Bilineceği bilmek, marifet midir? Küresel ekonomide sık aralıklarla finans krizlerinin yaşanması, artık olağan hale geldi. Krizler biraz da özleniyor sanki. Spekülatörlere göre, krizsiz bir ekonominin hayat damarları kopmuş demektir. Kriz olmalı ki, kimin yaşamaya daha lâyık olduğu anlaşılsın!
Merkez Bankası yönetimi bir ayda iki defa faiz ayarlaması yaparak, faizleri %4 arttırdı. Sadece bu artış miktarı bile, neredeyse hedeflenen enflasyon kadar. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye sıcak veya korsan paraya muhtaç olduğu müddetçe, krizler kapımızı çalacak. Sıcak döviz, girdiği ülkede kısa bir süre sahte cennet rüzgârı estirir. Sonra aniden geri çekilir ve cennet, cehenneme dönüşür. Türkiye bunu 2001’de büyük acılarla yaşadı. 2006 baharında ise yeni bir krizin provası yapıldı. Geri çekilişin çapı daha büyük olmasına rağmen, kriz eski yıkıma bu sefer yol açmadı. Demek ki, ekonomimiz geçen zaman içinde çok daha dayanıklı duruma geldi. Fakat gene de yumuşak karnımız var ki, YTL bir ayda üçte bir değer yitirdi.
Sadık Ünay, küresel finans sisteminin kırılganlığına dikkat çektiği yazısında, ekonomik büyüme ve istikrarın birlikte başarılabildiği bir sistemin oluşması “ancak paradigmatik bir krizi takip eden köklü bir yeniden yapılanmayla mümkündür” diyor. Mevcut sistemin düşük şiddetteki krizlerde bile sarsıntı geçirdiğini belirten Ünay, küresel finans piyasalarının yönetişiminde “entegre ve kurumlaşmış bir koordinasyon mekanizmasının yokluğunun” sıkıntı verdiğini vurguluyor. Bu koordinasyonsuzluğun kasıtlı olup olmadığı ise başlı başına derin bir meseledir.
Yükselen pazar ekonomilerinin finansal bakımdan Amerikan para-kredi otoritesinin (FED) oyuncağı haline geldiğini söyleyen Gazi Kara, FED’in açıklama tarzındaki belirsizliğin spekülatif kazançlara alan açtığının altını çiziyor.
Küresel sermayenin, buyruklarına yan çizen ulusal ekonomileri zaman zaman cezalandırdığını belirten Ö. Faruk Güler, krizlerin aslında “beklenen riskin ta kendisi” olduğuna dikkat çekiyor. “Küreselleşmenin oyun sahası finansal pazarlardır. Sermayenin dokunulmazlığı vardır. Engelleyene ceza kesilir.”
Ulusal hükümetler, cezadan korunmak için, ulusal ekonomilerini (daha doğrusu, ulusal emek güçlerini) küresel sermayenin istekleri doğrultusunda yönetmek zorundadırlar. Küresel sermaye ise, ulusal emeğin ne ölmesini ister, ne de “adam gibi” yaşamasını.
B. Bülent Bali, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme için dış kaynağa muhtaç olduğunu, bugün yaşanan sorunların temelinde de bu yapısal ihtiyacın yattığını söylüyor. Bali’ye göre cari açık, küresel ekonomik sisteme entegrasyonda Türkiye’nin ne denli başarısız kaldığının en iyi göstergesi. Evet, Türk ekonomisi büyüyor; fakat yükselen sektörlerimiz “ithalat gereği yüksek” sektörlerdir.
Finansal küreselleşmenin yön verdiği yeni dünya ekonomisinde krizler esas, istikrar arızidir. İlgi ve bilgilerinize arz olunur.
Paylaş
Tavsiye Et