İngiliz ekonomisi 2012’ye kadar belini doğrultamayacak
İngiliz Ulusal İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre, İngiltere ekonomisi Mayıs 2008’den bu yana %4,2 oranında küçüldü ve bu durum 1980’lerin başında yaşanan daralma ile büyük benzerlik arz ediyor. Enstitüye göre ekonomideki daralma, 1990’ların başındaki küçülmeyi çoktan geride bırakmış durumda. Şayet 1980’lerdeki eğilim takip edilirse ekonomideki daralma bir yıl daha sürecek ve 2008 yılı başındaki üretim seviyesine ancak 2012 itibarıyla ulaşılabilecek. İngiltere’nin krizden derin bir şekilde etkilenmesinde ve oldukça geç toparlanacağının öngörülmesinde ülke ekonomisinin yapısı da etkili oluyor. Zira küresel finans krizinin yaşandığı bir ortamda İngiltere’de GSYH’nin %31’i finansal servislerden oluşuyor. Öte yandan İngiliz ekonomisindeki işsizlik de 1997’den bu yana ilk kez iki milyonu aşarak %6,5 oranını buldu.
IMF politikalarında kritik değişiklik
Uzun yıllar kredi sıkıntısına düşen ülkelere, önceden belirlenmiş bir zaman çizelgesi içerisinde yapısal ve makroekonomik reformlar yapmaları ve reformların her aşamasının gözetlenmesi koşuluyla borç veren Uluslararası Para Fonu (IMF) temel politikalarında değişikliğe gidiyor. Zira IMF’nin sıkı şartlarından bunalan pek çok gelişmekte olan ülke, finansal kriz öncesi likidite bolluğu yaşanan dönemde IMF kredisi kullanmayıp borçlanma ihtiyaçlarını yabancı sermaye çekerek gidermişti. Ayrıca piyasalarda IMF ile anlaşmanın ekonominin zora girmesinin kanıtı olarak algılanması, pek çok ülkeyi de IMF harici kaynaklara yöneltmişti. Küresel finans krizinin yaşandığı ve pek çok ülkenin zor duruma düştüğü bir dönemde bile 250 milyar dolarlık kaynağının 150 milyar dolarını borç veremeyerek kasasında tutmak zorunda kalması IMF’yi G-20 ülkelerinin de desteğiyle politika değişikliğine itti. Buna göre IMF’nin kaynakları 250 milyar dolardan 750 milyar dolara çıkarılacak ve IMF de üyelerine esnek kredi hattı açacak. Böylece IMF kredileri eskiden olduğu gibi belirli koşullara bağlanmayacak ve kendisine “esnek kredi hattı” açılan bir ülke dilediği gibi kredi kullanabilecek. Dolayısıyla IMF bir nevi ihtiyat kredisi temin eder konumda olacak. Ayrıca IMF dar gelirli ülkelere imtiyazlı kredi kullanım imkanı sağlayarak krizin bu ülkelere etkilerini hafifletmeye çalışacak.
Su ihtiyacımız artarken kalburla su taşıyoruz!
20. yüzyılda sulak alanlarının %50’si kuruyan ya da tahrip olan dünyamızda Indus, Rio Grande, Colorado, Murray-Darling, Huangho gibi pek çok önemli nehir artık denizlere ulaşamıyor. Ayrıca küresel iklim değişikliğiyle birlikte atmosferdeki su çevrimi hızlanıyor. Bu durumun etkisiyle uzun kuraklık dönemlerini büyük sel felaketleri takip ediyor ve dünyamızı büyük bir su sorunu bekliyor. Hal böyleyken hızlı nüfus artışı ve değişen beslenme şekilleri suya olan talebi her geçen gün arttırıyor. Zira bugün 6,5 milyar olan dünya nüfusunun 2030’a kadar 8,5 milyarı bulması bekleniyor ve gelişmekte olan ülkelerdeki gıda tüketimi tarım ürünlerinden et ürünlerine doğru kayıyor. 1 kilo buğday üretmek için 2.000 litre su harcanırken 1 kilo et için 15.000 litre su kullanıldığı düşünüldüğünde, beslenme şekillerindeki değişimin su kaynakları üzerindeki etkisi daha net ortaya çıkıyor. Ne var ki su konusundaki sıkıntılar sadece bunlardan ibaret değil. İsraf ve verimsiz su kullanımı da önemli bir sorun teşkil ediyor. Uzmanlara göre dünya su stokunun %70’ini çiftçiler, %20’sini sanayiciler ve %10’unu dâhili tüketimin oluşturduğu bir ortamda sadece sulama şekillerindeki bir değişimle bile su verimliliği %30 arttırılabilir. Yine dünya yüzeyine düşen su miktarının ancak %9’unun kullanıldığı günümüzde bu oran, atmosferdeki su çevrimini tehlikeye atmadan %20’lere kadar yükseltilebilir.
Japon ekonomisine hükümet desteği
Küresel talepteki düşüşle birlikte temelde otomobil ve elektronik aletlere dayanan ihracatı yarı yarıya azalan ve 2009 yılında ekonomisi %5,8 küçülmesi beklenen Japonya’da, hükümet 150 milyar dolar tutarında yeni bir teşvik paketi açıkladı. GSYH’nin %3’ünü oluşturan paketle birlikte güneş enerjisi, elektrikli taşıtlar ve enerji tasarrufu yapan aletler alanlarına yatırımın teşvik edilmesi amaçlanıyor. Ayrıca paket geçici işçiler için güvenlik ağı oluşturulmasını ve can çekişen firmalar için yardımı da içeriyor. Üç yılda iki milyon yeni iş yaratılmasını da amaçlayan paketin finansmanı ise hükümet bonolarıyla sağlanacak. Her ne kadar kamu borçları ülke GSYH’sinin %200’üne ulaşmış olsa da bu borçların büyük bir kısmının iç borç statüsünde olması Japonya’nın elini borçlanma konusunda biraz olsun rahatlatıyor. Öte yandan hükümetin uzun dönemli büyüme stratejisi ülke ekonomisinde yapısal değişiklikleri hedefliyor. Buna göre Japonya ihracata dayalı ekonomisini iç talebe ve iç sektörlere dayalı ekonomiye dönüştürmeyi amaçlıyor.
AB’nin başı bütçe açıklarıyla dertte
AB kriterlerine göre üye ülkelerin bütçe açıklarının GSYH’lerinin en fazla %3’ü kadar olması gerekirken, birçok üyenin bu sınırın çok üzerinde açık vermesi, AB Komisyonu’nu harekete geçirdi. Buna göre, halen bütçe açığı %3,7 olan Yunanistan’a bu açığını düşürmesi için 2010 yılına kadar süre tanınırken, bütçe açığı %5,6 olan Fransa ve %6,2 olan İspanya’ya 2012’ye kadar zaman verildi. Bütçe açığı %9,5 olan İngiltere ile %11 olan İrlanda’ya ise bu açıklarını kapatmaları için 2013 yılına kadar süre verildi. Ne var ki küresel krizin etkisiyle vergi gelirleri düşen, işsizlik sigortası harcamaları artan ve ekonomilerini canlandırmak için milyarlarca dolarlık teşvik paketleri uygulamaya koyan söz konusu ülkelerin bütçe açıklarını belirlenen tarihlere kadar kapatabilmeleri pek muhtemel görünmüyor.
Doğu Asya ekonomisi Çin etkisiyle büyüyor
Dünya Bankası’na göre aralarında Çin, Endonezya, Filipinler ve Tayland’ın da bulunduğu gelişmekte olan 10 Doğu Asya ülkesi 2009 yılında %5,3 oranında büyüyecek. Bu oranla bölge büyümede dünya birincisi olsa da 2007 yılında yakaladığı %11,4’lük büyüme oranının oldukça gerisinde kalacak. Banka, bölge ülkeleri arasında Çin’in, uygulamaya koyduğu 586 milyar dolar tutarındaki teşvik paketinin de etkisiyle %6,5 oranında büyüyeceğini öngörüyor. Çin’in dışındaki 9 bölge ülkesinin ortalama büyümesi ise ancak %1,2 oranında gerçekleşecek. Öte yandan resmî rakamlara göre bölgede işsizliğin 24 milyonu bulduğuna değinen Banka, gerçek işsizliğin ise bu seviyenin oldukça üzerinde olduğuna işaret ediyor. Ayrıca büyümedeki yavaşlamanın etkisiyle fakirlikle mücadeleye ayrılan fonların azalacağını ve 10 milyon insanın daha fakirlik sınırının altına itileceğini tahmin ediyor.
Tavsiye Et
Küçülmenin adı konulamıyor
2008 yılının son çeyreğinde etkisini daha da hissettirmeye başlayan küresel mali kriz, dünya ekonomisinin büyüme tahminlerini aşağıya çekerken; Türkiye de bu duruma kayıtsız kalmayarak 2009-2011 yıllarına ait büyüme tahminlerini yeniden gözden geçirdi. Hükümet tarafından açıklanan, Avrupa Birliği’ne sunulacak olan ve 2009-2011 dönemini kapsayan Katılım Öncesi Ekonomik Program’a göre, bütçede daha önceden %4 olarak belirlenen büyüme tahmini -%3,6 olarak değiştirildi. 2010 ve 2011 yıllarına ait tahminler ise sırasıyla %3,3 ve %4,5 olarak belirlendi. Ancak yeniden gözden geçirilen bu tahminler, hükümet dışındaki ekonomi çevrelerinin tahminlerinin yanında çok iyimser kalıyor. Daha önceden Türkiye’nin 2009 yılı büyüme tahminini -%1,5 olarak açıklayan IMF, bu tahminini -%5,1 olarak değiştirirken; Dünya Bankası Türkiye Temsilcisi Ulrich Zachau da yıl sonundaki büyümenin -%6 civarında olabileceğini açıkladı. Kimin tahmininin daha gerçekçi olduğunu ise zaman gösterecek.
Krizin galipleri: Ticari bankalar
Merkez Bankası Kasım ayında başladığı faiz indirimlerine, Nisan ayında yaptığı 75 baz puanlık indirimle ara vermeden devam ederken, ona ayak uydurmakta zorlanan ticari bankalar kâr rekorları kırıyor. Amerika ve Avrupa’da banka iflasları ve devletleştirmeler birbirinin peşi sıra gelirken, 2008’in Ocak-Şubat döneminde 2,3 milyar TL kâr açıklayan Türkiye’deki ticari bankalar 2009’un aynı döneminde kârlarını %38 arttırarak 3,2 milyar TL’ye çıkardı. Durumun böyle olmasında düzenleyici ve denetleyici kurumların muhafazakârlığının yanında ticari bankaların faiz marjlarının yüksekliği de etkili oldu. Kredi batık oranlarının arttığı bir ortamda normalden daha yüksek marjların olması beklenmedik bir durum olmamakla birlikte, bankaların bu durumu istismar etmediklerini iddia etmek çok da gerçekçi görünmüyor. Böyle devam ederse kısa vadede ekonominin genel işleyişinin olumsuz etkileneceği, uzun vadede ise müşterilerin güvenini kaybedecekleri aşikâr iken, bankaların bu tutumlarını neden değiştirmeye yanaşmadıkları merak konusu.
SPK’dan yeni düzenleme
2008 yılından itibaren çalkantılı günler geçiren İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), bu seyrini 2009 yılının ilk çeyreğinde de sürdürüyor. 2008 yılının Eylül ayından bu yana %28,5 değer kaybeden İMKB, bu dönemde Dünya Borsalar Federasyonu’na bağlı 61 borsa arasında en çok kaybettiren 31. borsa oldu. Yaşanan bu büyük değer kaybının bir sonucu olarak birçok hisse nominal değerinin (1 TL) altında işlem görmeye başladı. Finansman ihtiyacı bulunan ancak hisselerinin nominal değerlerinin altında işlem görmesi sebebiyle nakit sermaye artırımına gidemeyen şirketlerin sorunları çözmek için “fon çıkışı gerektirmeyen sermaye azaltım işlemi” yapabileceklerini açıklayan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), bu konuyla ilgili ilke ve esasları yayınladı. Bu ilke ve esaslar çerçevesinde yapılacak fon çıkışı gerektirmeyen sermaye azaltımları neticesinde şirketlerin mal varlıklarında herhangi bir değişikliğin olmayacağını açıklayan SPK, yapılan bu kaydi değişiklikle hisse fiyatlarının nominal değerlerinin üzerine çıkmasının ve nakit sermaye artırımlarına uygun ekonomik ve hukuki koşulların oluşturulmasının amaçlandığını bildirdi.
Finansal kiralama sektörü küçülüyor
Türkiye’de bir finansal araç olarak 1986 yılında kullanılmaya başlanan finansal kiralama (leasing) işlemlerinin hacmi 2009 yılının ilk çeyreğinde büyük bir düşüş gösterdi. Finansal Kiralama Derneği (FİDER) tarafından açıklanan verilere göre, 2008’in ilk çeyreğindeki işlem hacmi 1,84 milyar TL iken, bu değer 2009’un ilk çeyreğinde %61 azalarak 703 milyon TL olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı döneminde 6.614 finansal kiralama sözleşmesi düzenlenmişken, 2009’da düzenlenen sözleşme adedi 1.074 oldu. 2001 yılından bu yana penetrasyon oranları sürekli artan ve 2007 yılı sonunda vergi avantajının kaldırılmasıyla zor günler yaşamaya başlayan finansal kiralama sektörü, küresel mali krizin KOBİ’leri olumsuz etkilemesi sonucu, kısa vadede zor günleri atlatabilecek gibi görünmüyor.
1 Mayıs resmî tatil oldu
148 ülkede tatil olan ve 28 ülkede bayram olarak kutlanan 1 Mayıs, “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla resmî tatil ilan edildi. TBMM İçişleri Komisyonu’nda yapılan görüşmelerde, muhalefet partilerinin adının “İşçi Bayramı” olması yönündeki taleplerine karşılık, Genel Kurul’da yapılan oylamada 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla kutlanmasına karar verildi. 28 yıl aradan sonra tekrar gündeme gelen ve kabul edilen bu değişiklikle tatil günleri 14,5 güne ulaşmış oldu. 1 Mayıs tatil olarak ilan edilirken, kamu kurum ve kuruluşlarında yapılması kararlaştırılan iş ve işlemlerde herhangi bir aksama olmaması için gerekli önlemlerin alınacağı bildirildi. Bilindiği üzere 1 Mayıs, 1923’te yasayla “İşçi Bayramı” olarak ilan edilmiş, 1981’de ise Milli Güvenlik Konseyi tarafından resmî tatil olmaktan çıkarılmıştı.
Kullanılmayan potansiyel: Rüzgar enerjisi
Yenilenebilir enerji kaynaklarını yeterli bir şekilde kullanamayan ve enerji ihtiyacının %65’ini ithal ederek karşılayan Türkiye’nin rüzgar enerjisinden elektrik üretim kapasitesinin 2009 yılında 1 GWh (Gigawatt/saat)’a çıkacağı tahmin ediliyor. Delhi merkezli RNCOS araştırma şirketinin raporunda, rüzgar enerjisinden 166 TWh (Terawatt/saat) elektrik üretebilme kapasitesi bulunan Türkiye’nin, Avrupa’da bu anlamda en büyük potansiyele sahip ülke olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin büyüyen ekonomisinin enerji ihtiyacını her geçen gün arttıracağına değinilen raporda, ülkede enerji üretiminde rüzgar kullanımının yaygınlaşmasıyla, fiyatları sürekli dalgalanma gösteren petrol ve doğalgaz gibi ithal edilen enerji kaynaklarına bağımlılığın da azalacağı vurgulanıyor. Türkiye’nin kurulu rüzgar gücü kapasitesi, 2006 yılında 16 MWh (megawatt/saat) iken, 2007’de yapılan yatırımlarla 140 MWh’a çıkmıştı.
Tavsiye Et