Yuan’ın değerlenmesi çözüm olur mu?
Yüksek miktardaki cari açığıyla başı dertte olan ABD, mevcut dengesizlikler nedeniyle Çin’i suçluyor. Çin 1995 yılından beri para birimini 1 dolar = 8,28 yuan olacak şekilde sabitlemiş durumda. Gerçek değerinin %15-20 altında olduğu tahmin edilen yuan, Çin menşeli ürünleri dünya pazarlarında ucuz kılarak, Çin’in rekabet gücünü artırıyor. Yuanın revalüasyonu durumunda, ihracata dayalı büyüyen Çin ekonomisi büyük bir darbe alacak. Ancak, bir çok iktisatçı yuanın değer kazanması halinde ABD ekonomisinin de zarar göreceğini düşünüyor. Çin, diğer Asya ülkeleri gibi, para birimini sabit tutmak için yüksek miktarda dolar alıyor ve bunun önemli bir kısmıyla ABD tahvillerine yatırım yapıyor. ABD’nin ikiz açıkları büyük ölçüde bu şekilde finanse ediliyor. Çin yuanın değerlenmesine izin verirse Asya merkez bankalarının değer kaybetmeye başlayan ABD tahvillerine talebi azalacak. Bu, ABD’yi önemli bir finansman kaynağından mahrum bırakırken, faizlerin fırlamasına ve ekonominin daralmasına yol açacak. Öte yandan, ABD’nin toplam dış ticaretinde Çin’in payı %10 civarında. Yuandaki %25’lik yüksek bir değerlenmenin ABD’nin cari açığında ancak %5’lik bir azalma sağlayacağı tahmin ediliyor. Dolayısıyla, yuanın revalüe edilmesi ABD’lilerin beklediği mucizeyi gerçekleştirmeyecek.
ABD ekonomisinden olumlu veriler
FED’in 3 Mayıs’ta faiz oranlarını çeyrek puan daha artırarak %3’e çıkarması sonrasında doların avro karşısında yükselişi hız kazandı. Avro karşısında 1,28 direncini aşarak 1,2536’ya kadar yükselen doların değer kazanmasında, ABD ekonomisine ilişkin peş peşe gelen olumlu veriler önemli rol oynadı. Nisan ayında tarım dışı istihdamdaki artış tahminlerin bir hayli üzerine çıkarak 274.000 oldu. Nisan’da perakende satışlar da beklentilerin neredeyse iki katına çıkarak, yüksek petrol fiyatlarının ekonomideki büyümeyi engellediği yönündeki endişeleri giderdi. Piyasalarda en güçlü etkiyi ise Mart ayı dış ticaret verileri yaptı. Mart ayında dış ticaret açığı, 102,2 milyar dolarlık rekor ihracat sayesinde son üç yılın en düşük sevisi olan 55 milyar dolara geriledi. Bu gelişmeler sonrasında, büyümenin hız kaybettiği yorumlarına neden olan %3,1’lik ilk çeyrek büyüme rakamı da %3,5’e revize edildi.
Kara Kıta hızlı büyüyor
Afrika ülkeleri 2004’te ortalama %5 oranında büyüyerek, son 8 yılın en yüksek büyüme düzeyine ulaştı. Ancak, yeni sömürgeciliğin kendilerine biçtiği rol gereği Kara Kıta ekonomileri büyük ölçüde tarım, petrol ve doğal hammadde kaynaklarına bağımlı olmaya devam ediyor. OECD ve Afrika Kalkınma Bankası tarafından hazırlanan bir rapor, 2004 yılındaki büyümede yüksek hammadde fiyatları ve yeni bulunan petrol yataklarının etkili olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, yetersiz altyapı, az gelişmiş hizmet sektörü, borçlanma imkanlarının kısıtlı olması gibi yatırımların önünü kesen engeller ile yüksek borç yükü, kötü yönetim ve bölgesel çatışmalar büyümenin sürdürülebilirliğine şüphe düşürüyor.
OECD: Küresel ekonomi yavaşladı
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü yayınladığı Ekonomik Görünüm raporunda 2004’ün ikinci yarısında yavaşlamaya başlayan küresel ekonominin, 2005’in başında canlanma işaretleri göstermesine rağmen tekrar düşüşe geçtiğini belirtti. OECD, petrol fiyatlarının daha fazla artış göstermeyeceği senaryosu altında 2005 yılı sonunda küresel ekonominin yeniden güç toparlamasını bekliyor. Ancak, raporda büyüme hızlarının ülkeler arasında ciddi farklılıklar göstereceğinin altı çiziliyor. Asya’da güçlü, ABD’de potansiyele yakın bir büyüme beklenirken, Avrupa kıtasında büyümenin zayıf ve belirsizliklerle dolu olduğu öngörülüyor. OECD’nin ABD ve avro bölgesi için 2005 yılı büyüme tahminleri sırasıyla %3,6 ve %1,2. OECD’ye göre, büyümenin bölgeler arasında bu derece farklı olması, dünya ölçeğinde cari işlemler dengesizliklerinin azaltılmasına katkıda bulunmazken, küresel talebin daha yavaş bir hızla artmasına neden olacak.
Finans piyasalarına GM ve Ford şoku
5 Mayıs tarihinde kredi derecelendirme kuruluşları ABD’nin iki büyük otomobil üreticisi General Motors ve Ford şirketlerinin kredi notlarını yatırım yapılabilir kategorisinden spekülatif kategoriye düşürdüler. Bu karar yatırımcılar tarafından uzun süredir bekleniyor olsa da, GM ve Ford’un borçlarını ödeyememe riski yüksek şirketler kategorisine düşürülmesi küresel finans piyasalarında şok etkisi yaptı. Zira, GM 291 milyar dolar, Ford ise 161 milyar dolarlık borcuyla Türkiye ve Brezilya gibi dünyanın en borçlu ülkeleriyle baş başa gidiyor. GM ve Ford şirketlerinin 453 milyar dolarlık toplam borçları, 2,2 trilyon dolarlık ABD şirket borçlanmaları piyasasının %20’sini oluşturuyor. İndirimden etkilenen toplam borç tutarının 2002 yılında piyasaları sarsan dot.com indirimlerinin 10 katı olması durumun vahametini ortaya koyan farklı bir boyut. Bu gelişmenin, Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelere ne şekilde yansıyacağını önümüzdeki günler gösterecek.
Asya ülkeleri kendi İMF’lerini kurma yolunda
Mayıs ayı başında İstanbul’da gerçekleştirilen Asya Kalkınma Bankası yıllık toplantısında bir araya gelen 13 Asya ülkesinin maliye bakanları herhangi bir acil finans ihtiyacı durumunda ülkelerin birbirine yardım etmelerini öngören Chang Mai İnisiyatifi’ni geliştirme kararı aldı. Buna göre, iki taraflı olan mevcut anlaşmalar çok taraflı bir hale getirilerek sistemli ve disiplinli bir çerçeveye oturtulacak. Asyalı bazı diplomatlar bunun Asya Para Fonu’nun (APF) oluşturulmasında önemli bir adım olduğunu dile getiriyorlar. Asya ülkeleri bu sayede 1997’dekine benzer bir finansal krizi önlemeyi ve İMF’ye bağımlı olmaktan kurtulmayı hedefliyorlar. Japonya, 1997’deki kriz sırasında APF’nin kurulmasını önermiş, ancak bu teklif ABD ve İMF’nin sert tepkisine neden olmuştu.
Tavsiye Et
Ekonomi dışa açık mı, bağımlı mı?
Serbestleşen dış ticaret ve sermaye hareketleri ülkeler arasındaki finans piyasalarını olduğu kadar ekonomik faaliyetleri de benzer eğilimlere zorluyor. Özellikle tek başına dünya üretiminin dörtte birini gerçekleştiren ABD ekonomisine ilişkin açıklanan bir veri, finans piyasaları kanalıyla diğer ülkelerdeki ekonomik durumu ciddi biçimde etkiliyor. Dış gelişmelere son derece açık olan üretim sektörlerinin küresel gelişmelere bağlılığı daha yakından hissediliyor. Grafikte Türkiye’deki Reel Kesim Güven Endeksi (RKGE) ile ABD’deki eşdeğeri olan Producers Management Index’in (PMI) 2000 yılı başından itibaren izlediği seyir görülüyor. Her iki endeks de 2004’ün ikinci yarısından itibaren üretimin hızının yavaşlamış olduğunu gösteriyor. RGKE’nin 100’ün, PMI’ın ise 50’nin üzerinde aldığı değerler reel kesimin faaliyetlerindeki büyümeye, bu rakamların altındaki değerler ise faaliyetlerdeki daralmaya işaret ediyor.
Borç yükü azalıyor ama kırılganlık sürüyor
2001 krizinde kamu net borç stokunun millî gelire oranı rekor seviyelerde artış göstererek %90,5’e ulaşmıştı. Son üç yıldır kararlıkla uygulanan programın başarılı göstergelerinden birisi de bu oranda sağlanan düşüş oldu. 2004 yılında %63,5’e kadar gerileyen oranın önümüzdeki yıllarda Maastricht kriteri olan %60 seviyesine inmesi bekleniyor. İMF’nin Türkiye hakkında hazırladığı son rapor, bu gelişmelere rağmen borç stokunun bileşiminin ve vade yapısının ekonominin yumuşak karnı olmaya devam ettiğine dikkat çekiyor. İMF’ye göre yeni borçlanmalar daha uzun vadelerle yapılmasına rağmen, ortalama vadeler hâlâ kısa ve bu durum faiz dalgalanmaları nedeniyle meydana gelebilecek sorunlara açık kapı bırakıyor.
Sosyal güvenlik sistemi alarm veriyor
Sosyal devletin yapıtaşı olan sosyal güvenlik sistemi alarm veriyor. Türkiye’nin sosyal güvenlik açıkları 2004 yılında 19,5 milyar YTL’ye ulaştı. 2005’te bu açığın 22,5 milyar YTL’ye çıkması bekleniyor. Sosyal güvenlik kuruluşlarının son on yılda bütçeye oluşturduğu yük ise 90 milyar yeni lira. Ankara Ticaret Odası, hazırladığı bir raporla önlem alınmaması durumunda sosyal güvenlik sisteminin kısa veya orta vadede büyük sorunlarla karşılaşabileceğine dikkat çekti. Başbakanlık tarafından hazırlanan bir rapor ise, her dört kişiden birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin yoksulları korumaktan uzak olduğunu ortaya koyuyor. Rapora göre, Türkiye’de yoksulların %82’si sosyal güvenlik sisteminin dışında.
OECD’nin büyüme tahmini %6,3
OECD, Türkiye ekonomisinin 2005’te %6,3, 2006’da ise %6,1 oranında büyüyeceğini öngörüyor. Mayıs ayında yayımlanan OECD Ekonomik Görünüm raporunda, ekonominin 2004’te olduğu gibi yatırımların desteğiyle büyüyeceği; tüketim harcamalarının, hızı azalsa da, sürdürülebilir bir seviyede artmaya devam edeceği belirtiliyor. OECD’ye göre, Ekim’de AB üyelik görüşmelerinin başlaması halinde yatırımlar ve sermaye girişi artacağı için büyüme hız kazanabilir. Öte yandan raporda, büyümeyi tehlikeye sokacak bazı risklerin de bulunduğuna dikkat çekiliyor. Bunların başında, jeopolitik çatışmalar ile piyasaların cari açığın sürdürülebilirliğine yönelik endişelerinin artması gibi, güven ortamının bozulmasına yol açabilecek gelişmeler bulunuyor.
Otomotiv sektörü ihracatın yeni dinamosu
2004’te 64 milyar dolara ulaşan ihracat, 2005’in ilk yarısında da artış hızını koruyor. İhracat, 1 Ocak-17 Mayıs tarihleri arasında, geçen yılın aynı dönemine göre %22,8 oranında artarak 26,5 milyar dolar oldu. 17 Mayıs itibariyle, 12 aylık ihracat rakamı ise 70 milyar dolara yaklaştı. İhracattaki artış, rekor seviyelerde bulunan cari açığa ilişkin endişelerin büyümesini de engelliyor. Türkiye’nin ihracatta yakaladığı başarıda otomotiv sektörü giderek daha ağırlıklı bir rol oynuyor. Otomotiv sektörü, öteden beri ihracatın dinamosu olan hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün ihracatını yakalamış durumda. 1 Ocak-17 Mayıs tarihleri arasında bu sektörlerin ihracatları 5’er milyar dolar civarında gerçekleşti.
Türkiye’nin enflasyon tarihi hazırlandı
Devlet İstatistik Enstitüsü, farklı kuruluşlar tarafından, farklı modellerle hesaplandığı için karışıklığa yol açan, geçmişe dönük enflasyon rakamlarını bir araya getirerek tek bir tüketici fiyatları endeksi oluşturdu. Türkiye’nin enflasyon tarihini ortaya çıkaran çalışma, yıl sonu enflasyonu hariç, enflasyonla ilgili tüm rekorların Türkiye’nin liberal ekonomi politikalarına yöneldiği 1980 yılında kırıldığını gösteriyor. 1980’de %116,6’yla 12 aylık ortalamalara göre en yüksek enflasyon yaşanırken, yıl sonu itibariyle en yüksek enflasyon rakamına ekonomi profesörü Tansu Çiller’in başbakan olduğu 1994 yılında ulaşıldı.
Tavsiye Et