Panorama
Orta Doğu’da Amerikan istilası
ABD güçleri, Bush’un yeniden seçilmesinin hemen ardından, Irak’ta Sünni direnişin merkezi Felluce kentine, yaklaşık bin yıl önce Moğolların yaptığı katliamları gölgede bırakacak bir saldırı başlattı. İşgalcilerle işbirliği içerisindeki Irak hükümeti saldırı öncesinde Irak’ta olağanüstü hal ilan ederken, 300 bin nüfuslu kentin büyük çoğunluğu Felluce’yi terk ederek civardaki kamplara yerleşti. Şehre giriş-çıkışları yasaklayan ABD güçleri harekat emriyle birlikte Felluce’ye havadan ve karadan yoğun bir bombardıman başlattı. 3 bin direnişçinin bulunduğu belirtilen Felluce’de, kenti terk edemeyen 60-100 bin civarında sivil, ağır kayıplar veriyor. Şehirde ana arterleri ele geçiren işgalci güçlerin kadın-çocuk demeden herkese ateş açtığı belirtiliyor. Hastaneler ve kliniklerin ABD bombardımanına hedef olması, kente gıda ve sağlık yardımlarının ulaştırılamaması dramın boyutlarını büyütüyor. Felluce’den haberleri sansürleyerek yayımlayan ABD’nin kentte kimyasal silahlar kullandığı, gelen bilgiler arasında. Amerikan askerlerinin kimyasal silah kanıtlarını yok etmek için, bu yolla öldürülen sivilleri toplu mezarlara gömdükleri de belirtiliyor.
Tavsiye Et
Filistin bir özgürlük savaşçısını daha kaybetti
Filistin, ömrünü ülkesinin özgürlük mücadelesine adayan efsanevi liderini kaybetti. 29 Ekim tarihinde rahatsızlanan Arafat, Paris’e götürülerek özel bir hastanede tedavi altına alınmıştı. 75 yaşındaki Arafat’ın yorgun bedeni, teşhis konulamayan hastalıkla verdiği mücadeleye 13 gün dayanabildi. 11 Kasım’da hayata gözlerini yuman Arafat’ın ardından Filistin’de 40 gün yas ilan edilirken, BM’nin Cenevre’deki merkezinde devlet başkanlarına uygulanan muameleyle bayraklar yarıya indirildi.
Arafat için resmî cenaze töreni, doğduğu yer olan Mısır’ın başkenti Kahire’de 50’den fazla ülkenin hükümet ve devlet başkanlarının katılımıyla yapıldı. Türkiye’den Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve CHP lideri Deniz Baykal’ın katıldığı törenin ardından Filistin’e götürülen Arafat’ın naaşı, vasiyetine rağmen İsrail izin vermediği için, Kudüs yerine Ramallah’taki karargahına defnedildi. Ellerinde Filistin bayrakları ve ‘baba’ları Arafat’ın resimleriyle İsrail’in son üç yıldır adeta hapishaneye çevirdiği Mukataa adı verilen karargahın bahçesini dolduran 100 binden fazla Filistinli, Ebu Ammar’ı son yolculuğuna uğurladı.
Tavsiye Et
Avrupa Birliği Anayasası dört yıl süren tartışmaların ardından 29 Ekim 2004 tarihinde Roma’da düzenlenen törenle imzalandı. 25 üye ülkenin yanı sıra ‘aday ülke’ statüsüyle törene katılan Türkiye, Bulgaristan ve Romanya ise nihai belgeye imza koydular. Çok kültürlülük ve demokrasi ideallerini hayata geçirme yolundaki AB’nin Anayasası, Birliğin kurucu anlaşmasının da yapıldığı Roma’da tarihi Compidoglio tepesindeki Conservatori Sarayı’nda, her şeyiyle Roma mirasının ön plana çıkarıldığı bir törenle imzalandı. Liderler düzeyinde kabul edilen Anayasa’nın Avrupa halklarına onaylatılması ise birçok ülkede referanduma gidilmesini gerektirecek zorlu bir süreç olacak. Nihai belgeyi Türkiye adına imzalayan Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül ise 17 Aralık’taki tarihî zirve öncesi Avrupa’da lobi faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Tavsiye Et
“Azınlık Hakları”nı tartışamıyoruz
Başbakanlık bünyesindeki İnsan Hakları Danışma Kurulu’nca hazırlanan “Azınlık Hakları Raporu”nun ortaya çıkmasıyla başlayan tartışmalar alevlendi. İHDK Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun raporun son halini açıklamak üzere düzenlediği basın toplantısı kurulun sivil üyelerinin protestolarına sahne oldu. Basın toplantısı sırasında raporun özet metnini Kaboğlu’nun elinden alarak yırtan Kamu-Sen Genel Sekreteri Fahrettin Yokuş, raporun provokasyon amaçlı olduğunu ileri sürdü. Devletin zirvesinin tepkisini çeken ve kamuoyundan yeterince destek göremeyen Azınlık Raporu, 2001 yılında AB’ye uyum çalışmaları kapsamında kurulan İHDK’nın faaliyetlerini de bitirme noktasına getirdi. Öte yandan, Ankara Başsavcılığı İHDK üyelerinden bazılarının suç duyurusunda bulunması üzerine, raporu hazırlayan İbrahim Kaboğlu ve Baskın Oran hakkında soruşturma başlattı.
Tavsiye Et
Türk siyasî hayatının ‘cansız’ olduğuna dair bir kanı yayılmaya başladığı anda, ana muhalefet partisinde kaynayan muhalefet kazanı siyaseti hareketlendirdi. CHP’de, Genel Başkan Deniz Baykal’a meydan okuyarak ‘İktidara Yürüyüş Hareketi’ başlatan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, belediyedeki yolsuzluklar gerekçe gösterilerek CHP yönetimi tarafından kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi. Sarıgül’e partililerin yanı sıra en büyük destek, parti içindeki muhalif milletvekillerinden geldi. Bu destekle, başlattığı harekete hız veren Sarıgül, 20 Kasım günü Mersin’de CHP’den birçok muhalif milletvekiliyle büyük bir miting düzenledi. Ancak çok geçmeden söz konusu hareketin içerisinde yer alan muhalif milletvekillerinin birkaçı da muhalif gruptan ayrıldıklarını açıkladı. CHP kendi içinde bölündükçe bölünüyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen iktidara yürüyüş hareketini sürdüren Sarıgül’ün, yolun sonuna gelip arkasına baktığında geride kaç adam bulacağı ise merak konusu.
Tavsiye Et
Avrupa’daki Müslümanlar diken üstünde
Bir zamanların hoşgörü ülkesi Hollanda’da başlayan şiddet olayları, kıta Avrupa’sının diğer ülkelerine de yayılıyor. Hollanda’da, 2 Kasım günü Hollandalı yönetmen Theo Van Gogh’un bir Faslı tarafından bıçaklanarak öldürülmesiyle başlayan ırkçı saldırılar geçtiğimiz ay içerisinde ciddi oranda arttı. İslam toplumlarında kadının rolünü Müslümanları rencide edici bir içerikle ele alan ‘İtaat’ adlı filmin yönetmeni Teo Van Gogh’un ölümünün ardından bir milyon kadar Müslümanın yaşadığı Hollanda’da gerilim arttı; camiler kundaklandı; Müslümanların gittiği okullar ateşe verildi. Kundaklama ve saldırı olaylarında özellikle Türklerin yoğunlukta olduğu bölgelerdeki camilerin hedef alınması ise kafalarda soru işareti bıraktı.
Hollanda’da başlayan ırkçı saldırlar bu ülkeyle sınırlı kalmayıp Almanya ve Belçika’ya da yayıldı. Söz konusu ülkelerde bulunan Müslümanların okul ve ibadethanelerine molotof kokteyli atıldı. İslam’ın en kalabalık ikinci din olduğu Avrupa’da, ‘medeniyetler çatışması’ tezini destekler mahiyetteki bu saldırıların yayılmasından endişe ediliyor.
Tavsiye Et
Türkiye yaşam kalitesinde Avrupa’nın çok gerisinde
Avrupa Birliği kapısındaki Türkiye, İngilizlerin ünlü dergisi The Economist tarafından yapılan “dünyanın en çok yaşanmaya değer ülkeleri” anketinde yaşam kalitesi endeksine göre 50. sırada yer aldı. Satın alma gücüne göre kişi başı milli gelirin baz alındığı sıralamada ise Türkiye 111 ülke arasında 61. oldu. Yaşam kalitesi endeksi hesaplanırken kişi başı milli gelir en önemli rolü oynuyor. Bununla birlikte, sağlık, özgürlükler, işsizlik, siyasî istikrar, eşitlik, aile ve toplum hayatı yaşam kalitesini belirleyen başlıca faktörler. Bu etkenler dikkate alınarak yapılan hesaplamada İrlanda dünyanın en yaşanmaya değer ülkesi görüldü. İrlanda’yı İsviçre, Norveç, Lüksemburg, İsveç, Avustralya, İzlanda ve İtalya izliyor. The Economist’in anketinde ABD 13. sırada; Avrupa’nın iki devi Almanya ve Fransa ise 25. ve 26. sıralarda yer alıyor.
Tavsiye Et
Putin’den şok eden açıklama
Geçtiğimiz ay Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, başka ülkelerin sahip olmadığı yeni bir tür atom bombası geliştirdikleri yönünde tüm dünyayı şok eden bir açıklama yaptı. Ülkesinin yeni nükleer füzeyi geliştirmeyi sürdürdüğünü belirten Putin, projenin çok yakın bir zamanda tamamlanacağını sözlerine ekledi. Hatta işi abartarak, bu yeni bombanın başka bir ülkede bulunmadığını, gelecekte de kimsede olmayacağını iddia etti. Putin, nükleer silah zırhını ihmal etmeleri halinde ülkesine tehditler gelebileceğini belirterek yapım halindeki silahın meşruiyetini savundu. Dünyaya meydan okuyan bu açıklamanın ardından gözler ABD’den gelecek cevaba çevrildi. ABD, durumun kaygı verici olmadığını, söz konusu silahın, Rusya’nın halihazırda kullandığı karadan havaya Topol-M füzelerinin bir türevi olduğunu belirtti.
Soğuk Savaş yıllarını hatırlatan ve Bush yönetimi tarafından uygulanmaya başlanan “savunma kalkanı” projesiyle benzerlik arz eden bu açıklamanın “yeni dünya düzeni”ne ne kadar etki edeceğini ise önümüzdeki günler belirleyecek.
Tavsiye Et
ABD’de, 44. başkanını seçmek üzere halk 2 Kasım günü sandık başına gitti. İki başkan adayı Bush ile Kerry arasındaki seçim yarışı, önceden de tahmin edildiği gibi çekişmeli geçti. Nihayetinde uzun süre üzerinde tartışılan “Cumhuriyetçilerin adayı Bush mu, Demokratların adayı Kerry mi?” sorusunun cevabı belli oldu ve George W. Bush ikinci kez dört yıllığına başkan seçildi. Başa baş geçen seçimin sonucuna göre Bush, oyların %51’ini alırken, Kerry üç puan geride kaldı. Bağımsız aday Ralph Nader ise %1’e yakın oy alabildi.
Bush’u yeniden ABD’nin başına getiren en önemli etkenlerden biri, onun Kerry’yi solcu ve aile değerleri açısından zayıf göstermesi. Ayrıca Kerry’nin savaş konusundaki çelişkili beyanları ile eşcinsel evliliğine ve kürtaja olumlu yaklaşımının seçimin sonucunda etkili olduğu belirtiliyor.
ABD’nin son yıllarda neden olduğu olumsuz gelişmeler sebebiyle, dünya kamuoyunun büyük çoğunluğu Bush’un seçilmesine taraftar değildi. Ancak Amerikan halkının Bush’u yeniden başa getirmesinden sonra gözler kabineye çevrildi. Daha isimler açıklanmamışken, Dışişleri Bakanı Colin Powell, Bush’un yeni dönemde de “saldırgan politikalar” izleyeceği mesajının ardından görevinden istifa etti. Yerine ise ‘şahinler’ kanadından Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice geçti. ABD’nin ilk siyahî Dışişleri Bakanı olan Rice, dünyaya güçler dengesi açısından bakan ve Amerika’nın askerî gücünün artırılmasını savunan bir uzman. Rice ile birlikte kabine içerisinde yer alan ‘güvercinler’i temizleyip ‘şahinler’i yerleştiren Bush’un, kanlı politikalarına yenilerini ekleyeceği tahmin ediliyor.
Az farkla da olsa seçimi kazanan Bush, Amerikan halkına, bütün dünyanın gidişatını etkileyen politikalarını da onaylatmış oldu. Bush, yeni politikalarını hayata geçirmeyi planlayadursun, tüm dünya Irak ve Afganistan’da olanları sessizce izlemeye devam ediyor.
Tavsiye Et
Vatandaşın güvenlik sorunu artıyor
Türkiye’de üst üste meydana gelen şiddet olayları nedeniyle “üçüncü sayfa” haberleri her geçen gün artıyor. Erenköy tren istasyonunda bir üniversite öğrencisinin kapkaç çetesi tarafından trenden atılarak öldürülmesi ve ardından süper lig maçında bir gencin bıçaklanması, “Türkiye’de terör” konusunu kamuoyunun gündemine taşıdı. Bugüne kadar farklı anlamda kullanılan ‘terör’ kavramı, bundan böyle kapkaç, gasp vb. olaylarla birlikte anılmaya başlandı. Söz konusu tartışmaların gündeme oturmasının en büyük sebebi, son olayların ölümle sonuçlanması. İşin en korkunç yanı ise son yaşanan olayların katil zanlılarının daha önce gasp olayına karışmış olmaları. Kapkaçın en çok yaşandığı İstanbul’da, emniyet yetkilileri bu olaylarla baş edemiyor. Öyle ki, geçen yıl İstanbul’da 5 bin kapkaç olay yaşanmış; bunlardan 3 bininin failleri yakalanamamıştı. Suçlular yakalansa da, verilen cezalar caydırıcı olmadığından en kısa zamanda suç tekrarlanıyor. Emniyet yetkilileri, trenlerde meydana gelen kapkaç olaylarını önleyebilmenin ancak iyi eğitimli özel güvenlik birimlerinin sayısının artırılmasıyla mümkün olacağını savunuyor. Oysa bu tip olayların büyük ölçüde cezaların caydırıcı olmamasından kaynaklandığı biliniyor. Bu yaşananlardan sonra tedirgin olan kamuoyunun yetkililerden beklentisi, caydırıcı cezaların TBMM gündemine alınarak bir an önce uygulamaya konulması.
Tavsiye Et