TÜRKİYE’NİN terörü değerlendirmesinde ve onunla mücadelesinde birçok çelişkiler gözleniyor. Olayın doğru anlaşılması için bu çelişkilerin ortadan kaldırılması gerekli. Örneğin terör konusunda genel kanı ABD’nin PKK’yı desteklediği ve örgüte kendi silahlarını verdiği yönünde. Ancak ülkemizde terörün artması halkın tepkisini en üst boyutlara çıkarıyor ve bu ABD’ye düşmanlığa dönüşüyor. Bu durum ABD’nin ülkemizdeki ABD aleyhtarlığını bilerek teşvik ettiği sonucunu doğurur. Bu bir çelişki değilse ABD’nin ülkemizde ABD aleyhtarlığını niçin teşvik ettiğini açıklamak gerekir. Türkiye teröre karşı Kuzey Irak’a müdahale etmeye hazırlanıyor ve bu amaçla Meclis’ten bir yetki tezkeresi çıkardı. Geçmişte Cumhurbaşkanı’nın Anayasa kitapçığını biraz ötelemesi bir kriz nedeni olurken bugün bütün büyük güçlerin karşı çıktığı bir harekata kalkışmamız piyasalar üzerinde hiç etki etmiyor; hatta döviz fiyatlarında bir düşüş gözleniyor. Yabancılar bir savaş başlangıcı sayılacak bu gelişmeyi hiç önemsemiyor. Ülkemizde birçok kişi harekatın yaratacağı riskleri sıralarken, sermayeyi kontrol edenler herhangi bir endişe duymuyor. Bu risklerden biri de Silahlı Kuvvetlerimizle ABD askerlerinin bir çatışmaya girme ihtimali. Bu noktada “Acaba sermayeyi kontrol eden güçler, ABD’den tamamen bağımsız hesaplar mı yapıyor” sorusu cevaplandırılmayı bekliyor.
ABD’nin PKK terör örgütünü kendi silahlarıyla teçhiz ettiği söyleniyor ve eylemlerde bu silahlara rastlanıyor. O halde neden ABD başka silahlar vermiyor ve kendisinin suçüstü yakalanmasına imkan veriyor? PKK’nın eylemlerine göz yumarken bunun doğal sonucu olan ülkemizin Kuzey Irak’a müdahalesine neden karşı çıkıyor?
Benzer çelişkiler terörle mücadelenin her aşamasında gözleniyor. Bunları sıralamadan hemen şu soruya cevap arayabiliriz: PKK sadece ABD’nin kullandığı bir araç mıdır yoksa bir marka olarak değişik güçler tarafından mı kullanılıyor? Mesela ABD karşıtı bir güç bu marka altında eylemler yaparak Türkiye ile ABD arasında bir ihtilafa neden olmak mı istiyor?
Bu çelişkileri göz önünde tutarak şöyle bir analiz yapabiliriz: Terör bir Kürt grubu tarafından gerçekleştirilse bile rolü bölgeseldir ve bölgenin yeniden şekillendirilmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu alanda iki farklı politikanın izlendiği söylenebilir. Bir güç Türkiye ile Kürtler arasında bir çatışma yaratmaya ve bir arada yaşamalarını imkansız kılmaya çalışıyor. Diğeri bölünen Irak’ta oluşacak Kürt yönetimini Türkiye’nin himayesine vererek çevre baskısından kurtulmasını sağlamaya çalışıyor.
ABD kurmaya çalıştığı Kürt yönetiminin Türkiye ile çatışmasından yana değil. Bunun Kürt yönetimini yalnızlaştıracağını ve kendisi çekildikten sonra yönetimin sona ermesine neden olacağını biliyor. Türkiye içindeki bazı güçler Kürt yönetiminin Türkiye için bir tehdit oluşturacağını düşündükleri için bağımsız bir devletin oluşmasını engellemeye çalışıyor ve bu politika ABD karşıtı ülkelerin politikalarıyla örtüşüyor. Irak’a yapılacak harekatın PKK ile sınırlı kalmaması, Barzani yönetiminin de hedef alınması gerektiği ifade ediliyor.
Kuzey Irak’a yapılacak müdahale, müdahalenin biçimi ve yaratacağı sonuçlar her iki kanadın da politikalarına uygun düşebilir. Eğer müdahale sınırlı kalır ve Kuzey Irak yönetimiyle bir çatışma çıkmazsa ABD, eğer bir Türk-Kürt çatışmasına dönüşürse karşı taraf kazanır. Bu açıdan bakıldığında gelişmelerin terörle ve onu engellemekle bir ilişkisi bulunmamaktadır. Sorun bölgenin ve bunun bir parçası olan Irak’ın nasıl şekilleneceği ve ülkemizin rolünün ne olacağıdır.
Paylaş
Tavsiye Et