KORUNMAYA muhtaç çocuklara yönelik bakım yöntemlerinden biri olan “kurum bakımı”, bir ailenin olmadığı ya da ailenin fonksiyonlarını yerine getiremediği durumlarda, kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuklara resmî ya da özel kurumlarca geçici ya da sürekli olarak sunulan bakım hizmetini ifade etmektedir. Kurum bakımı altındaki çocuklar, kendileriyle herhangi bir kan bağı olmayan aynı durumdaki çocuklarla bir arada topluca yaşamakta ve kendileriyle biyolojik bir yakınlığı olmayan yetişkinlerce bakılmaktadır.
Bakım kurumlarını “kapalı ve açık kurumlar” şeklinde ele almak mümkündür. Çocuğun dış dünya ile ilişkisinin neredeyse tümüyle kesildiği kapalı kurumlarda; barınma, okul, hastane sinema vb. tüm faaliyetler hep aynı mekan içinde gerçekleştirilmektedir. Açık kurumlarda ise bakıma muhtaç çocukların bu tip ihtiyaçları toplum içinde yer alan kuruluşlardan sağlanmakta, bu yolla çocukların toplum ile olan bağı kuvvetlendirilmeye çalışılmaktadır. Açık kurumlar, çocukların gelişimi açısından daha uygun bir bakım yöntemidir.
Kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların bakımlarının gerçekleştirileceği kurumların, bizzat bu amaç doğrultusunda inşa edilmiş olmaları arzu edilir bir durumdur. Ne var ki, ülkelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik durumlarına ve toplumda geçerli olan anlayışa bağlı olarak, bakım amacıyla kullanılan binaların her zaman için uygun bir plan ve proje doğrultusunda inşa edilmedikleri gözlenmektedir.
Çocukların hem bakımlarının hem de meslekî eğitimlerinin bir arada gerçekleştirildiği büyük binalar şeklinde inşa edilen “kışla tipi kurumlar” ise, çocukları toplumdan ve -var olduğu takdirde- ailelerinden soyutladığı için eleştirilmektedir. Çok sayıda çocuğun barındığı bu kışla tipi yapıların ortaya çıkardığı sakıncalar nedeniyle, bu tür hizmetler zamanla daha küçük ve sevimli binalarda sürdürülmeye çalışılmıştır.
“Okul tipi kurumlar” ise, asıl amacı genel eğitim-öğretim kurumları dışında kalan, zihinsel ya da işitme özürlü, suçlu ya da uyumsuz çocukların eğitim-öğretimine tahsis edilmiş olan kurumlardır.
“Ev tipi kurumlar”, kurumsal gelişim sürecinde gelinen son aşama, az sayıda (5-10) çocuk grubuna yönelik olarak büyük yatakhaneler ve yemekhaneler yerine küçük odalarda yatılan ve küçük odalarda yemek masalarında yemek yenilen ünitelerden teşekkül etmektedir.
Bütün bu sınıflandırmaların ardından söylenecek ise, hangi türde olursa olsun, bu tür bakım kurumlarının ana hedefinin çocukları toplum yaşamına hazırlamak olduğunun unutulmamasıdır. Bakım kurumları, “çocukları tekrar topluma döndürme merkezleri” olarak fonksiyon icra etmeli; bu özelliği ile doğru orantılı fiziksel koşullara da sahip olmalıdır.
Korunmaya muhtaç çocuklara yönelik bakım hizmetleri çocuk yuvaları ile yetiştirme yurtları tarafından yerine getirilmektedir. Çocuk yuvaları, 0-12 yaş arası korunmaya muhtaç çocuklarla, gerektiğinde 12 yaşını dolduran kız çocukların bedensel, eğitsel, psiko-sosyal gelişimlerini, sağlıklı bir kişilik ve iyi alışkanlıklar kazanmalarını sağlamakla görevli ve yükümlü yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır. Yetiştirme yurtları ise, 13-18 yaş arası korunmaya muhtaç çocukları korumak, bakmak ve bir iş veya meslek sahibi olmalarını ve topluma faydalı kişiler olarak yetişmelerini sağlamakla görevli ve yükümlü olan yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.
İl sosyal hizmetler müdürlükleri, mahkemeden alınan korunma kararından sonra çocuğun bir yuvaya yerleştirilmesi işlemlerini yürütür. Yerleştirme aşamasında çocuğun gelişiminin olumsuz yönde etkilenmesini önlemek amacıyla iki önemli noktaya dikkat etmek gerekir.
Bunlardan birincisi çocuğun ailesinin bulunduğu ildeki yuvaya yerleştirilmesidir. Şayet çocuk aynı ildeki kuruluşlara yerleştirilemezse uygun görülecek diğer illerdeki kuruluşlardan birine yerleştirilmelidir. Ailesinden ayrılarak bir kurumda yaşamaya başlamasının çocuk üzerindeki olumsuz etkilerini bir ölçüde azaltabilmek için çocuğun ailesinin bulunduğu yerdeki yuvalara yerleştirilmesine özen göstermek gerekmektedir.
İkinci önemli nokta ise, kardeşler hakkında korunma kararı alınmışsa mümkün olduğu ölçüde bunların aynı kuruma yerleştirilmesine çaba gösterilmesidir. Parçalanmış ailelerden gelen çocukların gelişimleri için büyük önem taşıyan bu uygulama, aynı zamanda çocukların birbirlerini tamamlamasını ve aralarındaki bağın devamını sağlamaktadır.
Ülkemizdeki çocuk yetiştirme yurtlarının fizikî yapısı “kışla tipi” niteliğindedir. Burada çok sayıda çocuğa, çok sayıda personel tarafından bakım ve eğitim verilmektedir. Çocuklar kurumsal yaşamın beraberinde getirdiği birçok kurala ve yasağa uymak zorunda kalmaktadır. Bu durum çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkilemektedir.
Son zamanlarda çocuk yuvalarını sıcak ev ortamına benzetme çalışmaları sürdürülmekte ve imkânlar ölçüsünde kışla tipi kuruluşlar yerine küçük kapasiteli çocuk yuvaları veya küçük grup evlerinden müteşekkil çocuk kompleksleri oluşturularak korunmaya muhtaç çocukların bu ortamlarda bakılmaları sağlanmaktadır. Ayrıca, yüksek kapasiteli kuruluşların da kapasiteleri düşürülmektedir.
Yetiştirme yurtları bir kışla, bir ıslahevi olarak değil, çocukların aile ortamı biçiminde birlikte yaşadıkları bir topluluk meydana getirmelerini sağlayacak örgütsel yapı içinde olmalıdır. Yurtların kendilerinden beklenen işlevleri yerine getirebilmeleri için, bütün etkinliklere uygun bir örgütsel yapıya sahip olmaları gerektiği gibi personelin de bu işlevlere sahip olması gerekir.
Yetiştirme yurtlarının toplum ve diğer kurumlarla ilişki kurabilmeleri amacıyla şehir içinde kurulmalarına dikkat edilmelidir. Aksine uygulamalar çocukların toplumdan soyutlanmalarına neden olarak uzun dönemde toplumsal sorunların da ortaya çıkmasına yol açabilir.
Yetiştirme yurtlarındaki barınma ve beslenme imkanlarının niteliği de, çocukların gelişimi açısından çok önemlidir. Bu yüzden, barınma ve beslenme düzeni çocukların fizikî, sosyal ve kültürel yönden gelişmelerine uygun bir yapıda olmalıdır. Bu niteliklere sahip bir yetiştirme yurdu, çocukların sosyalleşmelerini de olumlu yönde etkileyecektir.
Yetiştirme yurtlarındaki çocukların kurum dışındaki kişilerle kurum içindeki ilişkileri sınırlandırılmıştır. Koruma altındaki çocukların dış çevre ile ilişkilerini sınırlayan, denetim ve kontrol altında tutan bu hükümler, eğer çocuğun yararına aykırı biçimde uygulanırsa onun duygusal, zihinsel ve sosyal gelişimini engelleyebilir. Bu nedenle, bu hükümler yetiştirme yurtlarına özgü yaşamın niteliğini verimli ve etkili bir yapıya yöneltecek biçimde yeniden düzenlenmelidir.
Ülkemizde 62’si erkek, 39’u kız ve 4’ü karma olmak üzere toplam 109 yetiştirme yurdu bulunmaktadır. Bu yurtlarda halen 3.420’si kız, 7.089’u erkek olmak üzere toplam 10.509 çocuk koruma altındadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı 86 çocuk yuvasında ise 9.096 korunmaya muhtaç çocuğa bakım hizmeti verilmektedir.
Çocukların kurum bakımına verilmesinin önemli bir nedeni “yoksulluk” gerçeğidir. Ülkemizde de yapılan çalışmalar yoksulluğun kurum bakımına muhtaç çocuklar açısından en önemli nedeni teşkil ettiğini ortaya çıkarmıştır.
Yoksulluğun dışında başka faktörler de vardır. Örneğin, ebeveynin ölümü ya da hastalanması, boşanma ya da terk nedenleriyle çocuğun öz ailesinin devre dışı kalması ya da kentleşme ile birlikte akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin zayıflaması gibi nedenlerle çocuğun bakımı sağlanamamakta, kurum bakımına ihtiyaç doğmaktadır.
Çocukların sırf ekonomik yetersizlikler ve parasız eğitim almaları gibi nedenlerle ailelerinden ve yakın çevrelerinden uzaklaştırılmaları pek çok sakıncayı beraberinde getirmektedir. Kurumlar, her ne kadar çocuğun bazı maddî ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olsalar da, kesinlikle ailenin ve çevrenin ona kazandıracağı sevgi, şefkat ve değer yargılarını vermekten uzaktır. Bu konuda yapılan araştırmalar, çocuk ve toplum sağlığı için en uygun yolun, çocuğun kendi ailesi tarafından bakılması ve yetiştirilmesi olduğunu, ancak bu gerçekleştirilemediği takdirde diğer yöntemlerin devreye girmesi gerektiğini, bunlar içinde de en iyi yöntemin kurum bakımından ziyade çocuğun koruyucu bir aile yanına yerleştirilmesi olduğunu ortaya koymaktadır.
Paylaş
Tavsiye Et