Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (July 2009) > Türkiye Ekonomi > Teşvik oldunuz mu?
Türkiye Ekonomi
Teşvik oldunuz mu?
İbrahim Öztürk
TÜRKİYE bir yandan krizi önlemeye yönelik çeşitli kısa vadeli para ve maliye eksenli tedbirler alırken, bir yandan da sadece krize ve güncele odaklanmadan, kriz olmasaydı dahi zaten ekonominin değişim patikasının bir gereği olarak atılması gereken uzun vadeli adımları atıyor.
Bu meyanda Haziran ayında açıklanan kararlar üç ana başlık altında şekilleniyor: Yatırımlarda devlet teşvikleri, istihdam teşvikleri ve KOBİ’ler için kredi garanti fonunun etkinlikle devreye sokulması. Bunlardan birincisi kriz ortamıyla da ilişkili olmakla birlikte esasen Türkiye ekonomisinin uzun vadeli, katma değer eksenli dönüşümü ile ilgili. İkinci kalem doğrudan işsizlikle mücadeleyi hedefleyen kısa-orta vadeli tedbirler içeriyor. Üçüncüsü ise doğrudan kriz ortamında düşen ciro, tahsilat ve bir hayli daralan kredi kanallarını hedef alarak düşünülmüş bir tedbir.
Paketin yatırım teşvikleri başlığı, son derece doğru bir şekilde, sektörel, bölgesel ve proje bazında teşvikleri kapsıyor. İlk teşvikler çivi çakana değil, doğru işi, doğru yerde, doğru fizibilite ile yapana veriliyor. Daha da isabetlisi ise teşviklerin bölgesel kalkınmışlık ve sektörel uzmanlık önceliklerini de kapsaması. Buna göre Türkiye sosyo-ekonomik kalkınmışlık düzeyine göre dört büyük bölgeye ayrılıyor, bölgeler de iller bazında tasnif ediliyor, illere hem geri kalmışlığına göre teşvik verilirken, hem de söz konusu bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaracak sektörel uzmanlık da tanımlanıyor. Böylelikle yanlış yerlerde, yanlış sektörlerde kaynak israfının önüne geçilmeye çalışıldığı anlaşılıyor.
Teşvik paketinin bu kadar isabetli hazırlanmasında ekonomi idaresinin ilgili paydaşlarla sürdürdüğü sinerjik çalışmalar kadar, bilhassa eski Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan’ın büyük emek verdiği Sanayi Envanteri çalışmasının da önemli rolü olduğu görülüyor. Bu ilk derli toplu Sanayi Envanteri sayesinde Türk sanayisinin bir MR’ı çekilebildi; ciro, kârlılık, kapasite kullanımı, döviz açık pozisyonu, yoğunlaşma gibi birçok konuda elde edilen verilerle birlikte, neyin, nasıl ve neden teşvik edileceği konusunda yeni bilgilere sahip olundu.
Böyle bir alt yapıyı yansıtan yeni yatırım teşviklerinin hedefi; rekabet gücünü artırmak, teknoloji ve ar-ge içeriği yüksek büyük ölçekli yatırımlara destek olmak, sektörel kümelenmeyi desteklemek, desteklenecek yatırım konularında ekonomik ölçek kriterlerini öne çıkarmak olarak tanımlanıyor. Teşvik araçları ise kurumlar/gelir vergisi indirimi, SSK primi işveren hissesinin Hazine tarafından karşılanması, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti olarak sıralanıyor. Bu destek araçlarının süresi ve büyüklüğü, bölgelere ve projelere bağlı olarak değişiyor.
Türkiye’nin geleceği açısından ele alındığında bilhassa proje veya sektör bazlı teşviklerin çok kritik önemde olduğu söylenebilir. Özellikle de seçilen sektörlere özel nitelikli sayılacak teşviklerin verilmesi son derece isabetli bir karar. Aşağıdaki sektörler, bu seçilen sektörlerin başında geliyorlar:
(i) Kimyasal madde ve rafine edilmiş petrol ürünleri imalatına yönelik büyük ölçekli yatırımlar, (ii) transit boru hattıyla taşımacılık hizmetleri, motorlu kara taşıtları imalatı, demiryolu ve tramvay lokomotifleri ve/veya vagon imalatı, (iii) liman ve liman hizmetleri, (iv) elektronik sanayi yatırımları, tıbbi aletler, hassas ve optik aletler imalatı, (v) ilaç imalatı, (vi) hava ve uzay taşıtları imalatı, (vii) komple yeni veya asgari 50 milyon TL tutarındaki tevsi ve/veya ürün çeşitlendirmeye yönelik yatırımlar, (viii) makine imalatı yatırımları, (ix) madencilik yatırımları.
Genel bir değerlendirme yaparsak, bu sektörlerdeki teşviklerin çoğunlukla büyük ölçekli yatırımlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Zira bazılarında asgari 1 milyar TL, bazılarında 250-300 milyon TL, bazılarında 50 milyon TL’lik asgari yatırım tutarı konulmuş.
Nitelik olarak bakıldığında ise Türkiye’nin verdiği cari açığın yaklaşık %70’inin bu sektörlerden kaynaklandığı görülüyor. Türkiye’de artan enerji-emtia fiyatları nedeniyle cari açık ve enflasyonda tekrar tedirgin edici yönde bir bozulmanın önüne geçmek için, bu sektörlerin ithal ikameci bir yaklaşımla, ancak rekabetçi bir ortamda, performansa ve şeffaflık ilkesine göre teşvik edilmesi yerinde bir karar.
Yukarıda zikredilen sektörler, uzmanlık alanına göre belli bölgelere tahsis ediliyor. İçerdiği katma değer, gerektirdiği alt yapı, beşerî sermaye stoku ve maliyet yapısı nedeniyle motorlu kara taşıtları ve yan sanayii, elektronik, ilaç, makine imalat ve tıbbî, hassas ve optik alet yatırımları gibi yüksek teknoloji gerektiren yatırımlar 1., yani en gelişmiş Marmara Bölgesi’nde teşvik ediliyor. 2. bölgede ise nispeten teknoloji yoğun sektörler destekleniyor. Makine imalat, akıllı çok fonksiyonlu tekstil, metalik olmayan mineral ürünler (cam, seramik, karo, yalıtım malzemeleri vb) kağıt, gıda ve içecek imalatı sektörleri bunlardan. 3. ve 4. bölgeleri oluşturan Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde ise tarım ve tarıma dayalı imalat sanayi, konfeksiyon, deri, plastik, kauçuk, metal eşya gibi emek yoğun sektörlerin yanı sıra turizm, sağlık ve eğitim yatırımları teşvik ediliyor.
Bu sektörlerden olup da Bursa, Denizli, Kocaeli ve İstanbul gibi gelişmiş yörelerde yığılmış olan şirketlerin ise 3. ve 4. bölgeye taşınması için ilave teşvikler verilerek pozitif ayrımcılık yapılıyor. Rekabet gücünü kaybettiği için Mısır, Romanya vb. yerlere göç etmek zorunda kaldığını ifade eden, bilhassa tekstil sektörünün düşük katma değerli segmentlerinde faaliyet gösteren ve büyük bir küresel rekabet baskısı altında olan şirketlerin ülke içinde teşvik edilen bu yeniden yapılanma ve göç güzergahına seyirci kalması büyük bir talihsizlik olacaktır.
Sonuç olarak, kaynaklar kıt, yapılacak işler az, yapacak kişiler yetersiz ise, bir sıralama ve tercih kısıtlamasıyla karşı karşıyayız demektir. Bu yüzden dört başı mamur, herkesi memnun edecek bir teşvik paketi daha icat edilmedi. Ayrıca devletin ekonomide teşkil ettiği büyüklük de bir hayli azaldığından, 70 milyonluk Türkiye’de devletin mali dengelerini darmadağın edip herkesin derdine derman olması da artık beklenmesin. KOBİ’ler ise sadece “göç etmeye” karşı çıkmıyor, teşviklerde getirilen “asgari yatırım tutarı”na da itiraz ediyor, “Nereden bulalım o kadar parayı?” diyorlar. Bunun cevabı da yine teşvik paketinde bulunuyor: “Madem küçüksün, birleş, kaynakları artır, bunu 2009 sonuna kadar yap, ben de senden kurumlar vergisini yıllarca almayayım” diyor. Gelinen noktada işadamlarının krizi ve bu son teşvikleri fırsat bilip, ne kadar iyi bir işadamı olduğu ve çağı ne ölçüde yakaladığı konularında kendilerini sorgulamaları gerekiyor.
Her teşvik paketinin bir maliyeti vardır. Ancak, yerli ve yabancı sermayenin ülkemize çekilebilmesi durumunda, söz konusu teşvik paketinin ortaya çıkardığı maliyetin paket tarafından fazlasıyla finanse edebilecek durumda olduğu söylenebilir.

Paylaş Tavsiye Et
Türkiye Ekonomi
DİĞER YAZILAR