Panorama
Tarih çıktı, yeni bir süreç başladı
Türkiye, 41 yıldır kapısında beklediği Avrupa Birliği’nden nihayet tam üyelik için müzakerelere başlama tarihi aldı. 16-17 Aralık tarihlerinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB liderleri zirvesinden, Türkiye ile 3 Ekim 2005’te müzakerelere başlama kararı çıktı. Çetin pazarlıklara sahne olan görüşmelerde karşılıklı tavizler sonucu anlaşma sağlandı. Zirvenin ilk günü liderlerin Türkiye’den Rum kesimini tanımasını talep etmesiyle kilitlenen görüşmeler, Başbakan Erdoğan’ın “Bu şartlar altında Brüksel’i terk ediyoruz” restinin ardından çözüldü. Türkiye, Gümrük Birliği’nin, aralarında Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de bulunduğu 10 yeni AB üyesini içerecek şekilde genişletilmesini öngören Ankara Antlaşması ek protokolünü 3 Ekim tarihinden önce imzalamayı taahhüt ederken, bunun Rum kesimini tanıma anlamına gelmeyeceğini de garanti altına aldı. En az 10-15 yıl sürmesi beklenen müzakere süreci, Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği reformları uygulamaya geçirmedeki kararlılığını ortaya çıkaracağı gibi, ilk defa Müslüman bir ülkenin üyeliğiyle karşı karşıya bulunan AB’nin de kendisiyle ve tarihiyle hesaplaşmasına tanık olacak.
Tavsiye Et
Ekümeniklik tartışmalarıyla karar öncesi suni kriz
ABD Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın, 2 Aralık günü ABD’deki Rum Ortodoks liderlerine verdiği resepsiyona Fener Rum Patriği Bartholomeos’u ‘ekümenik’ sıfatıyla davet etmesi, yıllardır süren tartışmayı yeniden alevlendirdi. Genel olarak ‘evrensellik’ anlamına gelen ‘ekümeniklik’in, siyasî bir anlam da içermesi ve bu davet esnasında kullanılması, yeni bir krizin doğmasına sebep oldu. Lozan Anlaşması’na göre patriğin bu sıfatı kullanamayacağı yönünde açıklama yapan hükümet, kamu görevlilerinden bu davete gitmemelerini isteyen bir genelge yayımladı. Bu tepkiye cevap, resepsiyona katılmama kararı alan Türk yetkililerini ABD’nin “not ettiğini” açıklayan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher’dan geldi. ABD yanında AB’nin de desteğini alan Patrik Bartholomeos ise, tarihî zirve öncesi “ne koparırsak kârdır” düşüncesiyle, Heybeliada Ruhban Okulu’nun tekrar açılmasından ekümeniklik sıfatının tanınmasına kadar pek çok talebi içeren bir mektubu Atina ve Brüksel’e gönderdi. Tartışmalı resepsiyon olayıyla kısa süreli de olsa diplomatik kriz yaşanırken, AB tarihî zirvesi öncesinde, böylesine bir resepsiyonun gerçekleştirilmesi, ister istemez “Bartholomeos, hangi oyunun parçası?” sorusunu akla getirdi.
Tavsiye Et
“Kara haber” Türkiye’yi utandırdı
Doğu’dan gelen “kara haber” vicdan sahibi herkesi utandırdı. Mardin’in Kızıltepe ilçesinde meskûn kamyon şoförü Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu, ‘terörist’ oldukları gerekçesiyle güvenlik güçlerince düzenlenen operasyon sırasında öldürüldü. Güvenlik güçleri, olayın çatışma sırasında meydana geldiğini söylerken, Kaymaz ailesi “yargısız infaz” yapıldığını savundu. Olayla ilgili soruşturma başlatan savcılık, davanın ‘selameti’ için soruşturmanın gizlilikle yürütülmesine karar verirken, İçişleri Bakanlığı da dört polis ve Kızıltepe Kaymakamı’nı görevden aldı. TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi iki milletvekili de, olay yerinde incelemelerde bulundu. Milletvekillerinin hazırladıkları rapora göre olay yerinde çatışma yaşanmadığı ve öldürülenlerin terörist değil, masum insanlar olduğu açıklandı. Bu raporla insan hakları tartışmaları yeniden gündeme gelirken, benzer olaylara daha önce de şahit olan halkımız, bu gibi olayların son bulması ümidiyle olayın sorumlularının cezalandırılmasını bekliyor.
Tavsiye Et
Bir “kadife devrim” de Ukrayna’da
Ukrayna’da yapılan devlet başkanlığı seçimleri, Soğuk Savaş dönemini andıran görüntülere sahne oldu. 21 Kasım günü yapılan ikinci tur seçimleri, Batı yanlısı Viktor Yuşçenko ve Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç arasında çok çekişmeli geçti. Oyların %49’unu alan Yanukoviç başkanlığı garantilerken, Yuşçenko ise oyların %46’sını aldı. Seçim sonuçlarının hemen ardından Yuşçenko taraftarları, seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle başkent Kiev’deki Bağımsızlık Meydanı’nda, günlerce süren protesto gösterilerinde bulundu. Başta AB ve ABD olmak üzere birçok devlet, seçimlerin demokratik olmadığı yönünde açıklama yaparken Rusya, seçimlerin geçerliliğini savundu. Ancak ülkede son kararı Yüksek Mahkeme verdi ve seçimlerin ikinci turu geçersiz sayıldı. Ukrayna’da halk, 26 Aralık’ta yenilenecek seçimlere hazırlanırken Gürcistan’daki devrimin üzerinden daha bir yıl geçmeden yeni bir “kadife devrim”e şahit olan dünya, Ukrayna’dan gelecek haberleri merakla bekliyor.
Tavsiye Et
Ceza Kanunları da AB’ye ‘uyum’laştırıldı
TBMM, 17 Aralık’taki AB Zirvesi öncesinde yoğun bir tempoda çalışarak, AB İlerleme Raporu’nda yer alan Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) ile Ceza İnfaz Kanunu’nu (CİK) yasalaştırdı. CMK ve CİK, Eylül ayında yenilenen TCK’yla birlikte 1 Nisan 2005’ten itibaren yürürlüğe girecek. 1929 tarihinden beri uygulanan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (CMUK) yerini alacak olan Ceza Muhakemesi Kanun Tasarısı yasalaşırken, devlete ajan kullanma ve teknik araçlarla izleme yetkisi veren hükümleri de yoğun tartışmalar sonrası kabul edildi. CMK’nın ardından üçlü paketin son ayağı olan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Yasa Tasarısı (CİK) Meclis Genel Kurulu’nda onaylanarak yasalaştı. Muhalefet ve kamuoyunun yoğun eleştirileri yüzünden alt komisyonlarda görüşülen CİK Tasarısı’nda insan haklarına aykırı bulunan bazı maddelerde de değişiklik yapıldı.
Tavsiye Et
İran Bush’u yine memnun edemedi
ABD’nin İran’ın nükleer çalışmaları konusundaki rahatsızlığı devam ediyor. ABD bugüne kadar İran’ı nükleer silah üretmeye çalışmakla suçlayıp bu konuda tehdit ederken; AB, bu konuda ikna yolunu tercih etti. İran ise, nükleer programının enerji üretimine yönelik olduğunu savundu. Geçtiğimiz ay içerisinde, AB’nin üç büyüğü Almanya, İngiltere ve Fransa, İran’la nükleer faaliyetlerin durdurulması yönünde bir dizi görüşmelerde bulundu. Müzakereler sonunda İran, AB’yle anlaştı ve 22 Kasım günü nükleer faaliyetleri durdurma kararı aldığını açıkladı. Ancak İran’ın bu açıklaması, ABD Başkan George Bush’u memnun etmeye yetmedi. Yapılan anlaşmaya temkinli yaklaşan ABD, konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne getirme yolunu saklı tuttuğunu açıkladı.
Tavsiye Et
Eski hesaplar kapatılıyor
Türkiye, bir yandan AB’ye girmek için ter dökerken, diğer yandan 225 katrilyon liralık iç borçla sonuçlanan ‘yolsuzluklar’ ve ‘hortumlamalar’ döneminden kalan eski hesapları kapatmaya çalışıyor. Aralık ayında, gündemde olan ‘yolsuz’ların başında Cem Uzan, Egebank’ın eski sahibi Yahya Murat Demirel, Yurtbank’ın eski sahibi Ali Balkaner ve hakkında “görevi kötüye kullanmak”, “ihmal” ve “eksik mal beyanında bulunmak” suçlarından dava açılan Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral İlhami Erdil vardı. 12 Aralık’ta İmar Bank soruşturması kapsamında gözaltına alınan Cem Uzan, sorgusunun ardından çıkarıldığı mahkemede serbest bırakılırken 6 adamı tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ali Balkaner ise Yurtbank’ı zarara uğratmaktan 34 yıl hapis ve 67 trilyon lira para cezasına çarptırıldı.
Tavsiye Et
Merhaba “Yeni Türk Lirası”
Bu sene yeni yılla birlikte “Yeni Türk Lirası”na merhaba diyoruz. 1970’lerde başlayan yüksek enflasyon sürecinde Türk lirasının değerinin günden güne erimesiyle, Türkiye kısa sürede dünyanın en bol sıfırlı parasına sahip olmuştu. Bol sıfırlar, TL’ye olan güveni sarstığı gibi muhasebe kayıtlarında da sıkıntıya yol açmaktaydı. Paradan sıfır atma işlemi son yıllarda pek çok hükümet tarafından dile getirilmiş fakat yüksek enflasyon oranları ve krizler nedeniyle gerçekleştirilememişti. Enflasyonun tek haneli rakamlara gerilemesi ve ekonomide görece istikrarın yakalanmasıyla sıfır atma işlemi de AKP hükümetine nasip oldu. 1 Ocak’tan itibaren halen tedavülde olan banknotlarla birlikte kullanılacak olan 1 YTL, 1 Milyon TL’ye eşit olacak. YTL ile sadece anılarda yaşayan kuruşlar da artık yeniden kullanılmaya başlanacak. Yeni sistemde 1 YTL, 100 Yeni Kuruş’a karşılık geliyor. Yani TL’yi YTL’ye çevirmek için 6 sıfır, Yeni Kuruş’a çevirmek için ise 4 sıfır atmak gerekecek.
Tavsiye Et
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Beslan katliamı nedeniyle üç ay ertelenen Türkiye ziyaretini 5-6 Aralık tarihlerinde gerçekleştirdi. 32 yıl aradan sonra Türkiye’ye gelen ilk Rus lider olan Putin’in ziyareti, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra yeni açılımlarla derinleşen, fakat tarihî ve bölgesel şartlardan dolayı pek çok sorunu da bünyesinde barındıran Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceği bakımından oldukça önemliydi. Mart ayında ikinci bir dört yıllık dönem için seçildikten sonra ülkesinde hızla tek adam konumuna doğru ilerleyen Putin’in Türkiye ziyareti uluslararası kamuoyunda da dikkatle takip edildi. Türkiye’ye Dışişleri, Savunma ve Enerji Bakanlarıyla birlikte gelen Putin’in görüşmeleri sırasında “Dostluğun ve Çok Boyutlu Ortaklığın Derinleştirilmesine İlişkin Ortak Deklarasyon” dahil bir dizi anlaşma imzalandı. Rus lider, TSK’nın helikopter ihalesinde finale kalan Rus-İsrail yapımı “Erdoğan Ka 52” isimli helikopter için destek ararken, boğazlardan Rus tankerlerinin geçişi, petrol boru hatları ve Kafkaslar gibi Avrasya’nın iki güçlü ekibini karşı karşıya getiren sorunların çözümünde mesafe alınamadı. Heyetler arasındaki görüşmelerde ise enerji ve terörizm konuları baş sıraya otururken, ekonomi ve askerî-savunma alanlarında işbirliğine varıldı. Her yıl 1,5 milyonun üzerinde Rus’un tatil için Türkiye’ye gelmesi, Türkiye’nin doğalgaz ihtiyacının %80’ini Rusya’dan karşılaması ve yıl sonunda 11 milyar doları aşması beklenen ticaret hacmi iki ülke arasındaki ilişkilerde öne çıkıyor.
Tavsiye Et
Orta Doğu’da seçimler sebebiyle tansiyon yüksek
Dünyanın en ‘sıcak’ bölgelerinden Orta Doğu’da, Ocak ayı içerisinde hem Irak’ta, hem de Filistin’de yapılacak seçimler bölgedeki tansiyonu artırıyor. 9 Ocak 2005’te, Filistin’de yapılması planlanan devlet başkanlığı seçimleri öncesi ülkedeki gruplar etkinliklerini artırmaya çalışıyor. Bir taraftan FKÖ Başkanı Mahmud Abbas Arap ülkelerine gerçekleştirdiği gezi sırasında, halkının Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgaline destek vermesinden dolayı özür dileyerek uluslararası kamuoyunda puanını artırmaya çalışırken; diğer taraftan ülkenin en etkin gruplarından biri olan Hamas da, şiddeti savunan tavrını değiştirip İsrail’le ateşkes yapabileceği yönünde açıklamalarda bulunuyor. Filistin kanadında seçim mücadelesi yaşanırken İsrail de, Filistinlilere karşı saldırılarına devam ediyor. Aralık ayında Han Yunus’a düzenlenen füze saldırısında 10’dan fazla Filistinli hayatını kaybetti. Saldırılar sırasında Filistinlilere karşı en ağır silahları kullanmaktan çekinmeyen İsrail, Başbakan’ı Ariel Şaron aracılığıyla vatandaşlarını tehdit eden durumlara karşı vurma hakkını saklı tuttuğunu açıklamaktan da geri durmuyor.
Saddam sonrası dönemde ilk seçimlerin yapılacağı Irak’ta da durum Filistin’den farklı değil. Seçimlerin yapılacağı 30 Ocak’a çok az süre kalmasına rağmen ülkede seçimlerin yapılmasını mümkün kılacak ortam hâlâ sağlanabilmiş değil. Bazı bölgelerde direniş etkisini sürdürüyor ve şiddet devam ediyor. Sünni gruplardan bazıları ise şiddet olaylarının özellikle Sünnilerin yaşadığı bölgelerde sürdüğünü belirterek, bu nedenle seçimleri boykot etme kararı alabileceklerini açıkladılar. Sünnilerin katılmadığı bir seçimin meşru olmayacağı ve böyle bir durumun ülkedeki bölünmüşlüğü daha da artıracağı ifade ediliyor.
Tavsiye Et