TÜRKİYE’DEKİ sendikacılık hareketinde sol bir geleneği temsil etmesi açısından önemli bir yere sahip olan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), sendikal anlayışları arasındaki önemli farklılıklar sebebiyle Türk-İş’ten ayrılan 4 sendika (Türkiye Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Türk Maden-İş) ile bağımsız Gıda-İş tarafından 13 Şubat 1967’de kuruldu. Bilindiği üzere 1961 Anayasası’nın sağladığı nispi özgürlük ortamının ve 1963’te çıkan Sendikalar Kanunu ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun sağladığı olanaklarla sendikal hareket için yeni fırsatlar doğmuştu. Bu dönemde ciddi manada ilk yasal sosyalist hareket de Türkiye İşçi Partisi (TİP) ismiyle vücut buldu. Nitekim DİSK’in kurucularının neredeyse tamamı TİP’i kuran sendikacılar arasından çıkmıştır.
1966 Paşabahçe Cam İşçileri Grevi, DİSK’in kurulmasına neden olan bir dizi olayın başlangıcıdır. Burada ilginç olan nokta, grevin sürdürülmesinde Türk-İş yönetimi ile görüş ayrılığına düşen sendikalar arasında grevci işçilerin sendikası Kristal-İş ile Petrol-İş de olmasına rağmen, bunların Türk-İş’ten ayrılmamasıdır. DİSK ilk tüzüğünde amaç olarak “işçi sınıfının ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan kalkınması ve yücelmesi için, Türkiye’nin her bakımdan tam bağımsız olması ve hızlı bir kalkınma yoluna girmesi zorunluluğu”na vurgu yapmıştı. DİSK, işçilerin sadece ekonomik değil siyasi mücadele de yapmalarını hedeflemekteydi ve bunu geliştirmek için sınıf bilinci kavramı üzerinde önemle durmaktaydı. İlk genel kurulunda Kemal Türkler’i başkan olarak seçti. DİSK’in içinde TİP başta olmak üzere değişik sol fraksiyonlar ve akımlardan sendikacılar vardı. “Yığınları uyutmaya yarayan irticaya karşı aydınlarla işbirliği yapılarak, broşürler hazırlanıp bunların işçi ve öteki emekçilere dağıtılması” DİSK’in kendisine biçtiği misyonlar arasındaydı.
Kuruluşundan kısa bir süre sonra DİSK, aktif ve militan sendikacılık anlayışıyla bilhassa özel sektör işletmelerinde çalışan işçiler arasında hızla taban bulmaya başladı. Burada öncü rolü, DİSK’in lokomotifi sayılabilecek metal işkolunda örgütlü Maden-İş sendikası oynamaktaydı. DİSK’in kısa bir sürede yükselişe geçmesi Adalet Partisi (AP) iktidarını ve Türk-İş’i endişelendirdi. CHP’nin de desteğiyle DİSK’in gelişmesini engellemek amacıyla Sendikalar Yasası’nda değişiklik yapılarak %30’luk bir işkolu barajı getirilmeye çalışılması, 1970 yılında tarihe “15-16 Haziran olayları” olarak geçen büyük işçi olaylarına neden oldu. Her ne kadar DİSK, bu yasa değişikliğine karşı şiddetli bir tepki gösterdiyse de 15-16 Haziran olaylarının DİSK tarafından örgütlenmediğini, hatta olayların Konfederasyon yönetimini şaşkına çevirdiğini söyleyebiliriz. 15-16 Haziran, 12 Mart ara rejimine giden önemli bir mihenk taşı olarak tarih sahnesinde yerini aldı ve egemen güçler olayların faturasını DİSK’e kesti. 12 Mart döneminde DİSK yöneticileri tutuklanmalarına rağmen, Konfederasyon bu dönemi nispeten az hasarla atlattı.
1973 seçimlerinde DİSK, sol gruplardan gelen eleştirilere rağmen CHP’yi destekleme kararı aldı. DİSK 1970’lerin ortalarında yeniden hızla büyümeye başladı ve üye sayısı 500 bini aştı. 1975’te yapılan 5. Genel Kurul’da “demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı” ilkesi benimsendi. Bu ilke Fransız komünist sendika federasyonu CGT tarafından ortaya atılmıştı ve bu konfederasyondan gelen uzmanlar, DİSK’in de bu ilkeyi benimsemesinde önemli rol oynadılar. Bu yıllarda DİSK, Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin etkisi altındaydı. Dönemin TKP’si kendi stratejisi çerçevesinde Milliyetçi Cephe (MC) hükümetlerine karşı CHP’ye destek veriyordu ve bu, DİSK’in politika ve eylemlerine de yansıdı. 1975’te DİSK İzmir ve İstanbul’da büyük mitingler düzenledi. 1976’da 51 yıllık bir aradan sonra Taksim meydanında 1 Mayıs’ı kutladı. MC hükümetinin çıkartmaya çalıştığı Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) yasasına karşı da mitingler organize etti.
Aynı yıl toplanan 6. Genel Kurul’da Türk-İş’ten ayrılıp DİSK’e katılan sosyal demokrat eğilimli sendikalar Konfederasyon’un yönetimini ele geçirdi. Bu dönemde belediyelerde örgütlü sosyal demokrat eğilimli Genel-İş Sendikası, DİSK içinde Maden-İş’in tartışılmaz hegemonyasını sarsmayı başardı. Maden-İş Başkanı Kemal Türkler yerine, Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk DİSK genel başkanlığına seçildi. Bu seçimde TKP Kemal Türkler’i, TKP dışı sosyalist sol ve sosyal demokratlar ise Abdullah Baştürk’ü destekledi.
DİSK 1977 seçimlerinde de CHP’ye destek verdi ve aynı yılın 1 Mayıs’ı, 37 kişinin karanlık odaklarca açılan ateş sonucu ölmesiyle “kanlı 1 Mayıs” olarak tarihe geçti. 1977’de DİSK içindeki fraksiyonların birbirleriyle mücadelesi şiddetlendi. DİSK’in yeni yönetiminin TKP ve Maden-İş çizgisine yakın sendika uzmanlarını işten çıkarması iki taraf arasında gerilimi daha da arttırdı. 1 Mayıs 1978 mitinginin adeta bir TKP şovuna dönüşmesi DİSK liderliğini kızdırdı. Şubat 1979’da aralarında Maden-İş’in de bulunduğu TKP’ye yakın dört sendika bir yıl süreyle DİSK’ten ihraç edildi.
1980’de yapılan 7. Genel Kurul, ihraç edilen sendikaları DİSK’e geri aldı. Bu kararda gerginleşen siyasi ortam ve artan iktisadi bunalım etkili oldu. Bu yılın önemli olaylarından biri de Kemal Türkler’in öldürülmesiydi. 12 Eylül’e giderken DİSK’in Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası (MESS) işyerlerinde gerçekleştirdiği büyük grevler devam etmekteydi.
Bu grevlere katılan binlerce işçi, 12 Eylül darbesiyle birlikte darbecilerin işbaşına dönmeleri yönündeki emirlerine itaat ettiler. DİSK’in ve bağlı sendikaların faaliyetleri durduruldu ve yöneticilerin çoğu tutuklandı. Bu arada DİSK üyesi işçilerin çoğu, sendikal faaliyetlere izin verildikten sonra kendi işkollarında örgütlü bulunan Türk-İş ve Hak-İş’e bağlı sendikalara katılırken, geri kalanlar da bağımsız sendikalarda örgütlendiler. 1991’de yasağın kalkmasıyla DİSK tekrar faaliyetlerine başladı. 1992’de toplanan DİSK Genel Kurulu “militan sınıf sendikacılığı” ile “çağdaş sendikacılık” olarak adlandırılan görüşler arasında çekişmeye sahne oldu. Birinci görüş geleneksel mücadeleci sendikal anlayışını, ikincisi ise değişen siyasi ve ekonomik koşullar altında yeni mücadele ve örgütlenme biçimlerini savunuyordu. Bu mücadeleden galip çıkanlar, “çağdaş sendikacılığı” savunan gruplar oldu.
Başlangıçta büyük ümitlerle tekrar faaliyete geçen DİSK, 12 Eylül darbesinin yol açtığı örgütsel yıkımın olumsuzluklarını tam anlamıyla gideremedi. “Gelenekçiler”le “çağdaşlar”ın tartışmaları Konfederasyon’un beklediği atılımları yapmasını engelledi. Elbette işçi sınıfının ve ekonominin değişen yapısı ile sosyalizmin yaşadığı sorunlar da DİSK’in 1980 sonrası dönemde, öncesine göre çok daha pasif bir sendikacılık anlayışını benimsemesine neden oldu. Bu, hayatta kalabilmesi için muhtemelen de gerekliydi. Zaten sendikal mücadele geleneğine uzak yeni bir işçi kitlesi, emekçiler içinde önemli bir orana ulaşmıştı. Yeni dönemde militanlık, DİSK’ten ziyade sol görüşlü memur sendikalarıyla özdeşleşti.
DİSK köylerden kopup kentlere gelen ve işçileşen alt sınıfların siyasi süreçlere katılmaları anlamında ülkenin demokratikleşmesinde önemli katkılar sağlamış olmakla beraber, özellikle 28 Şubat sürecinde işveren örgütleriyle beraber (meşhur “beşli çete”) demokratik yollarla seçilmiş bir hükümetin devrilmesinde bilerek veya bilmeyerek rol oynayarak demokrasi karşıtı güçlere de yardımcı oldu. Neoliberalizmin her tarafı kuşattığı bir ortamda, sermayenin dilediği gibi at koşturmasının sorgulanması son derece önemlidir. Tuzla tersanelerinde yaşanan insanlık dramı, sendikal örgütlenmenin olmadığı yerlerde çalışan sınıfların nasıl ciddi sorunlarla karşılaşabileceklerinin en canlı (ve de maalesef en kanlı) örneğidir. Bu gibi durumların önlenmesinde ve demokrasinin kök salmasında, dünya görüşlerine ister katılalım ister katılmayalım, DİSK ve benzeri örgütlere büyük bir ihtiyaç vardır.
Paylaş
Tavsiye Et