ERGENEKON gündemin ana konusu olmaya devam ediyor. Soruşturmanın onuncu dalgası, kritik bir eşiği ifade ettiği için en büyük dalga veya tsunami olarak adlandırıldı. Zira “dokunulamaz zannedilenlere” dokunuldu; ordu içindeki cunta-karargah evlerinin lojistik işlerine bakan bir yarbayın gizlediği büyük bir silah, bomba ve cephane deposu kazılarak açığa çıkarıldı; Susurlukçu Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, benzeri bir depo, suikast planları ve timleriyle beraber gözaltına alındı.
Onuncu dalgayla savcılık ve mahkeme, bu tür davalarda İtalya’daki “temiz eller” davasının savcısı Di Pietro’nun zikrettiği prensibi hayata geçirdi: Suç örgütlerinin arkasında yer alan ve dokunulmaz zannedilen isimlere dokunmak. Bu, mücadele edilen örgütü moral olarak çökertecek kritik eşiktir. Nitekim Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) davasında örgütün siyasi ve lobi kanadının, daha ileriye gitmenin yaratacağı kaos korkusuyla oluşturduğu savunma hattı böylece aşılmış oldu.
Savunma hattı aşıldığında ordu ve yargının üst kademesinden şiddetli bir tepki geleceğini varsayan ETÖ yine de umutluydu. Nitekim onuncu dalgayla beraber, ordu komuta kademesi ve Yargıtay Başkanlar Kurulu acil olarak toplandı. Aktütün Karakolu basıldığında ve onlarca şehit verildiğinde dahi tatile ve golf oynamaya devam eden komuta kademesi, bütün planlanmış faaliyetlerini iptal ederek Genelkurmay Karargahı’nda uzun bir değerlendirme toplantısı yaptı. Ertesi gün Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile görüşen Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, “hassasiyet”lerini bu makamlara iletti. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın, Başbuğ’un ziyareti öncesi ve sonrası faaliyetleri bu hassasiyetlerin dikkate alındığı iddialarını gündeme getirdi. Hatta onuncu dalgada gözaltına alınan iki emekli orgeneralin tutuklanmaması, bu görüşmenin etkisine yoruldu ve bu dava burada durur propagandası başladı. Ancak bu gelişmeler ordunun muhtıra vermesini bekleyen ETÖ’yü tatmin etmedi. Keza Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun toplantının ardından herhangi bir açıklama yapmaması nedeniyle hükümetle yargı arasında ETÖ’nün arzu ettiği türden bir gerginlik yaşanmadı. Aksine, bu süreçte AK Parti hükümeti ile ordu ve yargı arasındaki ilişkilerin onarılmasına hizmet eden bir zemin açıldı.
ETÖ’nün, sempatizanlarının ve “beyaz Türkler”in ordu üzerinde kurmaya çalıştıkları baskı, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ifadesiyle “aslan terbiyecisi” rolü, artık ordu çevrelerini de rahatsız etmeye başladı. Bu çevrelerin halkla ilişkiler sözcüsü edasıyla yazılar kaleme alan Mehmet Ali Kışlalı dahi, ordu üzerindeki bu aşırı beklentinin orduya zarar verdiğini yazmak zorunda kaldı. Bu gelişmeler, ordunun dışarıdaki emeklilerle içerideki muvazzaf müfritleri hizaya çekmeye çalıştığının açık göstergeleri. Ordu, bununla da kalmayarak ETÖ ile ilişkili olduğu söylenen Sauna ve Atabeyler çetelerine bulaşmış subayların ordudan atıldığını, karargah evlerinin ve ordu mensuplarıyla ilgili olarak bulunan silahların soruşturulduğunu açıkladı. Yine de bütün bunları büyük bir ihtiyatla karşılamakta ve ordunun ETÖ davasında “sonuna kadar gidilsin” cephesinde yer almadığını vurgulamakta yarar var.
Adları “Bir Numara” olarak zikredilen Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç ve eski İstanbul Belediye Başkanı ve bir vakıf üniversitesinin kurucusu Bedrettin Dalan’a “dokunulması”, Ergenekon çevrelerinde içlerinde bazı eski genelkurmay başkanlarının, büyük medya patron ve yöneticilerinin de olduğu çelik çekirdeğe yaklaşıldığı ve ulaşılacağı “korkusu”nu yarattı. Bu isimler “Bir Numara” olmasa da, şimdiye kadar dokunulanlardan daha yukarıda oldukları anlaşılıyor.
Gözaltında Kılınç’a sorulan Encümen-i Daniş toplantıları ise bir anda gözleri bu yapılanmaya çevirdi. Kendilerini 1851’de kurulan ve 1862’de dağılan Encümen-i Daniş’le ilişkilendirseler de, 1940’larda çok partili hayata geçiş sürecinde teşekkül ettiği anlaşılan asker ve ona tabi bürokratlarla siyasetçilerden oluşan bu grup, on beş günde bir Moda Deniz Kulübü’nde gizlice görüşüyor ve “Türkiye’nin yüksek çıkarlarına karar vererek” bunu siyasi iktidara bildiriyor. AK Parti iktidarında sadece bir kez Abdullah Gül’ün başbakanlığı döneminde Kıbrıs meselesiyle ilgili mektup gönderen Encümen-i Daniş, daha sonra bu parti ile temas kurmamış. Gül’ün seçilmesinden sonra cumhurbaşkanlığı makamıyla da “irtibatı kopartan” bu “derin bürokratlar”ın nereye mektup, rapor veya talimat gönderdiği merak konusu. Bu merakın Ergenekon soruşturmasının kapsamına girmesinin, Encümen-i Daniş üyelerini fevkalade tedirgin ettiği anlaşılıyor. Bu tedirginlik grup üyelerini acul ve birbiriyle çelişen açıklamalara yöneltiyor.
Onuncu dalgada gözaltına alınan İbrahim Şahin’in ismi dahi, akla derhal Susurluk’u getirdi. Susurluk’tan bahsedenlerin Veli Küçük’ü şimdiye kadar neden görmezden geldiklerinin cevabı ise meraka değer. Bugün Ergenekon’u Susurluk’a indirgemek isteyenler, geçmişte de Susurluk’u İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı, Sedat Bucak ve Mehmet Ağar’a indirgeyen; Veli Küçük, Hüseyin Kocadağ ve Teoman Koman’ı yani askeri ve solu Susurluk’a bulaştırmak istemeyenlerdir. Faşizmin, “eski” ülkücü ve MHP’li olarak bilinen ayak takımına saldıran, ancak “yeni” Kemalist, CHP’li, devletlu ve beyaz Türk takımı karşısında sus pus olanlardır. Şahin’in üzerinde bulunan krokiler, suikast listesi ve timleri ise bu taifenin belini bükecek nitelikte.
On birinci dalgada Şahin’le temas halindeki 20 subay ve polis gözaltına alındı. ETÖ’nün finansörü ve lobi faaliyetleri yürütücüsü olmakla itham edilen Türk-Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek ile çalışma arkadaşlarına da dokunuldu. Şahsi serveti nedeniyle sendika ağası ve sarı sendikacı olarak itham edilen Özbek’in, MHP kökenli ve sendikasının “bozkurt” amblemli olmasına rağmen, Cumhuriyet gazetesinin en büyük destekçisi olması çok dikkat çekici. Özbek’e, bu şahsi siciline rağmen CHP yöneticilerinin yırtınırcasına sahip çıkmaları ise manidar.
On birinci dalgayı takiben Emekli Orgeneral (ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun görev süresi uzatılması halinde Özkök’ün yerine genelkurmay başkanı olması planlanan) Hurşit Tolon’un, Silivri Cezaevi sevk zincirinde yer almayan askerî hastane GATA’ya kaldırılması, mahkemeye müdahale endişesini tahrik etti. Dava ilerledikçe yeni dalgalarla “daha derine ve yukarılara” mı gidileceği, yoksa “daha aşağılar”la mı yetinileceğini göreceğiz. Davanın başarılı olması ve ETÖ’nün tasfiyesi ancak dokunulmaz sanılanlara dokunmak ve yukarılara ulaşmakla mümkün olacaktır. Mahkeme ve kamuoyu kararlılık gösterirse, Karadayı ve Kıvrıkoğlu ile Küçük arasındaki gerginlik türü çözülme emarelerinin artması beklenebilir. CHP lideri Baykal’ın yerel seçimleri Ergenekon davası için bir referanduma dönüştürme çabası da, muhtemelen sanıkları avukatları konusunda şüpheye düşürmüş olmalıdır.
Paylaş
Tavsiye Et