TÜRKİYE’NİN dış ticareti doludizgin bir performansla büyüyor. Açıklanan her bir veri tarihî istatistikleri altüst ederken, aynı zamanda her seferinde daha büyük kafa karışıklıklarına yol açıyor. Türkiye’nin dış ticaretine ilişkin analizimize en medyatik yönü olan ihracatla başlayalım. Yıllık ihracat 100 milyar dolarlık psikolojik engeli, daha Eylül 2007 sonunda aştı, yıl sonunda ise 107 milyar dolara ulaştı. Ocak ayında açıklanan ve bir önceki yıla göre tam %50 oranında artış gösteren ihracat rakamları ise psikolojimize adeta “tavan” yaptırdı. Daha iki sene öncesine kadar ihracatın aylık bazda 5 milyar dolar seviyesini yakalamasına bünyemiz alışmakta zorlanırken, artık aylık bazda ihracatın 10 milyar dolara koştuğu görülüyor. Tabii bütün bu başarıların büyük şikayetlere konu olan “aşırı değerli” YTL baskısına rağmen gerçekleştiğini de ilave edelim.
Şimdi sevinçten kalp sektesine uğramamak için, bunu dengeleyici gelişmelere geçelim. İhracat cephesinde bu gelişmeler olurken, 2007’de ithalatımız 170 milyar doları, dış ticaret açığımız da 63 milyar doları buldu. 2007 yılının cari açık rakamı ise %18 oranında artarak 38 milyar dolara ulaştı. Sadece 2007 Aralık ayında gerçekleşen 5 milyar dolarlık cari açık, beş sene önceki yıllık cari açığı yakalamış durumda.
Öte yandan, Şubat 2007’den beri ihracatın artış oranı ithalatınkinin üzerinde gerçekleşiyor. Nitekim 2007’de yıllık bazda ihracat %25,3, ithalat ise %21,8 oranında artış gösterdi. Dış ticaret açığındaki artış oranı ise %16,3 oldu. Bu, son yıllarda dış ticaret açığındaki en düşük artış oranı. Aynı şekilde 2003 yılında %400’den fazla artan cari açık, 2006 yılında %42,2 oranında, 2007 yılında ise sadece %18 oranında arttı. Açıkçası 2007 yılında dış ticaret sektöründe son derece önemli bir iyileşme kaydedildi. Eğer bu eğilim 2008 yılında da devam ederse, yapısal dönüşüme ilişkin beklediğimiz “o haberin”, yani süregelen yatırım hamlelerinin, yabancı sermaye girişlerinin, verimlilik artışlarının, markalaşmanın, alternatif piyasalar bulma çabalarının artık meyve vermeye başladığı sonucuna varmış olacağız.
Analizi Türkiye’nin başlıca ihracat ve ithalat kalemlerinin mukayesesi üzerinden sürdürmek gerekirse, Türkiye’nin 2007 yılındaki 63 milyar dolarlık dış ticaret açığının yaklaşık 42 milyar dolarlık kısmının (%66,6) ilk 14 kalemde gerçekleştirildiği görülüyor. Açık verilen kalemlerin içinde nükleer reaktörler ve aksamları, demir çelik, elektrikli makine ve aksamları, mineral yakıtlar ve yağlar (akaryakıt), plastik mamuller, inciler, alüminyum, pamuk başta geliyor. Bunlardan akaryakıt ve petrole dayalı plastik mamuller 63 milyar dolarlık dış ticaret açığının tek başına yarıdan fazlasını oluşturuyor. Bu konuda söz konusu ürünlerin fiyatlarının düşmesi ve varsa yerli petrol kaynaklarının bulunup devreye sokulmasını beklemekten başka yapılacak bir şey yok. Yine ithalatı yapılan petrole bağlı ham ve ara maddeleri içeride işleyip dışarı satmak konusunda da bir çaba var. Nitekim TÜPRAŞ’ın ihracatı 2007 yılında rekor düzeyde arttı.
Yine ilk defa 2007 yılında otomotiv sektörü Türkiye’ye net döviz kazandırarak kritik eşiği geçti. Bunda içeride yüksek kredi faizleri nedeniyle otomotiv tüketiminin yere çakılmış olmasının önemi büyük. Yan sanayiye yönelik yatırımların ivedilikle derinleştirilmesiyle artık bu sektörü kalıcı bir şekilde döviz kazandırır hale getirmek zorunlu. Türkiye’nin yerli sektörü tekstil ve konfeksiyon ise adeta küllerinden yükseliyor. Son yıllarda en büyük Ar-Ge yatırımı bu sektörde yapıldı. Sektör, yüksek katma değer, markalaşma, yeni pazar kovalama çabalarında kırılma eşiğini aşmış gözüküyor.
Yeri gelmişken son olarak kur konusunu biraz derinleştirip analizimizi nihayete erdirelim. Türkiye yapısal olarak üretim ve ihracatta yüksek oranda ithalata bağımlı bir ülke. Bu yüzden kur çıktığında ya da başka bir deyişle YTL ucuzladığında iki gelişme olacak: İçeride yüksek kalitede üretebildiğimiz ürünleri üretip, yüksek kur nedeniyle bunları dışarıdan ithal etmeye son vereceğimizden, dış ticaret açığı olumlu şekilde etkilenecek. Öte yandan ithalatı zaruri olan petrol, enerji ürünleri, ileri teknoloji unsurları, nihai yatırım malları gibi üretimimizde son derece yüksek paya sahip kalemleri bu sefer aşırı pahalı satın almaya başlayacağız. Bu birbiriyle ters yöndeki gelişmeler nedeniyle son tahlilde ticaret açığı daha çok mu artacak, yoksa daha az mı? Bu soruya benim cevabım dış ticaret açığının daha da kötü olacağı yönünde. Ayrıca ithalatın pahalanması nedeniyle bu durum, üretim sermayesinin de yurtiçine gelmesini engelleyici bir mahiyet arz eder. Dolayısıyla, kurun seviyesini bir kenara bırakıp, kurun istikrarı için çaba sarf etmeli, ancak esas dikkatleri dış ticaret performansını etkileyen diğer konulara kaydırmalıyız.
Sonuç olarak dış ticaret sektöründe 2006 yılının ortasından beri bir toparlanmanın olduğu, 2007 yılında ise bunun daha belirgin hale geldiği görülmektedir. 2007 yılı bu meyanda dış ticarette kayıp bir yıl değildir. Beyaz Türklerin avaz avaz bağırmasına ise aldırış etmeyin, onlara sorarsanız bu millete sevinmek zaten haramdır!
Paylaş
Tavsiye Et