Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (June 2009) > Çeviriyorum
Çeviriyorum
Savaş bağımlısı ABD, emperyalist başağrısı çekiyor / Truthdig, William Pfaff, 19 Mayıs 2009
ABD Ba­sı­nı
Çe­vi­ri: Eb­ru Afat
Ame­ri­kan mu­ha­fa­za­kâr ka­mu­oyun­da şu sı­ra­lar Ba­tı Av­ru­pa’nın, sı­nır­la­rı dâ­hi­lin­de ya­şa­yan ge­niş Müs­lü­man nü­fus ta­ra­fın­dan ku­şa­tıl­ma teh­li­ke­si al­tın­da ol­du­ğu­na da­ir bir ina­nış hâ­kim. Doğ­ru­su­nu söy­le­mek ge­re­kir­se, bu eği­lim sa­de­ce Av­ru­pa’da yak­laş­mak­ta olan Müs­lü­man ege­men­li­ği ile Av­ru­pa’nın Hı­ris­ti­yan kim­li­ği­nin yı­kı­lı­şı teh­li­ke­si­ne dik­kat çe­ken ki­tap­lar ya­zan Ame­ri­kan mu­ha­fa­za­kâr­la­rı­na öz­gü de­ğil. Yal­nız­ca on­lar ila­ve­ten Ba­tı’nın Çö­kü­şü’nden de kor­ku­yor­lar.
Zi­ra Af­ri­ka­lı ve As­ya­lı Müs­lü­man­la­rın, Ak­de­niz’de bo­ğul­ma­la­rıy­la so­nuç­la­na­bi­le­cek ka­dar umut­suz gi­ri­şim­le­re Ba­tı me­de­ni­ye­ti­ni de­vir­mek için kal­kış­ma­dık­la­rı­nı id­rak et­mek­te ba­şa­rı­sız ol­du­lar. Pa­ris get­to­la­rın­da ya­şa­yan göç­men­le­rin Müs­lü­man oğul­la­rı, de­mok­ra­si­yi yer­le bir et­mek için de­ğil, iş bu­la­ma­dık­la­rı için is­yan edi­yor ve apart­man­la­rı ate­şe ve­ri­yor­lar. İn­gil­te­re’nin bü­yük bir kıs­mın­da, Hol­lan­da’da ve İs­kan­di­nav ül­ke­le­rin­de, de­va­sa bir so­run olan Müs­lü­man göç­men­le­rin asi­mi­las­yo­nu ya­hut en­teg­ras­yo­nu ile il­gi­li en­di­şe­ler ol­duk­ça cid­di bir bo­yut­ta.
ABD’nin şu an­ki li­be­ral hü­kü­me­ti­nin ise as­ke­rî bir teh­dit ola­rak gör­dü­ğü Müs­lü­man­la­ra da­ir da­ha fark­lı bir dü­şün­ce­si var. Bu hü­kü­met, Ge­or­ge W. Bush’un Af­ga­nis­tan ve Pa­kis­tan’da­ki Ta­li­ban’a ve onun ra­di­kal din­ci ta­kip­çi­le­ri­ne kar­şı aç­tı­ğı sa­va­şı sür­dü­rü­yor. Ve bu sa­va­şı, söz ko­nu­su adam­la­rın Ame­ri­ka­lı­lar­la Ame­ri­kan top­rak­la­rın­da sa­vaş­ma­la­rı­nı en­gel­le­mek gi­bi -ta­ma­men bir his­te­ri ni­te­li­ği ta­şı­ma­sa dik­ka­te de­ğer bir dü­şün­ce ola­bi­le­cek- bir ge­rek­çey­le meş­ru­laş­tı­rı­yor.
Siz de İs­lam­cı ha­re­ke­tin Or­ta­do­ğu’nun ge­ne­lin­de ve Gü­ney As­ya’nın bir ke­si­min­de cid­di bir des­te­ğe sa­hip ol­du­ğu­nu öne sü­re­bi­lir ve bu­nun Af­ga­nis­tan ile Pa­kis­tan’da “dur­du­rul­ma­ma­sı” ha­lin­de böl­ge­de­ki baş­ka yer­le­re de ya­yı­la­ca­ğı, eli­ne nük­le­er si­lah­lar ge­çi­re­ce­ği ve Ame­ri­ka’yı yok ede­ce­ği so­nu­cu­na va­ra­bi­lir­si­niz. An­cak de­lil­ler bu­nun tam ter­si­ni gös­te­ri­yor: “Hı­ris­ti­yan” Ba­tı­lı hü­kü­met­ler Müs­lü­man top­rak­la­rı­na ne ka­dar çok as­ke­rî mü­da­ha­le­de bu­lu­nur ve ne ka­dar faz­la sa­yı­da as­ker­le sa­va­şır­sa, “ya­ban­cı” Haç­lı iş­gal­ci­le­re kar­şı di­nî ve mil­li di­re­niş ro­lü­nü üst­le­nen ra­di­kal ha­re­ket de o ka­dar çok ya­yı­lı­yor. Ni­te­kim 11 Ey­lül sal­dı­rı­la­rı, Suu­di Ara­bis­tan’da­ki Ame­ri­kan as­ker­le­ri­nin var­lı­ğı­na yö­ne­lik bir in­ti­kam­dı.
Di­ğer yan­dan, Ame­ri­kan (ve NA­TO) güç­le­ri­nin Af­ga­nis­tan ve Pa­kis­tan’da sa­vaş­ma ka­rar­lı­lı­ğı, ulu­sal sa­vun­ma­dan da­ha kar­ma­şık bir ne­de­ne da­ya­nı­yor. Bü­yük öl­çü­de ya­ban­cı­laş­mış ve Ba­tı’da eği­tim gör­müş bir grup Suu­di’nin New York’ta­ki Dün­ya Ti­ca­ret Mer­ke­zi’ni ha­va­ya uçu­rup Pen­ta­gon’a sal­dır­ma­sı­nın üze­rin­den ne­re­dey­se se­kiz yıl geç­ti. Bu olay­dan be­ri ABD’de baş­ka hiç­bir te­rör ola­yı ger­çek­leş­me­di.
7 Tem­muz 2005’te Lon­dra Met­ro­su’na ve 11 Mart 2004’te Mad­rid’de­ki tren is­tas­yo­nu­na dü­zen­le­nen sal­dı­rı­lar ise, Av­ru­pa po­lis is­tih­ba­ra­tı­na ta­kı­lan bü­tün muh­te­mel te­rö­rist fa­ali­yet­ler­de ol­du­ğu gi­bi, Ta­li­ban ve­ya Or­ta­do­ğu çem­be­rin­de de­ğil, genç ve Ba­tı­lı­laş­mış Müs­lü­man­la­rın da dâ­hil ol­duk­la­rı Av­ru­pa’da­ki göç­men ce­ma­at­ler içe­ri­sin­de mey­da­na gel­di. Ta­li­ban’ı Hin­di­kuş Dağ­la­rı’nda “dur­dur­mak” da bu­nu de­ğiş­tir­me­ye­cek­tir.
Bü­tün bun­lar, As­ya’da (Ba­tı­lı bir fe­no­men olan) mil­li­yet­çi­li­ği kış­kır­tan ve As­ya­lı “ka­fir­le­ri” Hı­ris­ti­yan­lı­ğa dön­dür­me­ye yö­ne­lik iyi ni­yet­li fa­kat ace­mi­ce gi­ri­şim­ler­le di­ni ra­di­kal­leş­ti­ren em­per­ya­lizm ça­ğı­nın bir ka­lın­tı­sı. Ve ABD de ar­tık tam bir sa­vaş ba­ğım­lı­sı ha­li­ne gel­di. Bu ül­ke Ko­re Sa­va­şı (1950-53)’ndan be­ri, Gü­ney­do­ğu As­ya’da­ki ko­mü­nist­ler­le, Bal­kan­lar’da­ki sal­dır­gan­lar­la, Or­ta Ame­ri­ka­lı sol­cu­lar­la, Ko­lom­bi­ya­lı ko­ka ye­tiş­ti­ri­ci­le­riy­le, Sad­dam Hü­se­yin’le (iki de­fa) ve dün­ya­nın dört bir ta­ra­fın­da­ki ra­di­kal İs­lam­cı­lar­la mü­te­ma­di­yen sa­vaş ha­lin­de. Pa­na­ma ve Gre­na­da’yı lis­te­ye ek­le­me­dim bi­le.
Sa­vaş, si­lah tek­no­lo­ji­si­ne dün­ya­nın ge­ri ka­la­nı­nın top­la­mın­dan da­ha faz­la kay­nak ayı­ran Ame­ri­kan ulu­sal eko­no­mi­si­nin ol­du­ğu ka­dar Ame­ri­kan ulu­sal kim­li­ği­nin de bir par­ça­sı. Şim­di­ler­de ise son sa­va­şı­mız güç be­la baş­la­dı. Ar­tık Pa­kis­tan or­du­su­nun, Ta­li­ban’ı, ken­di ül­ke­le­ri­nin ku­zey­ba­tı­sın­da kon­trol al­tı­na al­dık­la­rı top­rak­lar­dan çı­kar­ma gi­ri­şi­mi­ni des­tek­le­mek­le meş­gu­lüz.
Was­hing­ton, du­ru­ma ba­kı­lır­sa Pa­kis­tan’a Ame­ri­ka­lı­la­rın göl­ge­si ni­te­li­ğin­de bir hü­kü­met gön­der­me­ye ve on­la­ra ül­ke­le­ri­ni na­sıl yö­ne­tip İs­lam­cı ra­di­kal­ler­le na­sıl mü­ca­de­le ede­cek­le­ri­ni gös­ter­me­ye ça­lı­şı­yor. Ba­rack Oba­ma yö­ne­ti­mi al­tın­da ay­rı­ca Af­ga­nis­tan’da­ki si­vil var­lı­ğı­mı­zı art­tı­ra­cak gi­bi gö­rü­nü­yo­ruz ve ba­sı­na ba­kı­lır­sa Af­gan­la­rın li­de­ri­ni de de­ğiş­tir­me­yi dü­şü­nü­yo­ruz. ABD açık­ça Af­ga­nis­tan’da da­ha epey uzun­ca bir sü­re kal­ma­ya ni­yet­li.
Irak’a dö­ner­sek, ABD’nin ül­ke­de ba­rı­şı sağ­la­mak için Sün­ni aşi­ret­le­re öde­me yap­ma­yı dur­dur­ma­sın­dan be­ri, mez­hep­ler ara­sı hu­su­met gi­de­rek tır­ma­nı­yor. Bu­ra­da da bir sü­re da­ha ka­la­cak gi­bi gö­rü­nü­yo­ruz. Sov­yet­ler Bir­li­ği çök­tü­ğün­de, uzun yıl­lar bo­yun­ca SSCB’nin ABD ve Ka­na­da Ça­lış­ma­la­rı Ens­ti­tü­sü’nün baş­kan­lı­ğı­nı ya­pan ve ABD’yi çok ya­kın­dan ta­nı­yan Ge­or­gi Ar­ba­tov Ame­ri­ka­lı­la­ra, “Si­ze çok kö­tü bir şey yap­mak üze­re­yiz. Si­zi düş­ma­nı­nız­dan yok­sun bı­ra­ka­ca­ğız.” de­miş­ti. Ar­ba­tov o za­man­lar, ye­ni bir düş­man bul­ma­nın bi­zim için ne ka­dar ko­lay ola­ca­ğı­nın far­kın­da de­ğil­di.

Tavsiye Et
Avrupa ve Türkiye: Aşk mı yoksa nefret mi? / Pressemitteilung WebService, Rainer Karow, 17 Mayıs 2009
Al­man Ba­sı­nı
Çe­vi­ri: Zeh­ra Se­nem De­mir
Do­ğu Blo­ğu’nun yı­kı­lıp dün­ya­nın iki yön­lü et­ki ala­nı­na bö­lün­müş­lü­ğü­nün or­ta­dan kalk­ma­sıy­la bir­lik­te Tür­ki­ye’nin bu­lun­du­ğu nok­ta ye­ni bir an­lam ve önem ka­zan­dı.
Tür­ki­ye’ye ar­tık çok önem­li bir rol dü­şü­yor ve bu­nun far­kı­na va­ran AKP hü­kü­me­ti, Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğan ve uzun sü­re­dir ar­ka plan­da hü­kü­me­tin da­nış­man­lı­ğı­nı ya­pan ye­ni Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı Ah­met Da­vu­toğ­lu ile bir­lik­te ye­ni bir ya­pı­lan­ma ve uy­gu­la­ma­ya gi­di­yor.
Bu­nun ar­ka pla­nın­da Tür­ki­ye’nin, Arap dün­ya­sı­nın bü­yük bö­lü­mü­nü ve Kaf­kas­la­rı kap­sa­yan ve hâ­lâ bir aya­ğı Av­ru­pa’da olan Os­man­lı Dev­le­ti’nin mi­ras­çı­sı ola­rak es­ki ro­lü­nü ha­tır­la­ma­sı ya­tı­yor. Bu sa­ye­de Tür­ki­ye, Or­ta­do­ğu’da ara­bu­lu­cu­luk gö­re­vi­ni üst­le­nip bir ba­ğım­sız alan oluş­tu­ra­bi­lir ve böy­le­lik­le or­ta öl­çek­te bir et­nik, as­ke­rî ve eko­no­mik mer­kez güç ha­li­ne ge­le­bi­lir. Bu bağ­lam­da Av­ru­pa ve NA­TO ile ku­ru­lan ya­kın­lık Tür­ki­ye için önem­li bir fak­tör.
Tür­ki­ye’de de ar­tık, AB’ye tam bir or­tak ola­rak dâ­hil ol­ma­nın hem ken­di­si hem de Or­ta­do­ğu’da­ki im­ti­yaz­lı po­zis­yo­nu için pek ya­rar­lı ol­ma­ya­ca­ğı fark edi­li­yor. Ay­rı­ca özel­lik­le Fran­sa ve Al­man­ya ta­ra­fın­dan AB içe­ri­sin­de yü­rü­tü­len red­de­di­ci ve iki yön­lü tar­tış­ma­lar da Tür­ki­ye’yi ye­ni bir he­def be­lir­le­me­si ve ye­ni bir öz­gü­ven in­şa­sı nok­ta­sın­da teş­vik et­miş du­rum­da. Tür­ki­ye’nin bu ye­ni he­def­le­ri­ne yö­nel­me­si­ni, geç­mi­şi ile bağ­daş­tır­mak müm­kün.
Tür­ki­ye hiç­bir za­man, Arap­la­rın ta­rih­te -ve şim­di de kıs­men- ol­duk­la­rı gi­bi dok­tri­ner ve ta­ma­mıy­la Müs­lü­man bir ül­ke ol­ma­dı. Os­man­lı Dev­le­ti bir­çok şey ba­şa­rıp kül­tü­rü ve sa­na­tı çok­ça teş­vik et­ti. Fa­kat otar­şi­nin iş­le­mez ha­le gel­me­siy­le bir­lik­te du­rak­la­yıp yı­kıl­dı. Bu­na rağ­men Tür­ki­ye (Ana­do­lu top­rak­la­rı), Av­ru­pa için her za­man ol­duk­ça önem­li bir ro­le sa­hip ola­gel­di. Ve bu Es­ki Yu­nan­lı­lar­dan be­ri böy­ley­di.
Al­man­ya Baş­ba­ka­nı An­ge­la Mer­kel ve Fran­sa Cum­hur­baş­ka­nı Ni­co­las Sar­kozy, 7 Ha­zi­ran’da ya­pı­la­cak Av­ru­pa Par­la­men­to­su se­çim­le­ri için 11 Ma­yıs’ta Ber­lin’de bir ara­ya gel­di­ler. Gö­rüş­me­de “Al­man-Fran­sız Dost­lu­ğu” ha­tır­la­tı­lıp iki ül­ke­nin Av­ru­pa üye­le­ri ola­rak or­tak nok­ta­la­rı ön pla­na çı­ka­rıl­dı. Ba­yan Mer­kel yi­ne, ba­şa­rı­sız olan or­tak ana­ya­sa­nın ye­ri­ne ha­ya­ta ge­çi­ril­me­ye ça­lı­şı­lan Liz­bon An­laş­ma­sı ile il­gi­li des­tek ve­rip, bu­nun­la il­gi­li hiç gün­dem­de ol­ma­yan ve muh­te­me­len ken­di­si­nin de et­kin ola­ma­ya­ca­ğı çı­ka­rım­lar­da bu­lun­du. Fa­kat Bay Sar­kozy’nin Av­ru­pa’nın sı­nır­la­rı hak­kın­da­ki uya­rı­la­rı da­ha de­rin­lik­le ele alın­dı. Bay Sar­kozy ta­ra­fın­dan öne çı­ka­rı­lan Av­ru­pa’nın sı­nır­la­rı me­se­le­si, hem ta­ri­hî bo­yut­ta hem de kü­re­sel­leş­me­nin ve dün­ya­nın ye­ni­den tak­si­mi­nin ta­ri­hî un­sur­la­rı­nın göz ar­dı edil­me­si­ne yar­dım­cı olup ola­ma­ya­ca­ğı ko­nu­sun­da in­ce­le­me­mi­zi ge­rek­ti­ri­yor.
Çün­kü Tür­ki­ye ile olan sı­nır me­se­le­si as­lın­da ce­va­bı ve­ril­me­yen bir me­se­le ve ol­du­ğun­dan fark­lı bir bo­yut ka­za­nıp Av­ru­pa’da tar­tı­şıl­dı­ğı şek­li­nin tam ak­si bir ko­nu ha­li­ne ge­le­bi­lir. Çün­kü Av­ru­pa ve NA­TO, Tür­ki­ye’yi içi­ne al­mış ol­mak­la Or­ta­do­ğu, İs­lam dün­ya­sı ve Aral Gö­lü ile Ural’a ka­dar uza­nan Türk halk­la­rı ile ara­sın­da köp­rü ku­ra­cak de­ğil. Bu me­se­le ar­tık ter­sin­den oku­nan bir me­se­le ha­li­ni al­dı. Do­la­yı­sıy­la AB ola­rak ge­le­cek­te de böl­ge­de et­kin ola­bil­me­miz için im­ti­yaz­lı or­tak­lık dü­şün­ce­le­ri­ni bir ke­na­rı bı­ra­kıp Tür­ki­ye’yi ya­pı­mı­za dâ­hil et­me­miz ge­re­kir.
O hal­de ne yap­ma­lı? Tür­ki­ye’yi, Müs­lü­man­la­rın köp­rü­ba­şı ola­rak gör­me­ye de­vam edip ona gö­re mi dav­ran­ma­lı, yok­sa mev­cut Av­ru­pa­î, ulus­la­ra­ra­sı ve çok kül­tür­lü ya­pı­sıy­la Av­ru­pa­lı­laş­tı­rıp ona Ba­tı­lı bir iler­le­me kay­det­me im­ka­nı sağ­la­mak su­re­tiy­le Ata­türk’e ve onun mi­ra­sı­na ka­pı­yı açık mı tut­ma­lı? Bu, ce­vap ve­ril­me­si ge­re­ken il­ginç bir so­ru.
Çok kül­tür­lü bir ni­te­li­ğe sa­hip ol­ma­sı ve bir­çok dev­le­tin ke­siş­me ala­nın­da bu­lun­ma­sı­na rağ­men Kons­tan­ti­no­po­lis ve/ve­ya yüz­yıl­lar­dır anıl­dı­ğı is­miy­le İs­tan­bul, es­ki bir Av­ru­pa ken­ti. Bu­gün de ay­nı du­rum de­vam edi­yor. Bu şe­hir­de Tür­ki­ye’yi ile­ri­ye gö­tü­ren en Av­ru­pa­î Türk­ler ya­şı­yor ve ül­ke ya­şa­mı­na et­ki­de bu­lu­nu­yor­lar. Türk­le­rin ser­ve­ti, il­ha­mı ve ya­ra­tı­cı­lı­ğı bu şe­hir­de yo­ğun­la­şı­yor. Ve Türk de­mok­ra­si­si de bu­ra­da ya­ni İs­tan­bul’da ha­yat bu­lu­yor.

Tavsiye Et