşma/Batılılaşma politikası takip ettiği bir dönemde, muhtemelen Batılı gözlemcileri etkilemek amacıyla, İsrail ile diplomatik ilişkiler kurdu. Yarım yüzyılı aşkın bir sürede ne kazandı? Aslında Pakistan, prensiplerden ve değerlerden vazgeçerek bir şeyler kazanmanın neredeyse imkânsız olduğunu Türkiye tecrübesinden öğrenmeliydi.
Yine, İsrail ile yakın bir ilişki kurmanın Washington ile ilişkilerinde Pakistan’a avantaj kazandıracağı da öne sürülmekte. Pakistan gerçekten Washington’daki İsrail yanlısı lobiyi tatmin edebilir mi? Pakistan hükümeti, Washington’daki yeni-muhafazakârları da memnun etmeye çabalayacak mı? Gerçekte sadece Pakistanlılar değil, onurlu hiç kimse Washington’daki İsrail yanlıları ile yeni-muhafazakârları tatmin edemez; zira onlar, “İsrail, Orta Doğu’daki tek demokrasidir” veya “Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın onlara vaadi var” ve “Katrina Kasırgası İsrail’in Gazze’den çekilmesini destekleyen ABD’ye Tanrı’nın bir cezasıdır” gibi mantık dışı kör bir inanç tarafından yönlendiriliyorlar. İlginç olan nokta şu ki, Aydınlanma geleneği bu gibi inançları reddetse de, artık pek çok Batılı bu “dinî” fikirlere meyyal! Bu bağlamda ortaya çıkan soru şu: Washington’da sadece İsrail yanlıları ile yeni-muhafazakârlar mı var? Bu analistler Washington’daki barış ve adalet sever grupların sayısını biliyorlar mı? Aslında Pakistanlılar ve Müslümanlar, eğer ararlarsa, George Marshall gibi prensip ve değerlerine bağlı yüz binlerce Amerikalı bulacaklardır.
Milletlerin ilişkileri her zaman karşılıklı çıkara dayanır; ancak ilişkiler belirli evrensel değerler üzerine de bina edilmelidir. İnsanlık medeniyeti için yaşama ve yaşatma kabiliyetimizi geliştirmemiz gerekmiyor mu? Bunun için İsrail ile etkileşim kurup, diyaloga geçmeliyiz. Müslümanlar bugün, İsrail’in dünya medeniyetinin bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı edemezler. Doğrudan görüşme etkileşim kurmanın en iyi yolu; ancak bu, temel insanlık değerlerinin ve adaletin tanınmasına dayandırılmalı. İsrail, Filistin halkını zorla topraklarından ederek devlet kurduğu tarihsel gerçeğini kabul etmeli ve Filistinlilere bunun tazminatını vermeli. Onların topraklarına geri dönme hakkına saygı duymalı. Bu, medeniyetin ve ahlakın bir gereğidir. “Barış karşılığı toprak” fikri ahlakî olarak yanlıştır; zira bunun anlamı güçlü kasları olan, diğerinin toprağını işgal eder ve ardından o toprağın gerçek sahibiyle müzakereye girer demektir; tıpkı hırsızın altınını çaldığı kişiye iyi ilişkiler kurmak için onların küçük bir kısmını geri vermeyi teklif etmesi gibi. İşte bu, Gazze’den çekilmenin izahı. İsrail göz göre göre Batı Şeria’dan daha fazla toprak gasp etti Gazze’den çekilirken. Barış konusunda İsrail gerçekten ciddi mi? Pakistan, görüşmeleri başlatmadan evvel İsrail’in niyetleri konusunda emin olmalıdır.
İsrail’in niyetleri sorgulanmalıdır; zira İsrail Filistin-İsrail çatışmasına ilişkin tüm BM kararlarını ihlal edegeldi. Uluslararası kamuoyuna rağmen, dünyanın çeşitli bölgelerinden Siyonistleri getirerek Filistin’e yerleştirdi ve silahlandırdı. Devasa bir duvar örerek Filistin köylerini birbirinden ayırdı. Bu duvara karşı Filistinli ve Filistinli olmayanların, Müslüman ve Hıristiyanların muhalefetini vahşice bastırdı. Mülteci kampında Filistinlilerin evlerinin yıkılmasına karşı duran Amerikalı eylemci Rachel Corrie (1979-2003) gibi büyük şahsiyetleri buldozerle ezdi. Sürekli, Filistinlilerin İsrail’de “terörist” eylemlerde bulunmak üzere sınırı geçtiğini, bu yüzden duvarın gerekli olduğunu iddia etti. Filistinliler geçiş noktalarının uluslararası bir güç tarafından izlenmesini istedi; ancak İsrail herhangi bir üçüncü ülkenin askerlerine güvenmiyor. Bu, medenî bir davranış olarak görülemez. Medenî dünya tarafından tanınmak istiyorsa İsrail, medenî bir millet gibi davranmayı öğrenmeli. Eğer ki İsrail’in bu evrensel değerlere saygı duyması sağlanırsa, ancak o zaman İstanbul inisiyatifi ileri bir adım olarak görülebilir.
Paylaş
Tavsiye Et