Üstad Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiiri modern Türk şiiri içinde hem heyecan perdesi, hem de poetik niteliği yüksek eserlerden biridir. Şiirin son kısmında art arda gelen kafiyeli ve coşkulu hitap, kafiye ile arası pek hoş olmayan II. Yeni Akımı içinde bile Sürgün şiirinin kendine özel bir yer edinmesini engellememiştir. O akıp giden dizeler arasında bir tanesi vardır ki, bazen aklıma en olmayası kişileri getirir. İşte o dize:
“Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır”
Ve işte o kişilerden biri: Deniz Baykal.
İster bilinçaltından bilinç düzeyine çıksa bile söylem düzeyine taşınmaması gereken bir saçmalama deyin, isterse vurguyu son heceye verip “saçmalama!” deyin, durum bundan ibaret. Peki, bunu nereden mi çıkarıyorum? Kürt sorunu hakkında görüşme yapmak üzere randevu alıp gittiğim CHP Genel Merkezi’nde (Akıllı Bina!) rastladığım tek seslilikten etkilendim. İlk soruyu duyar duymaz görüşmeden vazgeçen CHP MKYK üyesi Muş Milletvekili Şerif Ertuğrul ve Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer, farklı fikirler ileri sürme ihtimalinden çekindiler. Görüşmeden cayma gerekçesini ise Ertuğrul açıkladı: ”Biz parti olarak söylem birliğine çok önem veririz de…”
Tek sesliliğin ne denli anti-demokratik bir tavır olduğunu o an gözden kaçıran Sayın Ertuğrul’un her şeye rağmen bende gerçek bir beyefendi izlenimi bıraktığını söylemeden geçemeyeceğim.
Konuşup konuşmama tasarrufunun kendilerine ait olduğunu, sonuçta ne diyeceğinden emin olan kişinin bu tasarrufu, konuşma yönünde kullanacağını söyleyerek teşekkür ettim. Ardından CHP Genel Merkezi’nin her katına sinmiş olan ‘deniz’ havasını -Bu kez Ankara Havası değil- denize hasret bir Antalyalı olarak ciğerlerime çeke çeke dışarı çıktım.
Aynı gün içinde okuduğum bir haber, CHP’ye dair kafamda dolaşan ”söylem birliği“, tek seslilik, akıllı binadaki ağır ‘deniz’ havası ve “yenilgi yenilgi büyüyen zafer” karmaşasını tenvir eyleyiverdi: ”CHP, vitrinini ‘yıldızlar’la yeniliyor.”
Seçim öncesi Deniz Baykal’ın partiye katmayı düşündüğü yıldızlar listesinde kimler yoktu ki:
Sabık YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Rektör Yücel Aşkın, DSP’nin şahin Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel, Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, Direnişçi Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, Kanaltürk’ün gediklilerinden TESK Başkanı Derviş Günday ve geçen dönemin yıldızı olmasına rağmen “Hatırla Sevgili” dizisinde Demokrat Partili vekil Rıza Ünsal’ın metresi rolüyle yeniden yıldızı parlayan oyuncu Şahnaz Çakıralp.
O an, geçen dönemin şimdi her biri ayrı bir köşeye savrulmuş olan yıldızları Kemal Derviş, Zülfü Livaneli ve Yaşar Nuri Öztürk’ü hatırladım. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” derler ya; CHP’de de “değişmeyen tek şey Deniz’in kendisiydi.”
Fakat Baykal her ne kadar kendisini yenilemeyi pek düşünmese de, her seçim döneminde vitrinini yıldızlarla yenilemeyi biliyor. Eh, öyle olunca da, gelsin, her seçim yenilgisinde büyüyen zaferler…
Tavsiye Et
2006’nın son günlerinde Mehmet Bekaroğlu ve Ertuğrul Günay’ın Müslüman-Sol girişimi, Mehmet Ağar’ın “dağ-ova” çıkışı dışında, pek yavan geçen siyaset gündemini hafifçe kımıldatmıştı. İşin içinde İslam ve Solculuk birlikte olunca, “dünyada devrim, ahirette Allah kerim” türünden esprilerin de yapılması kaçınılmaz olmuştu. Bekaroğlu ve Günay, bu girişim hakkında asıl halkın neler söyleyeceğinin önemli olduğunu düşünüyordu.
Ancak halkın kanaati pek de anlaşılamadan kimilerince “solun BBP’si” olan, “sol duyusu” en yüksek parti ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma -Demokrasi değil- Partisi), az kalsın mevzua sürpriz bir giriş yapıyordu. 10-11 Şubat tarihlerinde Ankara’da 5. Büyük Kongresi’ni yapan ÖDP’liler mekan olarak Kocatepe Camii’nin külliyesi içerisinde yer alan Kocatepe Kültür Merkezi’ni seçmişlerdi. Ne var bunda, demeyin; son dakikaya kadar seçime tek aday olarak giren Alper Taş, Trabzon İmam-Hatip Lisesi kökenli bir partiliydi.
Fakat ne olduysa kongrenin ilk günü oldu ve daha önce adaylık tekliflerini geri çeviren iki dönem önceki başkan Ufuk Uras aniden Alper Taş’ın karşısına çıktı. Üstelik “partiyi ağabeylere, şeflere bırakmama” kararlılığını -ki burada ‘abi’, Taş’ı geri plandan destekleyen Oğuzhan Müftüoğlu oluyor- kürsüden vurgulayan Uras, belki de böylece ÖDP içinde bir “Müslüman-Sol” kalkışmanın önünü kesmiş oldu. Bakalım ‘abiler‘ bu işe cevaz verecek mi?
Tavsiye Et
Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, sadece Ankara’nın değil ülke kamuoyunun da renkli simalarından birisi. Aygün’ün yerine göre bir aktivist, ulusal duyarlılıkları yüksek, başarılı bir işadamı, acımasız bir muhalif olduğu biliniyor; hatta kendisine müstakbel politikacı yakıştırmaları yapanların sayısı az değil. Kimi zaman başında bulunduğu kurumun bile önüne geçen baskın kişilikler vardır ya; Aygün’ü de o kategoride ele almak sanırım yanlış olmaz.
Başkanlığını yaptığı ATO ise, Ankara’nın yalnızca ticari kuruluşlarında değil, pek çok bürokratik ve bazı siyasi kurumlarında bile varlığını hissettirir. Bu tür varlık gösterileri bildiğiniz gibi genelde çakmak, ajanda, kalem, anahtarlık gibi eşantiyon eşyalar üzerinden yapılır. ATO ise her yılbaşında bastırdığı, görsel cazibesi ve milli hassasiyeti yüksek takvimlerle pek çok özel ve kamusal binanın makam odasına girmeyi başarıyor.
İşte geçenlerde orta düzey bir bürokratın, yenisini asmakta olduğu ATO takviminin 2006 versiyonunda kullanılan fotoğrafta bir silüet dikkatimi çekti. Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını ilk meclis binası önünde ordunun muzafferiyeti için dua ederken gösteren 28 Mayıs 1922 tarihli fotoğraf, hayli emek ve masrafla üç boyutlu hale getirilmişti. Dikkat çeken ise, üç boyutlu olmanın verdiği şaşılık hissiyle olsa gerek, Gazi’nin hemen arkasında, sol omuz başında duran kalpaklı kişinin gelip giden görüntüsüydü. Pek ihtimal vermesem de, içimden “Sinan Bey bu kez de sağlamcılığını göstermiş, Gazi Paşa’nın hemen arkasında vaziyet almış” diye düşünmeden edemedim. Gazi’nin yanında da duayı yapan Abdullah Azmi Efendi ile silah arkadaşları Rauf Bey, Refet Bey ve diğerleri…
Ufak bir arşiv araştırması sonucunda söz konusu başın Maarif Vekili Karesi Mebusu Mehmed Vehbi Efendi’ye ait olma ihtimali baskın çıktı. Neticede üç boyutlu resimlerin insan gözüne bu türden oyunlar oynama potansiyeli her zaman var.
Yine de ilk görüşte insana “Acaba?” dedirten bu benzerlikten ötürü Aygün’ü kutlamak gerekir.
“Olsun, ben yeni gördüm”
Yukarıdaki tahminle ilgili olarak “Yeni mi görüyorsun?”, “2007 yılına geldik, oysa o takvim 2006’ya ait” benzeri salvolara karşı, doğrusu “kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına…” Ya da bu tartışma daha evvel yapılmış da ben es geçmiş olabilirim. Bu durumda ancak şunu diyebilirim:
Temel, Papa’ya suikast düzenlediği iddiasıyla mahkemeye çıkarılmış. Hâkim sormuş:
– Niye Papa’yı öldürmek istedin?
– Ama o da Çem Sultan’ı zehirledu.
– Evladım, o iş 500 küsur yıl önceydi.
– Olsun, pen yenu duydum.
Tavsiye Et