Kitap
İnsan Hak(sızlık)ları: İnsan Haklarını Yeniden Düşünmek
Kolektif
Çev: Oğuzhan Olaş
İstanbul: Pınar Yayınları, 2004
Batılı insan hakları söylemi, günümüzde “insan hakları” kavramını belirleyen egemen söylem durumunda. Ne var ki, benzer bazı Batılı söylemler gibi bu da, sahip olduğu evrensellik iddiası nedeniyle, değişmez ve genel geçer bir norm olma iddiasında. Batı’nın tarihî tecrübesinden neşet eden bu söylem, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde açık ve net bir çerçeve kazandı.
Günümüzde Batılı insan hakları söylemini eleştiren düşünürlerin sayısı artsa da, bu eleştirilerin egemen pratikler üzerindeki etkisi sınırlı. Özellikle, ABD’nin son birkaç yıldır uyguladığı politikalar, söz konusu bilincin uyanmasının en önde gelen sebebi. Bir yandan dış politika ideolojisini kurarken insan hakları kavramının yardımına başvuran ABD, diğer yandan da dünyanın gözü önünde cinayet işlemekten geri durmuyor. Bu durum, teori ve pratik arasındaki çelişkinin altının giderek daha fazla çizilmesini beraberinde getiriyor. Bu konuda yapılan eleştiriler, haklı ve doğru olmakla birlikte, Batılı insan hakları söylemiyle hesaplaşmak açısından yeterli değil. Böylesi bir hesaplaşmanın felsefi düzeyde yapılması gerekiyor.
Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen bir uluslararası sempozyumun metinlerini biraraya getiren “İnsan Hak(sızlık)ları: İnsan Haklarını Yeniden Düşünmek” isimli kitap, insan hakları konusunu hem stratejik, hem teorik düzlemde tartışan pek çok eleştirel yazıyı ve Batılı insan hakları söylemine ne tür alternatifler önerilebileceğiyle ilgili cesur analizleri içeriyor. Tan Sri Ahmad Kamil Jaafar, Alejandro Bendana, Ali A. Mazrui, Enver İbrahim, Ashis Nandy, Chandra Muzaffer, Claude Alvares, David G. Du Bois, Edward S. Herman, Erksine Childers, Fan Yew Teng, Jeremy Corbyn, Mahathir Muhammed, Mahmut Eyüp, M. Khor Kok Peng, Muddather Abdel-Rahim, Mustafa Ceric, M. İkbal Asaria, Richard Falk, S. M. Muhammet İdris, Vandana Shiva, Walden Bello, Ziauddin Serdar’ın yazıları hem Batı’nın insan hakları ‘sicili’ni farklı bölgeler özelinde ele alıyor, hem Batılı insan hakları söyleminin teorik tıkanma noktaları üzerinde duruyor, hem de alternatif bir insan hakları tasavvurunun nasıl inşa edilebileceğini sorguluyor. / Ali Erdem
Tavsiye Et
Oryantalist Misyonerler ve Kur’an Batı Etkisinde Hint Kur’an Araştırmaları
Abdülhamit Birışık
İstanbul: İnsan Yayınları, 2004
Türkiye’de misyonerlik tartışmalarının en fazla göze çarpan özelliği, saman alevi gibi yükselip kısa sürede güncelliğini yitirmesidir. Bunun başlıca nedeni misyonerlik meselesinin tarihî kaynakları üzerinde yeterince durulmamasıdır. Misyonerliğin Batı sömürge siyaseti ile akrabalığı hakkında yapılacak çalışmalar, bize, onun güncel anlamını ve egemen dünya siyaseti açısından taşıdığı önemi görme imkânı sunabilecektir.
Abdülhamid Birışık’ın titiz ve müstesna çalışması, İslam dünyasının önemli bir parçası olan Hint alt kıtasındaki misyonerlik faaliyetlerini tarihî ve siyasî bağlamda ele alıyor ve bunların İslam dünyasındaki düşünce üretimine ve daha özelde Kur’an araştırmalarına yaptığı etkilerin neler olduğunu açığa çıkarmaya çalışıyor. Birışık, kitabın birinci bölümünde misyonerlere büyük imkanlar tanıyan Ekber Şâh dönemindeki tartışmaları ve Cizvitlerin misyonerlik faaliyetlerini, ikinci bölümde Cizvitlerin yerini alan Protestan misyonerlerin bölgeyi Hıristiyanlaştırma çabalarını, yaptıkları Kur’an, tefsir, siyret çalışmalarını ve Kitab-ı Mukaddes tercümelerini; üçüncü bölümde ise Müslümanlar ile misyonerler arasındaki dinî, ilmî ve fikrî etkileşimi konu ediniyor. Kitabın çok önemli bir katkısı da, misyonerlik ve oryantalizm arasındaki tarihsel geçişkenliği çok iyi tahlil ediyor oluşu. Birışık’ın çalışması, misyonerlik ve oryantalizm tarihi kadar Batı sömürgecilik tarihi sahasında da son derece ufuk açıcı bir çalışma olarak hak ettiği ilgiyi bekliyor. / Mustafa Bilge
Tavsiye Et
Arnold J. Toynbee
Çev: Deniz Öktem
İstanbul: Klasik Yayınları, 2005
Arnold J. Toynbee, 20. yüzyılın en ünlü dünya tarihçilerinden birisi. Onu Türk okuru bugüne dek, yazdığı tarih kitapları ile tanıyordu. Toynbee’nin bir diğer özelliği onun Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında İngiltere Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Dairesi’nde görev yapmış bir siyaset danışmanı oluşu. Toynbee, bu dönemde İngiltere’nin Türkiye başta olmak üzere İslam dünyası ile ilişkilerinin nasıl düzenlenmesi gerektiği hususunda İngiliz Hükümeti’nin başvurduğu bir isimdir.
Toynbee, bu kitabında hem entelektüel kimliği, hem de siyasî ilişkileri dolayısıyla tanıdığı pek çok ünlü isim hakkındaki izlenimlerini aktarıyor. “Hatıralar: Tanıdıklarım”, Arnold Toynbee’nin hayatına ait renkli kareler sunarken; dünya tarihinde çok önemli kırılmaların yaşandığı bir dönemi bir hatırat sıcaklığında okura ulaştırıyor. / Ali Erdem
Tavsiye Et
Yahudiler ve Araplar Çağlar Boyu İlişkileri
S. D. Goitein
Çev: Nuh Arslantaş, Emine Buket Sağlam
İstanbul: İz Yayıncılık, 2004
İlk baskısı 1958 yılında İngilizce olarak yapılan bu kitap, yazarı S. D. Goitein’ın 1953 yılında Dropsie Koleji’nde verdiği derslerin notlarından oluşuyor. Goitein, İsrail’de İslamiyat araştırmalarının kurucusu sayılıyor. Arka kapağında kitap şu cümlelerle tanıtılıyor: “(Kitapta) İslam’dan sonra, yeni ve günümüzde farklı bir boyut kazanan ilişkiler yumağı mukayeseli olarak ele alınıyor. Yahudilerin, İslam fetihlerini Mesihî bir coşkuyla karşılamaları, çok geçmeden de yeni kültürle yoğrulup İslam idaresinin engin hoşgörüsü altında tarım toplumundan ticaret ve meslek erbabı sınıfına dönüşümü; Müslümanların altın çağı olan Ortaçağ İslam medeniyetiyle yeni bir kültürel canlanma [yakalamaları ve] bu medeniyete belli oranda katkıları; başta şiir ve dil olmak üzere belli ilim dallarında Müslüman komşuları gibi hummalı faaliyetleri; İslam etkisiyle yükselen bir Yahudi felsefesi (…) örnekleriyle anlaşılır bir üslupla anlatılıyor.” / Vezir Meydan
Tavsiye Et
Süreyya Yamaner
İstanbul: Pozitif Yayın Dağıtım, Kasım 2004
“‘Anne De Bana’ işitme engelli Ahmet’in, doğumundan 9 yaşına kadar yaşadıklarına tanıklık ediyor. Bir ev hanımı olan Süreyya Yamaner’in oğluyla birlikte giriştikleri mücadeleyi anlattığı günlüğü, anne ve oğlunun sessizliğin içinden çekip çıkardıkları hayatlarının gerçek öyküsü. Sadece özel eğitime ihtiyaç duyan bir çocuk ve annesinin çileli öyküsünü anlatmıyor kitap; ötesine geçiyor, anneliğin insanı derinden sarsan özverisinin ve sevgisinin içtenliğiyle insanı kuşatıyor. Kitaba bir ara verip, çocuğunuza bir daha, ama bambaşka duygularla sarılmak için karşı konulmaz bir istek duyuyorsunuz. Anne değilseniz, anneyi anlıyorsunuz. Çocuğu ve anneyi keşfetmek için...” diye tanıtıyor kendini kitap. Eser, karşılaştığı her türlü engele ve zorluğa rağmen sabrını ve metanetini kaybetmeyen, her tükenişte gözlerine baktığı yavrusunun sevgisiyle yeniden dirilen ve yoluna kaldığı yerden devam eden bir annenin, bütün özürlü annelerine ve babalarına örnek olması adına okunmaya değer. Ayrıca sorumluluğumuz altındaki bu tür çocuklara nasıl doğru yaklaşılacağına dair ışık tutması bakımından da önemli. Anne De Bana’nın sayfalarında gezinirken, okuyucu, özürlü insanların dünyasına ne denli yabancı olduğunu en yoğun biçimde hissediyor. Bazen bir kelimenin söylenebilmesi, bir hissin aktarılabilmesi, çocuk-anne arasında en küçük bir iletişim kurulabilmesi bile ailede büyük mutluluklara neden oluyor. Günlük tarzındaki eserin diğer bir özelliği de, ayrıntıları dozunda kullanarak okuyucuya sade ve yalın bir dille duyguları hissettirmesi. Ancak Süreyya Yamaner’in sadece duygulara hitap eden bir eser kaleme almadığını vurgulamak gerekiyor. Bu tür yayınların artması ve okunması, uçan kuştan medet umacak duruma düşen özürlü çocukların ebeveynlerinin bilinçlenmesine, dertlerini ve mücadelelerini paylaşmasına, toplumun özürlülere karşı duyarlı olmasına, ihtiyaç duyulan anlayış ve desteği göstermesine imkân sağlayacaktır. / Birsen Küçükyılmaz
Tavsiye Et
A. Ali Ural
İstanbul: Şûle Yayınları, Ekim 2004
Hikâyeciliğinin yanında yayıncı ve şair kimliği ile de tanıdığımız Ali Ural’ın son eseri Makyaj Yapan Ölüler, şiir tadında birbirinden bağımsız 41 öyküden oluşuyor. Bize de kitabı okuyup bitirince 41 kere Maşallah demek düşüyor. Hikâyeler, edebiyatçılar için ilham kaynağının kurumaya başladığı bir dönemde, gazetelerin 3. sayfa haberlerinden veya televizyonda izlediğimiz yaşanmış ilginç olaylardan esinlenerek yazılmış olması bakımından orijinal. Ayrıca soyut anlatımın hâkim olduğu bir dille yazıldığı için anlam zenginliği içeriyor. Okudukça hayal gücünüzün zorlandığını ve kelimelerin yalnızca aklınıza değil, kalbinizin dokunulmamış derinliklerine de nüfuz ettiğini hissedebilirsiniz. Yazar kimi zaman, ağrı-acı duyusunu kaybetmiş bir çocukla, kimi zaman şarkı söyleyen atlarla, yeryüzünü terk eden ağaçlarla, uykularını soyunup tutkularını giyinen beli fişekli adamlarla ya da bir piyanonun diliyle veya cinnet geçiren bir aynalı sazanla modern dünyanın müzmin sorunlarına ayna tutuyor. Hatırlanması gereken kaybolmuş değerleri ve yaşamın arkasına itilmiş incelikleri, okuyucuyla birlikte günışığına çıkarmak istiyor. Kitapta yer alan her bir öykü; gerçekleri, suyun mermeri damla damla delmesi gibi, işleyerek olgunlaştırıyor ve sonunda şefkatli bir tokatla muhatabını sarsıyor, uyarısını tamamlıyor. / Birsen Küçükyılmaz
Tavsiye Et