GAYRİMENKUL piyasalarında yüksek riskli tutsat kredilerinin geri dönmemesi sonucu ortaya çıkan ve kısa sürede finansal piyasaları etkisi altına alan likidite krizinden çıkmaya çabalayan Amerikan ekonomisi, petrol ve gıda fiyatlarında meydana gelen artışların da etkisiyle zor bir dönemden geçiyor. Bu konuyla ilgili olarak akla gelen soruların başında son 25 yıldır, 1990-1991 ve 2001 yıllarında olmak üzere, iki kere ekonomik durgunluğa girmiş olan ABD ekonomisinin yeni bir durgunluğa girip girmediği geliyor.
ABD Ekonomik Analiz Bürosu tarafından açıklanan 2008 yılının ilk çeyreğine dair verilere göre Amerikan ekonomisi %0,6 oranında büyümüş görünüyor. Bu oran, 2007 yılının son çeyreğindeki büyüme oranıyla aynı. Büyüme oranının detayları incelendiğinde gayrimenkul piyasasında yaşanan krizin etkilerinin hâlâ devam ettiği görülüyor. Sabit konut yatırımlarındaki düşüş; nihai tüketim harcamaları, stok değişmeleri ve ihracatta gözlemlenen artış ile telafi edilmiş durumda. Durgunluk, bir ekonomide büyüme oranlarının iki çeyrek üst üste negatif olmasıyla ortaya çıkan bir durum olduğuna göre henüz Amerikan ekonomisinin resmen durgunluğa girdiğini söyleyemeyiz. Ancak yine de durumun kaygı verici olduğu aşikâr. Tüketim harcamaları, stoklar ve ihracatta meydana gelen artışları dışarıda tutarsak sabit konut yatırımlarındaki düşüşün GSMH’de %1,2 oranında bir azalma oluşturduğunu görüyoruz. Ayrıca GSMH’nin %70’lik kısmını oluşturan tüketim harcamalarında sadece %0,7’lik bir artış olması da tüketicilerde azalan gelir ve güvenin bir işareti. Net ihracattan gelen %0,2’lik artış ise pozitif büyüme oranına katkıda bulunmuş gözüküyor.
Amerika’da ekonomik durgunluğu ilan etmekle yükümlü olan Ulusal İktisadi Araştırmalar Bürosu (NBER)’na bağlı komitenin GSMH’nin yanı sıra gösterge olarak kullandığı reel sınai ve ticari satışlardan, stoklardaki %0,8’lik artışı çıkardığımızda gerçekleşen büyüme oranının negatif olması da tüketici talebinin tahmin edilenden daha az olduğunun bir göstergesi. Tüm bunlara ek olarak işsizlik rakamının %5,1 olarak açıklanması, Amerikan ekonomisinin çok da sağlıklı bir ilerleme göstermediğini ortaya koyuyor. Ancak açıklanmış olan büyüme rakamları henüz kesinleşmiş rakamlar değil. ABD’de büyüme verileri üç aşamada açıklanıyor. Şu anda açıklanan veri, ilk tahminlerin sonuçlarını gösteriyor.
ABD ekonomisinin durgunluğa girip girmediğinden daha da önemli olan, ekonomideki bu yavaşlama sürecinin ne kadar süreceği ve ekonominin ne zaman düzlüğe çıkacağı. Bu konuyla ilgili olarak olumsuz bir tablo çizen taraflar olduğu gibi, daha iyimser bir yaklaşıma sahip olanlar da var. Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı Ben Bernanke yılın ilk yarısında büyüme ihtimalinin düşük olduğunu ancak ikinci yarıdan itibaren düşük faiz oranları ve mali politikaların da etkisiyle daha güçlü bir büyüme performansı sergileneceğini kaydediyor. 2009 yılında ise ekonomideki büyümenin trend seviyesinde veya bunun biraz üstünde seyredeceğini öngörüyor. Ülkenin büyüme performansıyla ilgili olarak Bernanke kadar iyimser olmayan IMF tarafından yayımlanan 2008 Dünya Ekonomik Görünümü raporunda yer alan Amerikan ekonomisine dair tahminler, GSMH’nin bu yılın her dört çeyreğinde de düşeceği doğrultusunda. Yıl sonuna doğru ekonominin bir önceki seneye göre %0,7 oranında küçüleceği öngörülüyor. 2009 yılında ise ekonomideki büyümenin trend seviyesinin altında olacağı tahmin ediliyor.
ABD ekonomisinin durgunluğa girdiğini söylemek için henüz erken olsa da, yavaşlama süreci içinde bulunduğu açık. Bu süreçten ne zaman çıkılacağı ise tüketici talebinin ne kadar sürede toparlanacağına bağlı. Ev fiyatlarında yaşanan düşüşün ne kadar devam edeceği, bu süreyi belirleyecek önemli faktörlerden biri. Kriz öncesi ev satışlarının %40’lık bir kısmını finanse eden yüksek riskli tutsat kredilerinin azalması sonucu kaybolan finansman imkanlarının, kısmen Bush hükümeti tarafından desteklenen kurumlar tarafından sağlanacak olması, bu piyasayı biraz da olsa rahatlatacak ve haciz vakalarını azaltacak. Ayrıca gayrimenkul piyasasındaki talep de stabilize olmuş durumda. Kasım ayından beri toplam ev satışları yıllık 5 milyon seviyesinde seyrediyor. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen stoklardaki fazlalar bitene kadar yani bu yıl süresince de ortalama ev fiyatlarının düşmesi bekleniyor. Mayıs ve Temmuz ayları arasında ödenmesi beklenen toplam 117 milyar dolara yakın vergi iadesi, tüketimde kısmen bir iyileşme sağlayacak. Ancak tüketimi etkileyen diğer faktörler olan kredi sıkışıklığı ve ev fiyatlarındaki düşüşün önümüzdeki aylarda da devam edeceği beklentisi, tüketimdeki yavaşlamanın da kısa süre içinde son bulmayacağına işaret ediyor.
Tüm bunlar göz önüne alındığında önümüzdeki aylar içinde tüketimde bir toparlanma görülmesini beklemek yanlış olur. Bu durumda ABD’nin bu ekonomik yavaşlama sürecinden durgunluk ilan etmeden çıkmasını ancak net ihracatta meydana gelecek artış sağlayabilir. Tüketime dayalı bir ekonomi olması sebebiyle yavaşlama sürecinden çıkılması ise tüketicilerin krizden olumsuz etkilenen gelir ve güveninin yerine gelmesiyle olacaktır. Tüketicilerin erozyona uğrayan birikimlerini yerine koymak için belli bir süre de tasarruf yapacaklarını göz önüne alırsak, bu senenin ABD ekonomisindeki büyüme performansı açısından çok iyi bir yıl olmayacağı ortada.
Akıllarda soru işareti oluşturan bir diğer mevzu ise ABD’deki yavaşlamanın Türkiye üzerinde ne gibi ekonomik etkileri olacağı. Ülkemizin mevcut ticaret hacminin yaklaşık %5’lik kısmını ABD ile olan ticaret oluştururken, AB ile yapılan ticaretin toplam hacimdeki payı ise %60 seviyesinde bulunuyor. Bu durum, ABD’de yaşanan ekonomik yavaşlamanın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisinin doğrudan değil AB vasıtasıyla dolaylı yoldan daha fazla olabileceği anlamına geliyor. AB ülkelerine ait bankalar ABD’de yaşanan tutsat krizinden etkilenmiş durumdalar; ancak bu ülkelerde ABD’nin aksine hanehalkı tüketimi, krediden çok mevcut gelir ile finanse edildiğinden ortaya çıkacak bir finansal krizin reel ekonomiye etkilerinin ABD’deki kadar vahim olmayacağını söylemek mümkün. Ayrıca bu ülkelerde ihracatın milli gelirdeki payının %2 olması sebebiyle ABD ekonomisinin yavaşlamasından dolayı bu bölgenin ihracatında oluşacak bir düşüşün milli gelire etkisi de sınırlı kalacaktır.
Türkiye ekonomisini ABD’nin içinden geçmekte olduğu yavaşlama sürecine ve finansal krize karşı duyarlı yapan en önemli etken, milli gelirin %7,4’üne karşılık gelen bir cari açığa sahip olmasıdır. 2002 yılındaki seviyesinden 20 kat fazla olan açığın şimdiye kadar finansmanında herhangi bir sorun yaşanmadı; ancak tüm dünyayı etkisine alacak bir finansal krizin oluşması durumunda Türkiye gibi ülkelerden hızlı bir sıcak para kaçışı olması ihtimalinin çok yüksek olması da ülkemiz ekonomisi açısından zor ve muğlak bir döneme girildiğine işaret ediyor.
Paylaş
Tavsiye Et