DÜNYANIN en büyük petrol üreticilerinden olan Irak, 112.5 milyar varillik (15.2 milyar ton) bir petrol rezervine sahip. Büyüklük olarak bakıldığında 261 milyar varillik rezerve sahip olan Suudi Arabistan’ın arkasından ikinci sırada. Dünyadaki toplam petrol rezervlerinin %10.7’si Irak’ta. Sadece bu rakam bile Irak’ın jeo-ekonomik önemini açıklıyor.
Irak’ın sahip olduğu rezervlere ilişkin olarak yukarıda verilen rakam ispatlanmış rezervlere aittir. Potansiyeli dikkate alındığında bu rakam daha da büyümektedir. Körfez Savaşı sonrasında uygulanan BM yaptırımları sonucu Irak’ta petrol arama çalışmaları yapılamamıştır; ancak potansiyel olarak 200 milyar varillik bir rezerve sahip olduğu bazı uzmanlarca ifade edilmektedir. Diğer taraftan dikkate değer bir husus da, ispatlanmış rezervlerden 75 milyar varillik kısmın işletilmemesidir. Irak’ın bu miktarda bakir rezervinin olması da ayrıca bir potansiyel olarak dikkate alınmalıdır.
Irak petrol rezervlerinin büyüklüğü yanında önemli bir özelliği de mevcut rezervlere fazla derine inmeden ulaşılabilmesidir. Bu da üretim masraflarını düşürerek petrolün daha ucuza elde edilmesini sağlar. Bu özelliği, Irak petrol sahalarını oldukça çekici bir hale getirmektedir.
Irak’ın ispatlanmış petrol rezervleri ülke genelinde düzenli bir şekilde dağılmamıştır. 1990 yılında Kuveyt’i işgaline kadar olan dönemde ülkenin üretiminin 2/3’ü güneyde yer alan Rumeyla, Zübeyr ve Nahr b. Ömer bölgelerinde gerçekleşmekteydi. Mecnun (12.1-20 milyar varil) ve Batı Kurna (11.3-15 milyar varil) gibi diğer bazı potansiyel sahalar da Şii nüfusun yoğunlaştığı ülkenin güneyinde bulunmaktadır. Ülkenin güneyinde yer alan bu petrol sahalarına ilişkin altyapı Körfez Savaşı sırasında hasar görmüştür.
Körfez Savaşı öncesinde, Temmuz 1990’da, Irak’ın günlük petrol üretimi 3.5 milyon varildi. Ancak, Irak’ın Kuveyt’i işgalinden sonra konulan BM ambargosu dolayısıyla bu rakam günlük 300 bin varile düştü. Üretim 1997 yılında BM Petrol Karşılığı Gıda, İlaç ve İnsani İhtiyaç Maddeleri Programının (MOU) yürürlüğe girmesiyle 2001 yılında ortalama petrol üretimi günlük 2.48 milyon varile yükseldi. Petrol üretiminin yeniden 1990’daki seviyesine çıkarılabilmesi için petrol üretim tesisleri ve rafinerilerin rehabilite edilmesi gerekiyordu. Ancak, MOU kapsamında gıda, elektrik, petrol ve inşaat sektöründeki sanayi tesislerinin rehabilite edilmesi amacıyla daha fazla kaynak ayrılmak zorundaydı. “Gıda Karşılığı Petrol” programı bünyesinde Irak, petrole ilişkin faaliyetlerini rehabilite etmek için 1.2 milyar dolar değerinde malzeme ithal etmişti. Ancak ayrılan bu kaynaklar yeterli olmadı. Bu durumda, altyapıya ilişkin iyileştirme ve geliştirme çalışmaları yeterli düzeyde yapılamamakta ve mevcut potansiyel azami şekilde değerlendirilememekteydi. BM tarafından hazırlanan bir rapora göre, Irak’ın petrol üretimine ilişkin teknik ve altyapı problemlerinin giderilmemesi durumunda üretimde keskin bir düşüşün yaşanacağı ifade edilmekteydi. Savaş sırasında gerçekleşen tahribat durumu daha da vahim hale getirdi. Savaştan önce Irak’ın üretim potansiyelinin günlük 2.8-3.0 milyon varil civarında olduğu tahmin ediliyordu. Petrol üretim kapasitesinin, ülkeye uygulanan ambargo tamamen kalksa bile, ancak 4 ile 7 yıl arasında günlük 6 milyon varile çıkarılabileceği tahmin edilmektedir.
BM yaptırımlar rejimi altında Irak’ın sadece ham petrol ihraç etme hakkı bulunuyordu. Irak BM Güvenlik Konseyi’nin 986 ve 687 sayılı kararlarıyla Gıda Karşılığı Petrol Programı çerçevesinde BM gözetimi altında petrol ihraç edebilmekteydi. Irak, faz diye adlandırılan 6 aylık dönemler itibariyle petrol karşılığı özellikle gıda, ilaç ve insani ihtiyaç maddeleri ithalatı yapabilmekteydi. BM kararları dışında kaçak yoldan gönderilen de dahil günlük 2.3-2.5 milyon varillik bir ihraç kapasitesi mevcuttu. Savaşın ardından Irak’ta yönetimi ele geçiren ABD, ambargonun gerekçesinin ortadan kalktığını öne sürerek Irak’a yönelik yaptırımların yürürlükten kaldırılmasını talep etmektedir. Koalisyon karşıtı cephede yer alan ülkeler ise denetimi sürdürebilmek için bu teklife olumlu cevap vermemektedir.
Savaştan önce ihraç edilen ham petrol temel olarak ülkenin iki büyük petrol sahasından karşılanmaktaydı. Bu sahalar ülkenin güneyinde yer alan Rumeyla ve kuzeyinde bulunan Kerkük’tür. Bu iki sahada da ayrı ayrı 10 milyar varilin üzerinde bir rezerv vardır. Ancak, boru hatları, limanlar ve pompa istasyonları gibi Irak’ın petrol ihraç altyapısını oluşturan birimler, önce İran-Irak Savaşı, ardından da Körfez Savaşı sırasında zarar görmüştür. Kerkük-Ceyhan boru hattı Irak’ın işler durumdaki en büyük ihraç hattıdır. Rumeyla petrol sahası da 1975 yılında inşa edilen stratejik bir boru hattı ile Kerkük’e bağlanmış ve böylece Kerkük petrollerinin Basra Körfezine, Rumeyla petrolünün de Ceyhan’a ulaşması sağlanmıştır. Diğer bir ihraç hattı Kerkük petrollerini Suriye’nin Banias limanına taşıyan hattır. Bu hat da 20 Ağustos 1998’de yeniden açılmıştır. Basra Körfezine çıkışta Irak’ın 3 tanker terminali vardır. Bunlardan Mina El-Bekr Irak’ın en büyük terminalidir. Petrol limanları bugün, işlevsellik açısından kapasitelerinin çok altında çalışmaktadır.
Irak petrolleri dünya ekonomisi açısından oldukça önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Irak’a düzenlenen operasyonun petrol fiyatlarına büyük etkisi olacaktır. Orta ve uzun vadede bu kadar büyük bir rezerve sahip olan bir ülkenin piyasaya katılması, petrol fiyatlarının istikrarlı bir şekilde seyretmesini sağlayacak bir etmen olacaktır.
ABD, petrol ihtiyacına yönelik ithalatını kaynak yönünden çeşitlendirmiş bulunmaktadır. Halbuki rakipleri AB ve Japonya Körfez petrolüne büyük ölçüde bağımlılık göstermektedir. ABD’nin Irak’ta kontrolü tamamen ele geçirmiş olması bu bakımdan büyük bir önem taşımaktadır. Daha ilginç olan ise, savaştan önce Irak’ın petrol ihraç ettiği ülkeler arasında günlük 800 bin varille ABD’nin önemli bir yer tutuyor olmasıdır. Bu durum, o dönemin ABD-Irak ilişkileri ve ABD’nin Irak’a karşı tutumu dikkate alındığında oldukça anlamlı bir manzara olarak karşımıza çıkmaktadır.
Paylaş
Tavsiye Et