İslamcılık, yüz yıllık bir siyasî duruşun etiketi. Muhafazakârlık, bazen utangaç İslamcılık, bazen atılgan liberallik. Devrimcilerin çoğu projelerini muhafazakârlar hayata geçirdi. Demokrasi, sevimli bir hayalet. Bir görünüp bir kayboluyor. Muhafazakâr Demokrasi ise çok bilinçli bir tercih: Hem İslamcılıkla irtibatı koparmıyor, hem iç ve dış güç odaklarıyla köprüleri atmıyor.
Giriş bölümünde Fahrettin Altun, AK Parti’nin İslamcılık, muhafazakârlık ve demokrasiyle irtibatını sorgulayarak; iktidara çok çabuk konan bu hareketin siyasî taleplerde bulunmayan ve kültürel sistem öngörmeyen bir İslamcılık önerisinde bulunduğunu söylüyor. Bir entelektüel kamu oluşturamayan İslamcı aydınları ise AK Parti’nin en büyük yardımcısı sayıyor.
Mini açık oturumda Mustafa İslamoğlu, bir yandan Türkiye’de siyasetin tabiatının İslamcıların beklentilerini kaldıramadığını belirtiyor; diğer yandan aynı topluluğu sorguluyor: Kişinin ameli, bilgisini aşamaz. Bilgisi, bilincini aşamaz. Bilinci ise tasavvurunu aşamaz. Türkiye’de siyaset yapan Müslümanların tasavvurunda ne var? Ne tasavvur ettiler de yapamadılar?
Kendini kavî muhalefet yanlısı olarak niteleyen Fatma K. Barbarosoğlu ise, dindarların hayat tarzlarıyla alakalı bütün kazanımların muhalefet dönemlerinde elde edildiğini hatırlatarak, AK Parti’nin iktidara gelmesiyle beraber ciddi bir isim problemi yaşamaya başladığımıza işaret ediyor: İslamcı mıyız, dindar mı, İslamî kesim mi?
Sosyolog Yasin Aktay, AK Parti’nin muhafazakar kimliğinin gerçekte hiçbir şeye gönderme yapmadığını; Başbakan Erdoğan’ın kişisel karizması ve bu karizmaya paralel gelişen başarısının, bu partinin kimlik oluşturucu rolünün başarılmasında hâlâ en önemli etken olduğunu belirtiyor.
Tecrübeli yazar ve gazeteci Ahmet Taşgetiren ise, AK Parti’nin kendinden önceki Refah hareketinin nasıl iç ve dış kuşatma altında kaldığını göz önünde tutarak, işin başından itibaren kuşatma güçleriyle uzlaşma aradığına; fakat bunun sonucunda ciddi bir aşk ve inanç kriziyle yüzyüze kalınacağına dikkat çekiyor.
Paylaş
Tavsiye Et