Panorama
ABD Irak’ta geri adım atıyor
Irak’ta, Kasım ayının ilk haftasında Chinook ve Black Hawk tipi üç helikopterinin düşürülmesiyle ABD, savaşın bittiği 1 Mayıs’tan bu yana en kanlı saldırıları yaşamış oldu. Sadece bu olaylar sırasında 37 Amerikan askeri öldü. Olaylar öncesinde Iraklı direnişçiler Kasım ayının ilk üç gününü “direniş günü” ilan etmişler ve ABD’yi hedef alan saldırıları artıracaklarını açıklamışlardı. Irak’taki başarısızlıktan dolayı güç durumda olan Bush yönetimi ise, Amerikan askeri kayıplarıyla ilgili haberleri sansürlüyor. Beyaz Saray, ABD’deki üslere getirilen asker cenazeleriyle ilgili haber yapılmasını ve görüntü alınmasını yasakladı. Irak’ta ise ABD öncülüğündeki işgal yönetimi, bölgedeki güvenliği sağlamak amacıyla Saddam’ın eğitilmiş askerlerini tekrar göreve çağırmayı dahi düşünüyor.
Geçtiğimiz ay içerisinde Irak’ta yaşanan önemli olaylardan biri de, Irak Savaşı’nın Washington yönetimi içindeki en büyük destekçilerinden biri olan ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in kaldığı Bağdat’taki el-Reşid Oteli’ne düzenlenen roket saldırısıydı. Wolfowitz, otele 29 roketin isabet ettiği saldırıdan yara almadan kurtuldu.
Tavsiye Et
YÖK kendine ‘yakışan’ bir eylem yaptı
AKP hükümetinin YÖK Yasası’nda yapacağı değişikliği protesto etmek amacıyla Ankara Üniversitesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nce 25 Ekim Cumartesi günü Ankara’da gösteri yürüyüşü düzenlendi. YÖK Başkanı Kemal Gürüz ve YÖK üyeleriyle rektörler başta olmak üzere yürüyüşe katılanlar Anıtkabir’i ziyaretin ardından Tandoğan Meydanı’nda toplandılar. “Cumhuriyete Saygı Yürüyüşü” adı altında yapılan ve hükümete karşı gövde gösterisine dönüştürülen yürüyüşe, öğretim üyeleri de rektörlüklerin resmî yazısıyla katılmaya zorlandı. Yürüyüş sırasında “Ordu Göreve” yazılı darbe çağrısında bulunan pankartların taşınması, bir anda ülke gündeminin rejim tartışması eksenine sürüklenmesine neden oldu. Yürüyüşü düzenleyenler “‘Ordu Göreve’ pankartıyla ilgimiz yok” şeklinde açıklamada bulunmak zorunda kaldı. Üniversitelerden ve bilim insanlarından beklenen özgür düşünce ve demokrasi kültürü savunuculuğu yerine dogmatizm ve dışlayıcı ideolojik anlayışın hakim olduğu eylem, 1980 askerî yönetiminin eseri olan YÖK’e yakışsa da, Türkiye üniversitelerine yakışmadı.
Tavsiye Et
Dünya siyasetinin en renkli ve en başarılı liderlerinden Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed, Ekim ayının son gününde görevini yardımcısı Ahmed Badawi’ye devretti. İktidarda bulunduğu 22 yıllık sürede Malezya’yı bir tarım ülkesi olmaktan çıkarıp, finans, teknoloji ve ticaret merkezi haline getiren Mahathir, dünya sistemine yönelttiği eleştirilerle de dikkat çekiyordu. 1997 yılında yaşanan Asya krizinde İMF politikalarını uygulamayı reddeden Mahathir sayesinde, Malezya krizi en hafif yarayla atlatan ülke olmuştu.
Müslümanların çoğunlukta olmasına rağmen dini ve etnik bir bütünlük taşımayan Malezya’yı çeyrek asra yakın tek adam olarak yöneten Mahathir, Müslümanların Batılı ülkeler karşısında izlediği ezik siyaseti eleştirmiş, bağımsız politikalarla başarılı sonuçların alınabileceğini uygulamalarıyla göstermişti. Görevi devrettikten sonra, “Resmi bir kişiliğim olmadığı için artık çok daha rahat konuşabileceğim” diyen Mahathir, bilgi, tecrübe ve uygulamalarıyla ders alınması gereken bir lider olarak karşımızda duruyor.
Tavsiye Et
Öncelik Irak’ın toprak bütünlüğü
Öncülüğünü Türkiye’nin yaptığı Irak’a komşu ülkeler toplantısının dördüncüsü Şam’da gerçekleştirildi. Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün temsil ettiği görüşmelere, Türkiye ve ev sahibi Suriye’nin yanı sıra Suudi Arabistan, Ürdün, Kuveyt, İran ve Mısır katıldı.
Toplantı sonrası yayımlanan “Ortak Bildiri” ile Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin önemine dikkat çekildi. Bildiriye taraf olan ülkeler, Irak’ın dağılmasına yol açacak girişimlerin kabul edilemez olduğunu vurguladılar. Ayrıca Irak yönetimi, terörist gruplarla mücadelede komşu ülkelerle işbirliği yapmaya çağrıldı.
Irak’taki kaos ortamı ülkenin parçalanmasını hedefleyen siyasi ve terörist yapılanmalar için fırsat oluştururken Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana tavrını her fırsatta dile getiriyor. Türkiye’nin bu konudaki hassasiyeti, Kasım ayı ortasında Türkiye’yi ziyaret eden Irak Geçici Yönetim Konseyi Başkanı Celal Talabani’ye de iletildi.
Tavsiye Et
Türkiye’nin iki ucu arasındaki uçurumun ekonomik boyutu tüketim harcamalarının dağılımında kendini gösteriyor. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün Hane Halkı Tüketici Anketi 2002 yılı sonuçlarında, farklı gelir gruplarına ait ailelerin tüketimden aldıkları paylar arasındaki dengesizlik göze çarpıyor. Anket sonuçlarına göre, en fakir %20’yi oluşturan 3 milyon 289 bin aile, 120,6 katrilyon liraya ulaşan toplam harcamalardan 8 katrilyon lira pay alıyor. En yüksek gelir grubuna mensup 3 milyon 289 bin ailenin payı ise 54 katrilyon lira. Eğitim harcamalarında bu eşitsizlik daha da belirginleşiyor. En zengin ve en fakir %20’nin eğitim harcamaları arasında 230 kat fark bulunuyor. İki kesim arasında önemli farkların göze çarptığı diğer harcama kalemleri arasında eğlence ve kültür, giyim ve ayakkabı, ulaştırma, haberleşme ve sağlık yer alıyor.
Tavsiye Et
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad, intihar saldırısında patlayan bombalarla sarsıldı. 7 Lübnanlı, 4 Mısırlı, 1 Sudanlı 18 ölü, 120’den fazla yaralının olduğu patlamaların, içlerinde diplomatik temsilciliklerin bulunduğu Suud kraliyet ailesinin üst düzey yetkililerinin konutlarının çok yakınında bulunan Al-Muhayya sitesinde meydana gelmesi yönetimde tedirginliğe sebep oldu. Suudi yetkililerin, yaralılar arasında Türklerin de olduğu yönünde yaptığı açıklama Türk makamlarınca doğrulanmadı. Londra’da yayımlanan el-Mecelle’ye gönderilen mesajla saldırıları üstlenen el-Kaide, Batılılar ile onlara destek sağlayanların ve bağlılık gösterenlerin birlikte cezalandırılacağına ilişkin fetvaya atıf yaptı. Olayda çocukların da hayatını kaybettiği, ölenlerin ve yaralananların çoğunun Müslüman olduğu bildirildi.
Tavsiye Et
İsrail gittikçe yalnızlaşıyor
Avrupalılar, dünya barış ve güvenliğine yönelik en büyük tehdidin İsrail olduğunu düşünüyor. AB üyesi 15 ülkede 7.515 kişiyle yapılan ankete göre İran, Kuzey Kore, ABD, Irak, Suriye, Afganistan gibi ülkeleri geride bırakan İsrail; tehdit sıralamasında %59’la birinci oldu. İsrail ankete sert tepki göstererek bazı büyükelçilerini geri çağırdı.
Bu arada İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom’un da katıldığı dışişleri bakanları düzeyindeki AB-İsrail Ortaklık Konseyi Toplantısı sonrasında yayımlanan bildiri, İsrail’in Filistin politikalarına destek bulma ümitlerini söndürdü. Şalom’un, Arafat’ı terörist olarak nitelendirmesi ve Filistin’le yapılacak görüşmelerin başbakanlık düzeyinde yapılmasını istemesi AB tarafının tepkisine yol açtı. Avrupalı diplomatların Arafat’la görüşmesinin engellenmesini eleştiren Solana, “Bizim kimlerle görüşüp kimleri muhatap alacağımıza İsrail karar veremez” diyerek sert bir açıklama yaptı.
Tavsiye Et
85 yıl aradan sonra Buckingham Sarayı’nı ziyaret eden ilk ABD Başkanı olan George W. Bush’un, İngiltere ziyareti tüm dünyanın dikkatini bu ülkeye çevirdi. İkili ilişkileri küresel düzeyde geliştirme amaçlı yapılan ziyaret sırasındaki açıklamalarıyla küresel teröre dikkat çeken Bush; Bali, Cakarta, Kazablanka, Bombay, Mombassa, Necef, Kudüs, Riyad, Bağdat ve İstanbul’daki saldırıların rüya değil, teröristlerin kendilerine karşı olan herkesi sindirmeye ve yıldırmaya yönelik küresel seferberliğinin birer parçası olduğunu söyledi.
Bush’a yönelik tepkiler nedeniyle yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı Londra ziyaretinin ilginç notlarından biri, tüm bu önlemlere rağmen Trafalgar Meydanı’nda yüz binlerce kişinin katıldığı protesto gösterisiydi. Elinde füze bulunan 5 metrelik bronz Bush heykeli Bağdat’ın Amerikalılar tarafından işgalinin ardından Saddam heykelinin yıkıldığı gibi, boynundan bir halatla aşağı çekilerek devrildi.
Tavsiye Et
Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye Kıbrıs sopası
Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye’nin AB üyeliği sürecindeki performansını değerlendirme niteliği taşıyan 2003 İlerleme Raporu’nu 5 Kasım tarihinde yayımladı. Raporda, hükümetin Avrupa Birliği’ne uyum sürecinde büyük bir hızla ve kararlılıkla gerçekleştirdiği reformlar takdir edilirken, uygulamada henüz yeterli düzeye ulaşılamadığına dikkat çekiliyor. Komisyon, uyum yasalarının hayata geçirilmesine idari yapı ve bürokratların da büyük ölçüde engel oluşturduğunu düşünüyor.
MGK’nın danışma kurulu haline gelmesine rağmen askerlerin siyasetteki ağırlığının devam ettiğine değinilen raporda ayrıca, hukuk sistemindeki bozukluklar, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, cezaevlerinin durumu, işkence, Kürtçe yayın, savunma harcamalarının şeffaflıktan yoksun olması gibi, yıllardır Türkiye’nin Birliğe üyeliğine engel oluşturan sorunların üzerinde de duruluyor.
Avrupa Komisyonu 1998’den bu yana düzenli olarak Türkiye ile ilgili İlerleme Raporu yayımlıyor. 2003 yılı raporunu öncekilerden ayıran nokta, rapora ek olarak yayımlanan Genişleme Strateji Belgesi’nde Türkiye’nin AB üyeliği’yle Kıbrıs arasında ilk kez doğrudan bağlantı kurulması oldu. Strateji Belgesi’nde, Güney Kıbrıs’ın Birliğe alınacağı 2004 Mayıs’ına kadar Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiğine dikkat çekilerek, “Çözümsüzlük Türkiye’nin AB üyeliğine engel teşkil edebilir” ifadesine yer verildi.
Hükümet Kıbrıs sorununa yapılan atfı Kopenhag kriterlerinde yer almadığı gerekçesiyle siyasi bir yorum olarak değerlendirirken, birçok Avrupalı bürokrat ve siyasî için bu ifade, kültürel ve tarihi açılardan farklılıklar taşıyan Türkiye’ye “hayır” demenin alternatif bir yolu olarak algılanıyor.
Tavsiye Et
Kamusal alan kontrolden çıktı
Yargıtay’da, hakim tarafından bir sanığın başörtülü olduğu gerekçesiyle savunmasına izin verilmemesi ve mahkeme salonundan çıkarılmasıyla, Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuyla başlayan kamusal alanın sınırları konusu yeniden gündeme taşınmış oldu.
Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi’nde görülen Belko davasında mahkeme heyeti, sanıklardan Hatice Hasdemir Şahin’in başını açmaması halinde savunma hakkını kullanamayacağını belirterek hukuk tarihine geçecek bir karar vermiş oldu. Mahkeme heyetinin bu uygulamasına avukatların itiraz etmesi üzerine, Hatice Şahin’in savunmasının alınmadığı tutanaklara geçirildi. Mahkeme, Hatice Şahin’i, devlet memuru kanununa göre yargılayarak, kamu görevlisi olmayan bir hanımın savunma hakkını elinden almış oldu. Böylelikle, resepsiyon krizi sırasında Sezer’in uygulamasını eleştirmek için bazı aydınlarca verilen “mahkeme salonları da kamusal alandır” örneklerinin, Türkiye’nin olağan dışı şartlarında tehlikeli sonuç verdiği görülmüş oldu.
Söz konusu tartışmaların ‘kamusal alan’ yerine ‘insan hakları’ odaklı ele alınmasının ülke gündemini ve huzurunu suni çalkalanmalardan koruyacağı açık.
Tavsiye Et