“ELİNİZDEKİ bu albüm, bir bankacı ve iktisatçı olarak seyahatlerim nedeniyle bugüne kadar gittiğim yaklaşık 40 ülkede, toplantılar ve panellerden arta kalan zamanlarda, alışveriş ve turistik şehir turu programlarından mümkün olduğunca kaçınarak yaptığım gezilerde çektiğim karelerden oluşmaktadır. Bazen daha az uyuyarak, bazen daha hızlı yemek yiyerek oluşturduğum küçük zaman dilimlerinde fotoğraf çekmeye gayret ettim.”
Yukarıdaki cümleler Albaraka Türk Katılım Bankası Genel Müdürü Adnan Büyükdeniz’in Yerkürenin Renkleri isimli fotoğraf albümünün önsözünün ilk cümlelerinden. Ülkemizde profesyonel iş alanının dışında bir sanat dalında neredeyse profesyonelce ürünler verebilen nadir işadamlarımızdandı Adnan Büyükdeniz. Dünyanın birçok noktasında, farklı kültürleri, ilginç coğrafyaları görüp kendi süzgecinden geçirerek belgeledi. Sadece fotoğraf çekmek maksadı ile gitmediği seyahatlerinden verimli bir fotoğraf arşivi ile dönebilme becerisine sahipti. Onu bazen Çin Seddi’nin merdivenlerinde, bazen Mostar Köprüsü’nün üzerinde, bazen Kahire’de Giza Piramitleri’nde, bazen de ülkemizin nadide bir köşesinde; elinde fotoğraf makinesi, sırtında çantası, büyük bir merakla ve ilgiyle çevresinde gördüğü “ışığı” fotoğraflarken görebilirdiniz. Dolaştığı kırkın üzerinde ülkeden ve ülkemizin birçok muhitinden heybesinde değerli fotoğraflarla döndü. Onun her yolculuğundan bir potada erimiş mücevher eriyiği gibi süzülmüş fotoğraflar ortaya çıkıyordu.
Fotoğraf çekerken görüntülediği insanların önceliklerini de dikkate almak gerektiğini düşünüyordu. Burkino Faso’da bir büyücünün kulübesini fotoğraflarken yerlilerin, bu mekanı neredeyse kutsal saydıkları için bu kutsalın bir makinenin içine kaydedilmesinden rahatsızlık duyduklarını öğrendiğinde, fotoğraf çekmenin başkalarının hassasiyetlerinden daha da kıymetli olmadığı kararına varmıştı.
Fotoğrafçılık Büyükdeniz için yeryüzünü tanıma aracıydı aynı zamanda. Karşılaştığı her toplumu, her coğrafyayı biraz da bu gözle fotoğraflıyordu. Bir gözlemi şöyleydi: “Küreselleşme eğilimlerinin hız kazandığı son 15-20 yıllık dönemde dünyanın farklı coğrafyalarında karşılaştığım toplumlarla ilgili şöyle bir gözlemim oldu: İnsanların çoğunda, kendi toplumu dışındakilerle karşılaşmanın, onlarla ekonomik ve kültürel alışverişe girmenin kendilerine bir zenginlik katacağına dair genel bir inanış ve beklenti var. Ama aynı zamanda, küresel sistem içinde yönünü kaybetme, kimliğinden olma ve sonuçta nereye ait olacağını bilememe endişesini de taşımıyor değiller.”
Fotoğraf makinesine Henri Cartier-Bresson’un “Fotoğraf makinem benim gözümün bir uzantısıdır” dediği gibi bakıyor ve onu her gittiği yerde yanında bulunduruyordu. Paylaşamadığı görüntüleri sadece kelimelerle anlatmaktan hoşlanmıyor, çekmiş olduğu fotoğrafların her zihinde yeni anlamlar kazanmasından hoşnut oluyordu. Çoğu zaman çektiğini değil, çektiği fotoğraflara bakan insanların o fotoğrafta ne gördüğünü merak ediyordu. Adnan Büyükdeniz fotoğraf çekerken herhangi bir göz olmaktan çıkıyor; kendi ifadesiyle “Dünyaya çıplak gözle bakışıyla vizörden bakışı arasında ister istemez bir değişiklik oluşuyor”du. Buna biz sanatçı bakışı diyoruz. Vefatıyla sadece iyi bir iktisatçı değil, iyi bir fotoğrafçı da aramızdan ayrılmış oldu.
Paylaş
Tavsiye Et