1999’DA kendisinin görevden alınmasına kansız bir darbeyle karşılık verip dönemin başbakanı Navaz Şerif’i devirerek cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Genelkurmay Başkanı Pervez Müşerref, tüm çabalarına rağmen makamında kalamadı. İçeride zaten fazla bir taraftarı kalmayan Müşerref’i dış güçler de artık istemiyordu ve “güvenli” bir şekilde iktidardan uzaklaştırılmasından yanaydılar.
Nihayetinde 18 Şubat 2008’de yapılan seçimlerden başarı ile çıkan “Müşerref karşıtı” dört siyasi parti bir araya gelerek “ulusal uzlaşı hükümeti” kurdular ve Müşerref için sonun başlangıcına start verildi. Koalisyonun azletme kararı ve bununla ilgili yasal girişimleri başlatmasının ardından, zaten Müşerref için fazla seçenek kalmamıştı: Ya elindeki başkanlık yetkileri ile parlamentoyu yeniden feshedecek ve bütün iç ve dış baskılara rağmen koltuğunu korumaya çalışacak veya azledilme ve ardından da sorguya çekilme riskini göze alacaktı.
Müşerref, perde arkasında ABD ve Suudilerin büyük çabalarla kotardıkları bir “güvenli yol verme” anlaşması sonrasında, Pakistan için en hayırlı olanı yaptı: İstifa etti ve ülkenin normalleşmesi yolundaki en büyük adımı attı. Böylece Pakistan asker vesayetinden bir kere daha çıktı ve siyasi atmosfer açısından 1999 öncesine dönülmüş oldu.
Devlet başkanlığından istifa etmesinin ardından “Müşerref karşıtı cephe”nin önderliğini yapan ülkenin köklü ve en büyük iki partisi arasındaki işbirliği şartlarından en önemlisi yerine getirilmiş oldu: Müşerref gönderildi. Geriye, Müşerref’in görevlerinden aldığı yargıçların iadesi meselesi kaldı.
Bu konu ile ilgili Navaz Şerif’in aşırı baskısı ve iktidar ortağını sözünde durmamakla suçlamasının ardından Şerif ve partisi, iktidardaki koalisyondan ayrıldıklarını ilan ettiler. Şerif’in koalisyon hükümetinden ayrılıp muhalefete çekilmesiyle birlikte Pakistan geleneksel siyasi atmosferine de kavuşmuş oldu. Çünkü ülkenin 61 yıllık geçmişinin yarısından çoğunu kapsayan askerî yönetimler hariç, 1970 sonrasında Zülfikar Ali Butto’nun (daha sonra kızı Benazir Butto ve şimdi de torunu Bilavel Butto’nun) “Pakistan Halk Partisi” ile ülkenin kurucu partisi ve şu an en büyük fraksiyonlarından birinin başında Navaz Şerif’in bulunduğu “Pakistan Müslüman Birliği” siyaset oyununu karşılıklı oynadılar. İktidar ve muhalefet bu iki parti arasında el değiştirip durdu. Şimdi işte bu geleneksel siyasi yapıya dönülmüş oldu. “Pakistan Halk Partisi” iktidarda kaldı; “Pakistan Müslüman Birliği” muhalefette yer aldı. Yarın tersi de olabilir.
Ancak bir uzlaşı hükümetinin, zorlu iç ve dış problemlerle baş etmeye çalışan Pakistan için daha faydalı olacağı bilinmesine rağmen, Navaz Şerif’in muhalefete itilmesi doğru bir adımmış gibi gözükmüyor. Acaba bunda, Şerif’e güvenmeyen ve daha önceden Müşerref’e bir alternatif olarak Benazir Butto ile anlaşarak ona oynayan ABD’nin bir katkısı, müdahalesi var mıdır, bilinmez. Afgan asıllı Amerikalı, ABD’nin eski Afganistan ve Irak, şu an ise BM Büyükelçisi Zalmay Halilzad’ın, son günlerde medyaya da düştüğü üzere, Benazir Butto’nun eşi, “Pakistan Halk Partisi” Eş Başkanı ve Pakistan’ın müstakbel cumhurbaşkanı adayı Asıf Ali Zerdari’ye verdiği tavsiyeler arasında Navaz Şerif’in koalisyon dışına itilmesi de var mıdır?
Navaz Şerif’in koalisyon dışına itilmesi hamlesi ile birlikte, Asıf Ali Zerdari de cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturabilirse, Amerika açısından Pakistan’daki “işlem” başarıyla ve fazla problem çıkmadan tamamlanmış olur. Amerikan yanlısı ama diktatör olarak bilinen, halk desteği bulunmayan Müşerref gitmiş yerine Amerika ile anlaşmış (Benazir Butto Amerika ile anlaşmış ve bazı taahhütlerde bulunmuştu), halk desteğine ve sivil bir hükümete sahip Asıf Ali Zerdari gelmiş olur. Müşerref’in anayasayı kendisine “ram” ederek Amerikalılar da dâhil herkesin husumetini çekmesi sonrasında Washington’ın Pakistan için tasarladıkları işte tam da budur.
Pakistan halihazırda içeride kabile bölgelerinde yuvalanmış “Pakistan Talibanı” ve “el-Kaide”nin yanı sıra, Belucistan eyaletinde ayrılıkçı Beluçlar ile cebelleşirken; dış cephede ise komşu Afganistan’daki ABD ve NATO güçlerinin Pakistan kabile bölgelerinde “tek taraflı müdahale” baskısı altında bulunuyor. Son günlerde Hint işgali altındaki Keşmir’de bir Hindu tapınak vakfına arazi bağışının tetiklediği ve gitgide dinî çatışma zeminini artıran gelişmeler de işin cabası. Çünkü Keşmir’deki her gelişme Hindistan-Pakistan ilişkilerini hep etkileyegeldi.
Pakistan siyasetini yeni oturduğu zeminde etkileyecek en önemli sorunlar aslında cumhurbaşkanlığı seçimi ve Müşerref’in vazifeden aldığı yargıçların göreve iadesi olmayacak. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasının ardından, Benazir Butto’nun Amerika’ya vermiş olduğu iki sözü yerine getirmesi için Washington’ın Asıf Ali Zerdari’ye uygulayacağı baskı, Pakistan’daki siyaseti etkilemekle kalmayacak, askerin yeniden siyasete müdahalesini de gündeme getirebilecek. Benazir, Amerika’ya “kabile bölgesine tek taraflı müdahale izni verebileceği” ve “nükleer bilimci Abdülkadir Han’ın Uluslararası Atom Enerji Komisyonu tarafından sorgulanmasını sağlayacağı” hususunda söz vermişti.
Devlet başkanlığına gelecek Asıf Ali Zerdari ve aynı partiye mensup bir başbakanın, ABD’nin baskısıyla bu iki sözü yerine getirme yönünde atacakları her adım, Pakistan’ı siyasi olarak çok çalkantılı bir döneme sokabilir. Kabile bölgelerine tek taraflı ABD ve NATO müdahalesine yeşil ışık, başta asker olmak üzere birçok kesimi ayağa kaldırabilir; ülkede milli bir kahraman olarak görülen Abdülkadir Han’ın uluslararası müfettişler tarafından sorgulanmasına müsaade edilmesi, mevcut hükümetin başına çok işler açabilir.
Evet, gelinen nokta itibarıyla Müşerref gitti, Pakistan sivil bir iktidara kavuştu, 1999 öncesi siyasi atmosfer geri geldi ve siyaset, yörüngesine yeniden oturdu. Diğer taraftan, Müşerref sonrası siyasi süreçte sanılanın aksine Amerika’nın eli daha da güçleniyor; Müşerref’e göre daha deneyimsiz bir “uydu” yörüngeye oturmak üzere.
Paylaş
Tavsiye Et