Kullanıcı Adı: Şifre    
   
  veya Üye olun | Şifremi unuttum
  Arama / Gelişmiş Arama  
   
Skip Navigation LinksArşiv (September 2005) > Dosya > Eğitimi mümkün kılan sihirli anahtar nedir?
Dosya
Eğitimi mümkün kılan sihirli anahtar nedir?
Seyfi Kenan
SON yirmi yıldır uyguladığımız eğitim sisteminde, üzerinde mutabakata vardığımız ender hususlardan biri de çoktan seçmeli sınavlarda öğrencileri ölçme ve değerlendirmede gösterdiğimiz beceridir. Eğitimin mekanik akışıyla ilgili bu teknik beceride başarılı olduğumuz kadar acaba eğitimin özünü teşkil eden merak ve tecessüs uyandırmada ne kadar maharetliyiz? Merakı ne kadar işleyebiliyoruz? Ya da öğrencilerin ailelerinden kazandıkları merakı okullarımızda ne kadar geliştirebiliyor veya tatmin edebiliyoruz? Yoksa çocukların, genç öğrencilerin ilgi ve meraklarını, tecessüslerini ihmal ederek, bazen de “Bu nasıl bir soru?” ya da “Ne saçma sapan bir merak!” gibi tepkilerle tersliyor, ilgilerini soğutuyor, böylece de meraklarının nasırlaşmasına mı sebep oluyoruz? Şüphesiz cevabını kolayca verebileceğimiz türden sorular değil bunlar. Üzerinde derinlemesine düşünmemiz gerekiyor. Hele birkaç ay öncesinde uluslararası alanda ilan edilen dünyanın en iyi beş yüz üniversitesi arasına sokabildiğimiz bir yüksek eğitim kurumumuzun bulunmadığını hatırlarsak, bu soruları çok daha iyi düşünmemiz gerektiği gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Kabul edilmesi gereken gerçek şudur ki; merakın olmaması geleceğe yönelik sinyalleri algılayabilecek, hayatın aktığı yeri bize önceden haber veren işaretleri okuyabilecek duyargaların yok olması anlamına gelir. Bunu hayatın bütün alanlarına, ekonomiden siyasete, eğitimden teknolojiye kadar çeşitli sahalara uyarlamak mümkündür.
Peki, merak acaba öğretilebilir mi? Merak, öğrenilen ya da sonradan kazanılan bir şey midir? Kısaca söylemek gerekirse; merak öğretilemez, sonradan da kazanılamaz. Merak her çocukta var olan narin bir tohum gibidir. Tıpkı güven duygusu gibi. Sulanmak ister; şefkatle, rikkatle bakılmak ister ki, böylece kök salabilsin, inkişaf edebilsin. Nasıl ki doğruluk ve güven her çocukta doğuştan var olan en temel özelliklerdir ve bu erdemler, çocuklara doğru davranıldığında ve onların güven duyguları beslendiğinde güçlenirse; aynı şekilde merak da benzer şekilde uygun ortamlarda beslendiğinde gelişir ve kök salar. Diğer taraftan, çocuklara yalan söylendiğinde, verilen sözler yerine getirilmediğinde doğruluk ve güven duyguları zedelenmeye başlar, böylece onlar da yalan söylemeyi ve güvensizliği sonradan öğrenirler. Aynı şekilde, merak ve tecessüslerini ilgiyle kucaklama ve özenle yönlendirme yerine çocukların merakına ilgisiz kalmak veya onları merak kırıcı, soğuk beden diliyle ters yüz ettiğimizde bilerek veya bilmeyerek onlardaki merakın sönmesine, gittikçe de tamamen kaybolmasına sebep oluruz. 
Merak tohumunun yeşermesine ise ancak aileler öncülük eder. Okul ve çevre sonradan devreye girer. Okul ve çevre ailede yeşeren, kök salan merakın şekillenmesinde ve yönlendirilmesinde şüphesiz çok önemli rol oynar; fakat asıl merakın ilk yeşerdiği yer ailedir. Adeta bir bahçıvan gibi merak tohumlarını büyük bir itinayla sulayan, besleyen ailelerin çocukları, daha sonraki okul hayatlarında gayet başarılı olmaktadır. Nitekim, Ontario Enstitüsü’nde çalışan tecrübî psikoloji uzmanı Dr. William Fowler’ın bulguları bu tezi doğrulamaktadır. Yapılan araştırmalarda Japon ve Çinli çocukların okumada ve matematikte diğer ülkelere, özellikle de Batılı ülkelerdeki akranlarına göre belirgin bir şekilde üstün gelmelerinin, Japon ve Çinli ailelerin çocuk yetiştirme ve erken dönem öğrenme faaliyetlerinde gösterdikleri itina ve ihtimam farklılığından kaynaklandığı ortaya çıkmıştır. Nitekim çocukların eğitimi için özel nitelikli vakit ayıran bu ailelere “eğitim anneleri” denmektedir. Bu ailelerin en temel özelliği, zamanın çoğunu özenle ve isteyerek çocuklarıyla çok çeşitli öğrenme faaliyetleriyle geçirmeleridir. İngiliz psikolog Dr. Richard Lynn yaptığı bir araştırmada, bu eğitici ailelerin, çocukların merakını açan ve genişleten faaliyetleri sonucunda yeni nesil Japonların ortalama IQ seviyesinin 7 puan artarak A.B.D. ortalamasının 11 puan önüne geçtiğini belirtmektedir.
Merakı nasıl uyandırabilir, besleyebiliriz? Tecessüsü nasıl tahrik edebiliriz? Merak daha çok bilme, daha fazla öğrenme arzusundan doğar. Bu da şüphesiz kişinin kendisini eksik görmesi, tamamlamaya muhtaç yanlarının olmasını hissetmesiyle olur. Ama bunun nereden ve nasıl tetiklenebileceğini ve ne yöne doğru akabileceğini önceden tahmin etmek zordur. Bu bazen Einstein gibi çocukça soru sormak –bizzat kendisi, icatlarının pek çoğunu çocukça soru sorması sayesinde bulduğunu ifade etmiştir- veya çocukluktaki merakların ya da kafaya takılan soruların peşinden gitmekle olabilir. İkincisine en iyi örnek belki de Fuat Sezgin’dir. İlk eğitim yıllarında bir öğretmen, Müslümanların dünyanın öküzün iki boynuzu üstünde durduğuna ve dünyadaki depremlerin bu öküzün kafasını sallamasıyla meydana geldiğine inandıklarını iddia ettiğinde, Sezgin’in aklına şu soru takılır: “Yüzlerce yıldır yaşayan bir medeniyetin milyarları bulan insanlarının, bu kadar salakça bir şeye inanmaları mümkün müydü?” Bu sorunun ürettiği merakla ilimler tarihi üzerine yaptığı araştırmalarda bulduğu cevap “hayır”dır. Fakat seksen yaşına gelmesine rağmen hâlâ genç bir delikanlının azmiyle, çocukluk döneminde aklına takılan bu sorunun da etkisiyle Sezgin, İslam İlimler Tarihi üzerine yaptığı 1200’ü aşkın derleme, tahkik, faksimile neşir ve telif eseriyle ilmî çalışmalarına heyecanla ve merakla devam etmektedir. Ya da başka bir örnek olarak Jared Diamond’un Fijili bir yerlinin limanda kendisine sorduğu şu sorunun peşinde yirmi beş yıl harcayıp o meşhur Guns, Germs and Steel kitabını yazması verilebilir: “Siz Batılılara gelen kargolar neden daima bizimkilerden daha büyük?” Şüphesiz pek çok coğrafyada çıkan ve bulunduğu sınırları aşabilen önemli eserlerin arkasında, çok önemli sayısız soru ve merak bulunmaktadır.
Bu açıdan asıl konumuz olan merakın ve tecessüsün beslenmesi ve işlenmesi konusuna geri dönersek, şunu sonuç olarak söylemek mümkün: Eğitimin gerçekleştiği ortam çok zengin ve çeşitli uyarıcılarla dolu olmalıdır ki; herkesin ilgi ve merakını çekecek bir açılma, yönelme meydana gelebilsin. Doğru ve isabetli sorular merakın uyanmasında önemli rol oynadığı gibi, çocukların merakını celbeden her soruya anlamlı bir cevap vermemiz, en azından bu soruları anlamlı ve itinalı bir tavır ve beden diliyle karşılamamız da onlardaki merakın beslenerek kök salmasında önemli etkenlerdir. Hülasa, aile veya okulda, gerek donanım -öğretmen, müfredat, kütüphanenin zenginliği, sınıf düzenlemesi, okul mimarisi, faaliyet zenginliği vs.- gerekse tavır ve itina açısından eğitimde ortam ne kadar zengin ve kucaklayıcıysa, çocuklarda merak ve beceri o kadar gelişmiş olacaktır. Ne kadar fakirse de, çocukların merak ve becerileri o denli kısır ve az gelişmiş olacaktır.

Paylaş Tavsiye Et
Yazara ait diğer yazılar
Seyfi Kenan